Güncel olayları film gibi yorumladığım bu yazı serisi, gerçek kişilerden esinlenmiş olsa da tamamen eğlence amaçlıdır, ciddiye alınmaması gerekir. Bu haftaki filmimizin yönetmeni; İhsan Oktay Anar.
Filmin yönetmeni, ilk yönetmenlik denemesini yapacak olan İhsan Oktay Anar. Son kitabı Galiz Kahraman’da dünyanın en ortalama adamını anlatan İOA, bu filmde de dünyanın en simetrik karşılama töreninden yola çıkarak bir film hazırlamış. Filmin afişinde yer alan Türk tarihinin temsilcisi 16 askerin arasında günümüz askeri yerini almamış gibi gözüküyor fakat dikkatlice bakılırsa, filmin ana karakteri olan Uzun Adam’ın tam ortada yer aldığını görüyoruz.
Aynı zamanda orduları yönetme yetkisi elinde bulunan Uzun Adam, modern anlamda askerin temsili. ‘Geçmişimizde ordular vardı, bu orduların gücü üzerimde gördüğünüz bu takım elbisede birleşti, artık ordular değil benim sesim bir silah, artık kalkan fiziksel bir kalkan değil, halkın iradesinin kalkanı’ konuşması, İOA’nın alıştığımız fantastik anlatımını bu filmde sihirli takım elbise ve kutsal ses olarak kullanılacağının göstergesi oluyor.
İlk üç filmde Ben Stiller’ın oynadığı bir komedi filmini İOA’nun yönetecek olması başta bana şaşırıtıcı gelmişti fakat, İOA’nın filmi işleyiş biçimi serinin komedi havasından birşey götürmeksizin, fantastik boyutta bir ek de yapıyor. Uzun Adam’ın kendi kendine yüklediği ‘ecdad’ yükünü fiziksel olarak göstermesi ve pozisyon olarak da merdivenlere yerleştirerek Uzun Adam’ın üzerinde göstermesi seyirciye; ‘Uzun Adam, bu yükün altında ezilecek’ mesajı veriyor. Ana karakterimiz Uzun Adam’ın karşıladığı diğer oyuncu ise ‘kardeş’ bir toplumun lideri Mahmud Abbas. Mahmud Abbas’ın da aynı mekanda takım elbise ile belirmesi onun da Uzun Adam’ın kalkanını kuşandığını temsil ediyor. Uzun Adam’ın en büyük silahı olan sesi ise Mahmud Abbas’ın kullanmasına izin vermesinden (‘Merhaba Asker’) iki okuma çıkıyor; ‘cılız bir silahın var’ ya da ‘silahlarımız bir, düşmanımız bir’.
Bence bu iki okuma da doğru. Uzun Adam hem M. Abbas’ı kendine rakip bir lider olarak görmüyor hem de kendisini üstün gördüğü bu liderin düşmanlarına, ‘seslerimiz bir, silahlarımız bir’ mesajı gönderiyor. Okuyucusunu, yarattığı atmosferin etkisine sokmakta zorlanmayan İOA, bu karşılama töreninde, soğuk nedeniyle atlı karşılamanın atlaması ve direk sarayın içinde filmin başlama kararı, sarayın etkileyiciliğini yansıtma anlamında doğru bir karar. Atlı karşılama böylece saraydan rol çalmamış oluyor. Sarayı da üçüncü bir karakter olarak kullanan İOA, Lefebvre’nin bahsettiği fantastik mekanı, yani M.Abbas için romantize edilmiş, istediği toplumu dış güçlerin baskısına rağmen yaratabileceği ütopik bir gelecek hayalinin temsili olarak yansıtıyor. Uzun Adam için ise kontrolün tamamen onda olduğu, tüm detaylarda iktidarının hissedildiği, M.Abbas’ı adeta elinden tutarak dolaştırdığı, durması gerektiği yeri dahi kendisinin gösterdiği bir mekan olarak ele alıyor. Bu saray aynı zamanda Uzun Adam’ın iç dünyasının da temsili. İOA, bu temsili o kadar başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor ki bizim konuşmaları izlediğimiz bölümü gereksiz görerek filmden atıyor.
Konuşmada, Uzun Adam’ın konuşacağı, M.Abbas’ın onun direktiflerini yerine getireceğine söz vereceğini kolayca anlayabiliyoruz. Genel bir yorum yaparsak, İOA, ilk yönetmenlik denemesinde başarılı bir iş çıkarmışa benziyor. Sanat yönetiminde ufak hatalar göze çarpsa da komedi kullanımını elden bırakmadan, fantastik bir siyasi dünyayı seyirciye yansıtmayı başarıyor. Bu arada filmin şimdiden devam filmi için onay aldığının da müjdesini verelim.