A password will be e-mailed to you.

Pekala hadi itiraf edelim: Batılı eliyle bir Gülsün Karamustafa sergisinden ne bekliyoruz? Onun bazı dönemlerini gözden çıkarıp bazılarını güncel Almanya- Türkiye gerilimine kurban etmesini değil mi? Hiç öyle olmamış işte. Karamustafa’nın dün açılan Berlin Hamburger Bahnhof müzesi solosu Chronographia, sanatçının 40 yıllık üretimini kucaklayarak, kesintisiz, büyük bir geçişlilikle aktarmayı başarmış görünüyor.

Pekala hadi itiraf edelim: Batılı eliyle bir Gülsün Karamustafa sergisinden ne bekliyoruz? Onun bazı dönemlerini gözden çıkarıp bazılarını güncel Almanya- Türkiye gerilimine kurban etmesini değil mi? Hiç öyle olmamış işte. Karamustafa’nın dün açılan Berlin Hamburger Bahnhof müzesi solosu Chronographia, sanatçının 40 yıllık üretimini kucaklayarak, kesintisiz, büyük bir geçişlilikle aktarmayı başarmış görünüyor.

Küratör Melanie Roumiguière, açılışta yaptığı konuşmasında serginin kronolojik olmadığının altını çizerek sergiyi ve Gülsün Karamustafa’nın üretimini şöyle anlattı:

“Karamustafa’nın varlıklı üretimine baktığımız zaman 1970’lerden günümüze enstalasyon, performans, video ve resim gibi farklı araçlar kullanıyor. Bu araçlar aracılığıyla göç, mültecilik, pop kültür, feminizm ve cinsiyet konularını araştırdığını ve sık sık Ortadoğu’ya hakim geleneksel Batılı bakışı eleştirdiğini görüyoruz.

Farklı kültürleri temsil eden görsel ve ikonografik kodların ve sosyal topluluklar, Karamustafa’nın kompozisyonlarının vazgeçilmez kaynağı ve malzemesi. Üretiminin odağında araştırdığı en mühim konu şüphesiz siyaset, din ve tarihin gündelik hayatlarımızı nasıl yonttuğu…

Kendi hayatından büyük etkiler taşıyan sanatında Karamustafa, iç ve dış göçün nasıl Türkiye toplumunda nasıl toplumsal ve kültürel mekanizmalarının üstündeki etkisini incelerken Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülüşünden 1960 ve 1980 askeri darbelerine ve bugün dahil bunu inceliyor. Bu incelemenin sonuçları tarihsel bağlantılar ve toplumsal yeni formlar.. Kimlik, entegrasyon, tehcir, özgürleşme gibi bugün hala tartıştığımız konular, onun tam 4 on yıldır konusu.

Müzedeki sergi, Gülsün Karamustafa’yla birlikte işbirliği içinde tasarlandı.

Bütün bu dört on yıl, kronolojik olmayacak bir biçimde kurgulandı. İşlerini birbirleriyle yeni diyaloglar oluşmasına imkan verecek şekilde yerleştirildik Mistik Transport (1992), Meydanın Tarihi (2005), 1970’lere ait Hapishane Resimleri gibi çok tanınmış yapıtları, bugüne kadar hiç görülmemiş Kültür: Bir Cinsiyet Projesi (1996) ve NEWORIENTATION (1995) işleriyle birlikte sergileniyor."

Karamustafa’nın sergiye özel olarak ürettiği yeni işi 2016 tarihli 21. yüzyıl için Anıt da serginin sürprizlerinden biri. Salt Beyoğlu İstanbul’daki ‘Vaat Edilmiş Bir Sergi’ isimli büyük solosunun üzerinden çok geçmemişken Karamustafa’nın Berlin solo’su yine de fark yaratmayı başarıyor. Hem sanatçının dönemlerine kucaklayıcı ve bütüncül yaklaşabilmesiyle hem de Karamustafa’nın özellikle 1970’ler ve 1980’lerde ürettiği resimlerini bütün dönemlerine birer kaynak hatta birer başvuru kaynağı olarak bütün sergiye eşlik edecek şekilde kurgulamasıyla…

Hatırlarsak Salt Beyoğlu sergisinde resimler, serginin küratörlöri tarafından, sanatçının "yurt içi", yerleştirmeleri de "yurt dışı” için yaptığı üretim olarak anlatılmıştı. Bu ilginç ve son derece düşündürücü ayrıma Berlin solosunda rastlamıyoruz. Peki tam tersini görüyor muyuz? Yani bu ‘yurt içi’ için üretilen resimler’ birer egzotik nesne olarak yurt dışı tarafından bugün ‘fetişize’ mi ediliyor?

Bu ayrıma rastlamadığımız gibi resimlerin bütün bir üretimine kaynaklık eden birer öz gibi konumlandırılması söz konusu. Ne fetişize edilen egzotik bir Doğu var ne de sanatçı Kitsch’i ele aldığı için ekmeğine yağ sürülen Batı’lı memnuniyeti… Sergiye genel olarak Karamustafa’nın üretimini tıpkı onun kendi içinden çıktığı coğrafyayı, iklimi, kadınları anlama çabası gibi bir çaba hakim. Chronografia, Karamustafa’yı değerli bir anlama ve mevcut sıcak Almanya ve Türkiye gerilimiyle ister istemez beslenecek bir anlatma çabası…

Böylelikle sergi bildik Batılı etiketlemelerden uzak, özgür ve çok katmanlı bir düşünüşe davetiye çıkarabilmeyi başarmış. Aynı zamanda Karamustafa’nın fikir kadar malzemeye de yaptığı vurgu, verdiği ehemmiyet öne çıkarılmış. Öte yandan şu çok bariz görünüyor: Karamustafa için malzemenin kendisi bir fikir. En çok belki Shield (1986-2016) bunu anlatıyor. Final ise Resim Tarih (1995) ve Le Visage Turc (1998) ile yapılmış. Tam Joseph Beuys’un sabit koleksiyondaki taşları’yla yan yana. Aynı zamanda müzede büyük bir Carl Andre sergisi de var şu sıralar. Isa Genzken’i de hatırlayarak İçerik’e izin vermeyen Carl Andre’yle İçerik’in işinin büyük bir parçası hatta kendisi olan Gülsün Karamustafa’nın aynı dönemde Berlin’de aynı müzede sergileniyor oluşları da ayrı bir biricik.

İşte bu diyalektiği seviyoruz.

23 Ekim’e kadar açık kalan sergi boyunca sergiye katkıda bulunan genç küratör Övül Durmuşoğlu, serginin küratörü Melanie Roumiguière ve hatta Salt Beyoğlu Karamustafa sergisi küratörleriyle Gülsün Karamustafa’yı sergilemek üzerine nice derin konuşmalar tartışmalar yapmak dileğiyle…

Berlin’den sevgiler…


Daha fazla yazı yok
2024-12-22 08:11:17