A password will be e-mailed to you.

Yazarımız Bercan Aktaş dün, 79 yaşında kaybettiğimiz Arjantin’li politik kuramcı Ernesto Laclau için bir veda yazısı kaleme aldı. 

 

Radikal demokrasi dediğimizde anmadan edemeyeceğimiz bir ismi, Ernesto Laclau’yu kaybetmek üzücü. Dünyanın bir yerinde Laclau’nun yaşadığını ve öğrencilerine, arkadaşlarına bir şeyler anlattığını bilmek bile onun gösterdiği radikal demokrasi mücadelesine inananlara güç vermeye yetebilirdi.

 

Marksizmin krizine dair çıkışı, kendi anlatımıyla, “evrensel sınıf’ın ontolojik olarak ayrıcalıklı konumuna dayanan her türlü epistemolojik imtiyazdan vazgeçmek”te bulup post-Marksist bir konum aldığını ilan etmişti eşi Chantal Mouffe ile birlikte yazdığı kitabında. Marksizmin tarihsel gelişiminin izlerini sürdüğü aynı kitabında Marksist ortodoksi ve revizyonizm ile girdiği polemiğin ve birbiri peşi sıra gelen soyutlamaların sonucunda, demokratik devrimin derinleştirilmesi sonucuna varmıştı.

 

Radikal bir teorisyendi. Benim için Arjantin’e bakınca Maradona ile birlikte anılması gereken bir insandı. Görüşleri bu zamana kadar Türk solunda pek tutmadı. Kendisi tercih eder miydi, bilmiyorum; ama akademiye sıkışıp kaldı. Daha çok söylem analizi çalışmalarında başvurulması gereken bir kaynak olarak görüldü sanki. Daha sonra, Dipnot yayınlarından geçen sene basılan “Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi – Direnişin Söylemi” kitabında adını duyduk. Yazarı Cengiz Güneş, hocası Laclau’nun çalışmalarının onun için esin kaynağı olduğunu da belirtiyordu çalışmasında.

 

1991’in Ağustos ayında Tuncay Birkan’ın Birikim’e yazdığı “Susarak Geçiştirilmiş Bir Kitap” başlıklı ‘review’ yazısı Laclau’nun müdahalelerini okuyucuya aktarıp tartışılmasını istemesi nedeniyle hâlâ önemli bir yerde duruyor. Bu anlamda hiç görülmeyen bir adam olduğunu da söyleyemeyiz. 70’lerde ve 80’lerde de çevrilmiş makaleleri var. 90’larda Mürekkep dergisini çıkaranların bir kısmı da Laclau’nun öğrencisi. Derginin bazı sayılarında Laclau’nun kulaklarının çınlatıldığını görüyoruz.

 

Tuhaftır, Türkiye’de “halkçı olmak” iyidir, olunması gerekendir; ama “popülist olmak” ile şovmen olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Laclau, popülizmi işaret etti. Şanssızlığı burada mıydı dersiniz? Ona göre popülizm politik olandı. Bu doğrultuda hegemonik eklemlenme de özcü olmazdı, nesneler söylemde inşa edilirdi.

 

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu yazı nihayetinde bir “güle güle” faslı.

 

2008’de verdiği bir röportajını çevirmiştim. Orada Chantal Mouffe ile çok mutlu olduğunu söyleyip onunla uzun yıllara dayanan entelektüel ortaklığından söz ediyordu. Başta Mouffe olmak üzere tüm sevenlerinin başı sağ olsun, demekten başka ne gelir ki elimizden?

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:38:19