A password will be e-mailed to you.

“Uzun yaşadığım için belki yüzlerce şiirim var. Hangisinde ne kadar göründüm, çetelesini tutmadım bilemeyeceğim. Ortak bir duyarlığı sürüp götürdüm. Kendi özelimdeki bir olaydan, bir durumdan çıkıyorsa şiir, başkalarının yüreğine dokunsun için yazıldığıdır önemli olan. "Gülten" değildir artık. O, temaya bir giriş nedeni olmuştur. Dil şiirde öyle eksiltilir ki "Şehrazad" şiirindeki kara gecede, masalsı aydınlık da başladığı yerde kalamaz. "Düş" mü denir buna "düşmek" mi, nasıl yorumlarsanız yorumlayın. Gülten gizde kalmıştır. İyidir bu varmış gibi yokmuş gibi olmak. Okuyanın şiirlerimde kendini bulması bana sevgi, beğeni olarak döndü. Toplumsal temalı olanlarsa atıfları daha az dolayımla yürüdüğü için vurucu oldular. Onların da estetik değerlerinde yitik olmaması istenmiştir.

Çamlar, meyve ağaçları kışın da yeşil kalan çimler, otlar, çiçekler arasında. … Evler arasında küçük bir ev, veranda kocaman, önünde güller ve güller. … İsteyerek katlandığım tek iktidar, sobanın iktidarı. Telefon dışında iletişimin olmadığı, seçilmiş bir ilkellik. Tavla oynuyoruz, yenilerek arada bir de yenerek. Seksenlerinde iki kişi. Arada bir iki dize yazıyor, onu bir yerlerde unutuyorum. Bulduğumda seviniyor, tamamlamaya uğraşıyorum. Çocuklarımız arıyor, ülkenin ve dünyanın acıları arasında küçük soluklanmalar, onlar hep iyi haberler vermek istiyorlar. Dertlerini çoğu kez saklayarak… Kötü haberleri müjde gibi ulaştıran bir eski televizyonumuz da var.

 

Dokunulan insan, dokunmaya yazgılıdır. Elinde ne varsa onunla. Sabır ve bağışlama da varsa, zorlanmıştır, çaresizdir. Benim kalemim vardı. Gücüm o kadardı demiyorum. Kalemle insanların duyarlı yerlerine ulaşabileceğimi düşünüyordum. Bir toplumsal vicdan oluşturabilirim sandım. Bugün geldiğimiz yer bir kaos gibi görünse de açılma, aydınlanma umudu veriyor. Artık çaremizin demokratik anlayışta olduğu, barışın yollarını aşarken gerçek demokrasinin en elverişli araç olduğu tartışılıyor. "Kuş uçsa gölge kalır"daki "Ötekini oku, derinde dipte duranı" bir yorumlamaya kışkırtış. Bireysel ya da toplumsal neyi yazarsanız yazın, dil derindekine, diptekine ulaşamıyor.

 

Çok değerli şairler adımı anarak şiirler yazdılar. Turgut Uyar, Murathan, Ömer Erdem, Cemal Süreya ve dahaları. Toplasaydım küçük bir kitap olurdu. Ancak yapımda geriye geriye çekilmek vardı. Gecikmiş teşekkürlerimi bildirmenin fırsatını kullanmak istiyorum. Hepsinin şiirlerini sevdim, kendilerine saygı duydum. “Kırk ozanın bacısıyım” demiştim çok eskiden. Dürüst ve değerbilir olmak herkese iyi geliyor.

 

Durduğumuz yer, şimdi de çağın en karmaşık yeri. Bu ne salt kişiler bazında ne ülke bazında. Dünyanın durduğu yer. Ağır ağır da olsa bu karmaşa çözülecek. Ama geçip gidecek olan için tutanak yazıcıları gerekmez mi? Günlük yaşam insanları kıskacına alıyor. Biz en değerli bıçağımızı kaba günü yontmaya harcıyoruz. Bu şiir, belki yaşlandığı için sabırsızlanan yüreğin şiiri. Leke’nin dokuya işlemesi, susarak susarak durmanın suçu. Şimdi yazsam bu şiir farklı olurdu. Herkes durmadan konuşuyor artık, konuşa konuşa bir yerlere varılabilir mi? Önümüze çıkan Çin Seddi gibi ya da Himalaya gibi duvarı aşmak konuşarak mümkün mü? Onu aşmak için bir yandan savaşı, silahı, öldürümü, acıyı silerken öte yandan eşitliğin, özgürlüğün yollarını bulmaya çalışacak insanlar. Bu anlaşıldı.

 

*Bugün (4 Kasım 2015) kaybettiğimiz usta şarimiz Gülten Akın’ın Zaman gazetesinde 18 Mart 2013 tarihinde yayınlanan Mehmet Öztunç ile yaptığı söyleşiden derlenmiştir.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:30:21