A password will be e-mailed to you.

Salinger’in yeni biyografisi çıkıyor! Biyografi yazarları bilinmeyen çok şeyi açıklayacaklarını söylüyorlar. Doğru mu? Olsa da neye yarar? Son yazdıklarını hiç göremeyeceğiz.

 

1985 yılının Temmuzunda İngiliz şair, editör ve eleştirmen Ian Hamilton, J. D. Salinger: A Writing Life (J. D. Salinger: Yazıyla Geçen Bir Yaşam) adlı biyografiyi Random House’daki editörlerine teslim etmişti. Üç yıl sonra, Mayıs 1988’de, sayısız tanık ifadeleri, ön ihtiyati tedbir kararları, yeminli ifadeler ve temyiz kararlarının ardından Hamilton’un kırpılmış In Search of J. D. Salinger’‘i (J. D. Salinger’in Peşinde) yayımlandı. Orijinal biyografinin, yeniden yazılıp Salinger’in mektuplarından Hamilton’un seçtiği tüm alıntıları temizlenmiş yasal versiyonuydu bu. Bu haliyle de, Amerika’nın en ünlü münzevisinin yaşamını yazmaktaki engellenmiş arayışı üzerindeki ana karakter olarak biyografi yazarını yıldızlaştırıyordu. 

In Search of J. D. Salinger edebi dedektiflik ve biyografi uzmanlığı üzerine bir başyapıt. Çeşitli yetkin ve eğlenceli edebi biyografi çalışmaları (özellikle 1994’te yayımlanmış Keepers of the Flame: Literary Estates and the Rise of Biography (Alevi Canlı Tutanlar: Edebi Miraslar ve Biyografinin Yükselişi) yazmış olan Hamilton, başını soktuğu belanın fena halde farkındaydı ve kitap biyografi yazma girişiminin saçmalığını sık sık eğlenceli bir şekilde açığa çıkarıyordu.

Kitabın bir yerinde Hamilton, Pennsylvania’daki Ursinus College’deki bilgi kırıntılarının peşine düşüyor; başka bir yerde Manhattan’daki The McBurney School in Manhattan’daki öğrenci karnelerini araştırıyor. En iyisi de Austin’deki Harry Ransom Humanities Research Center’a giderek Salinger’in mektuplarını sakladığı zulayı araştırması:

"Salinger dosyasının içeriden çıkarılmasını beklerken kütüphanenin kataloğuna göz attım. Beklenebileceği gibi ilk baktığım ad HAMILTON, IAN (1938– ) oldu. Teksas bile bu kadar kapsamlı açıklanmamıştı. Dehşetle fark ettim ki korumasız adımın altında bir düzineden fazla mektup vardı. İsteyen herkes benim tüm araştırmalarımı görebilirdi… Sonra Salinger dosyasının üçüncü bankoda hazır olduğu söylendi."

Böylesine özgür erişim Salinger’in yasal takibiyle tabii ki değişti. Hamilton, herkesin kabul edebileceği "adil kullanım"ın külüstür tentesi altında çeşitli üniversite kütüphanelerine bağışlanmış mektuplardan alıntılar yapmıştı yalnızca. Salinger, metnin bir kopyasını aldığında mektuplarını telif hakkı koruması altına aldı ve dava açacağı tehdidinde bulundu. Hamilton ve Random House da alıntıların büyük bir bölümünü gerektiği gibi kitaptan çıkardılar ve silmek zorunda kaldıkları malzemeyi başka kelimelerle açıklama yoluna gittiler, ama telif hakkına tecavüz ve kişisel zarar iddialarını geri çekmeyen savaşçı Salinger hemen davayı açtı. Salinger’in davası yerel bir mahkemede geri çevrilince yazar temyize başvurdu ve ilk karar tersine çevrildi. Hamilton’un kısa ve öz şekilde söylediği gibi "Salinger, benim ilk haliyle korunmuş ‘yazıyla geçen yaşam’ımın basılması sonucunda çekeceği dikkatten çok daha fazlasını basında bu konu hakkında çıkan yazılarla toplamıştı". 

