A password will be e-mailed to you.

David Cronenberg’in son filmi Yıldız Haritası filmekimi’nde gösterimişti. Şimdi Başka Sinema’da. Ayşegül Sönmez, filmi sürrealist değil hiperrealist buldu.

Hollywood yazısının eteklerinde geçen bir sürrealist masal değil Yıldız Haritası. Her ne kadar Paul Eluard’ın şiirini tekrarlamaktan çekinmese sürrealizme selam çaksa da hiperrealist olmaktan kendini alamıyor. (Bu arada hemen ekleyelim bu şiiri Zülfü Livaneli sayesinde çok iyi biliyoruz. Şiir, okulda defterimize sıramıza ağaçlara yazdığımız özgürlük’ün ta kendisi.)

Öyle ki film boyunca biraz da bu yüzden sıkılmıyorsunuz: Gözetlemekten. O hep imrendiğimiz Hollywood dünyasını tıpkı bir reality şov tadında aktarıyor. Diyalogları, monologlarıyla yıldızlar, birer birer ‘osurur’, ‘tampon arar’ ve ‘arkadan verirken’ şoförün tekine birer göktaşılaşıyorlar. Altında kalmaktan ürkeceğimiz birer göktaşı.

Ünlüleri, naturalist bir anlatımın da ötesine geçerek onları bir reality şovda izliyormuşcasına portrelemekten imtina etmeyen Cronenberg bununla kalmıyor.

Aslında Warhol’un sözünün sonrasına, bir bakıma pop sanatın da, po-mo’nun (postmodern) da sonrasına bakmayı deniyor.

Evet, herkes 15 dakikalığına ünlü oldu.

Bir 15 dakika daha ünlü nasıl olabilecek?

Yıldızlar çok şanslılar, işte bu uğurda verdikleri yaşamsal kesinlikle libidinal mücadeledeki ekonomi, keskinlik, sertlik, duyarsızlık karşısında insanlık adına utanan bir yönetmenin taraftar ve eleştirel tutumuna yakalanmıyorlar.

Aksine içinden geçtiğimiz zamanların tragedyanın çıktığı eski Yunan’a ne kadar yakın olduğunu kamusal ve özel şeylerin iç içeliğinin sonuçları üzerine düşünmemize imkan tanıyor.

Misal, ünlü oyuncu kabız olunca asistanına birtakım çaylar sipariş ediyor. Klozette oturur tam da kakasını yapmaya çalışırken asistana şu sıralar biriyle yatıp yatmadığını sorabiliyor.

Bu arada mekanlar, özellikle kişisel gelişim uzmanı bir tür yeni zaman rahibinin -rahip aynı zamanda bir çocuk starın da babası ve karısı da aslında kardeşi!- evi başta olmak üzere Architectural Digest’lik kusursuz bir tasarıma, hijyene sahip olsa da, yönetmen bu mekanların suyunu, kusurlu ve korkunç sırlara sahip evsahipleri aracılığıyla çıkarmasını biliyor.

Öte yandan Cronenberg’in epik bir şekilde kendi üretimini de kaşıdığı bir film, Maps of the Stars…

O anlamda da “special”.

Her zaman kahramanlarının bedenlerine örneğin hortum sokan, protez takmayı seven Cronenberg bu kez başroldeki kadın kahramanının yüzüne yangın izleri makyajı yaparak yetinmiş. Ama kendi manyerizmiyle de dalgasını geçmiş. Şöyle ki…

Geçirdiği yangın izlerini yüzünde taşıyan kadın kahraman, erkek erkadaşının oynadığı pembe uzay dizisinin setindedir. Erkek arkadaşının yüzünde ağır, tuhaf, yarayı andıran bir makyaj vardır. Setten biri kızı görünce onu da makyajlı yani film ekibinden sanar ve bir an evvel yarasını boyatmasını, çekime az kaldığını söyler.

Cronenberg’in bugüne kadar kahramanlarının yüz ve bedenlerinde açtığı yaralara dair yaptığı Brechtyen şaka için bile Yıldız Haritası son derece biricik ve izlenesi. Kaldı ki bunun dışında filmde neler yok ki… Sadece diyalogları yeter. Güldürüyor pekala.

Her zamanki gerçeğin üstüne meraklı yönetmenin fantastik bir kardeş evliliği hikayesiyle realizmin üstüne altına değil sıçrayışı dediğim gibi her birimizi ünlüleri Olympos’tan birer Tanrı gibi izleyen tragedyasever arkaik izleyiciye dönüştürmesi yeter.

‘Ensest mi, Yeni din’ diyerek tragedya hikayelerine aşinalığımızın da altını çizmesi cabası.

İki kardeşin ilaçlar içerek evlenerek intihar etmesi, zaten bütün film boyunca tüketilen Vicodin, Xanax ve Zoloft’uyla reçeteli turuncu ilaç kutularıyla film çıplak gerçeği izlemeye evet tahammülü olan ama yaşamaya asla olmayan günümüz insanını da fena halde yakalamış oluyor.

Kesin izleyin derim!

Maps to the Stars / Yıldız Haritası Başka Sinema 2014 | Dram | 111′ | İngilizce | 09 Ocak 2015

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 14:44:00