Şimdi yeni bir Salinger biyografisi hazırlanmakta. Yazarın 91 yaşında ölümünün ardından çıkacak ikinci biyografi bu. David Shields ve Shane Salerno’nun yazdığı The Private War of J. D. Salinger”in (J. D. Salinger’in Özel Hayattaki Savaşı), Salinger’le çalışmış olan veya onunla şahsi ilişkisi olan 150 küsur kişiyle yapılmış, sekiz yıldır sürdürülen konuşmalardan oluşan sözlü bir biyografi olduğu iddia ediliyor. Aynı zamanda Salinger hakkında bir PBS American Masters belgeseli hazırlayan Salerno "insanların 60 yıldır okudukları ve inandıkları efsane, J. D. Salinger’in yayın konusunda aşırı namuslu, hayatına dokunulması konusunda aşırı hassas olduğu. Biz Salinger efsanesinin yerine olağanüstü karmaşık, son derece çelişkili bir insanı getiriyoruz. Kitabımızda yazarın eserleri ve yaşamını tamamen yeniden değerlendiriyor ve yeniden yorumluyoruz."

Bu iki yazarın amacının önceki biyografi yazarlarından hangi yönlerden ne kadar farklı olduğunu göreceğiz. Ne de olsa tüm biyografi yazarlarında Pavlov’un köpeğinin tepkisi var: Yıkılması gereken bir efsane karşısında hemen salyalar akıyor. Babasının Hıristiyan Scientiology ve diğer çılgınç felsefeleri benimsemesinin yanı sıra 18 yaşındayken 53 yaşında Salinger’le bir ilişki yaşayan Joyce Magnard’ın hikayesini ifşa eden Salinger’in kızı Margaret’in anı kitabı Dream Catcher’da (Düş Avcısı) olduğu gibi skandalların çekiciliğini açıklıyor bu. Bu "ifşalar" biyografi yazarının iştahını tam doyurmuyor. O, yazarın inzivasının bir şeyler sakladığı anlamına geldiğini duymamızı isteyen dedikodu arzumuza olta atıyor. Nitekim Salinger muhtemelen sakin, normal bir yaşama sahip olmamalıydı. Olabilir miydi?

Ölümünden sonra açıklamalar yapan yeni arkadaşları ve yakın çevresi yazarın normal bir yaşam sürdüğünü doğruladılar; tek tük Londra seyahatleri ya da Manhattan’da arkadaşlarla gidilen akşam yemekleriyle oldukça olaysız geçen bir özel yaşam üzerine yazdılar: Hiç de keşişlerinki gibi olmayan normal gözüken bir yaşam. Tabii ki bu biyografi yazarları için üzücü. Yine Hamilton’dan: 

"Biyografi yazarları, konu edindikleri kişilerin iç dünyalarını ‘keşfetme’ yetisine sahip olduklarını iddia etmekten hoşlanıyorlar, ama gerçekte kendine yeterli şekilde aralıksız sürdürülen epizotllara karşı sabırsızlar: Mutlu bir evlilik, uzun bir nekahat dönemi, kesintisiz bir sessiz çalışma düzeni, hatta hapiste geçirilen bir iki yıl, çoğunlukla yazar için kötü haber".

Salinger’in biyografisi ya sıkıcı çıkarsa? Bizim için, okurlar için ne hoş bir şaka olurdu bu. Salinger fanlarından hiçbirinin yeterli görmeyeceği bir şeyle yetinmemiz gerekirdi o zaman: Eserlerin bizzat kendisiyle; Salinger’in yaşamında yayımlamaya karar verdiği şeylerden yalnızca 500 küsur sayfayla… Daha fazla eser olması muhtemel gözüküyor; yazarın yayımlamayı bıraktıktan sonra da yazmayı sürdürmüş olduğu sanılıyor. Ama var olan ne kadar malzeme varsa vasiyetinin bunlar üzerindeki demir pençeyi kaldırmayacağı da kuvvetle muhtemel.  Yazarın son biyografisinin yazarı Kenneth Salewski’nin Salon’da açıkladığı gibi, "(Salinger’in) yaşamının son 45 yılını, aynı zamanda yazı yazdığını bilmeden yargılamak mümkün değil". Shileds ve Salerno’nun neler yapmış olduklarını bekleyip göreceğiz. Ama Salinger’in 1965 sonrası yazdıkları konusunda karanlıkta kalmayı sürdürdükçe, eserleri ve yaşamı konusuna gösterdiğimiz ilgi bir anlamda boş. Hep hayatının yarısını bilmiyor olacağız. 

Hyperallergic web sitesinde yayımlanan yazıdan çeviren: Meltem Cansever

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 21:30:47