Doğu sorununu yeterince konuştuk, artık sıra gerçeküstü yazılara geldi. Fakat önce büyük harflerle BATI sorunundan bahsedelim hep beraber…
Bu bir seyahat yazısı, kültür mimarisi ve şehirciliğe meyleden. Gizli kalmış Zeus tapınağına seyahat ve onun hatırlattıkları. (Başlıktaki yarı Türkçe Barbar King de nereden mi çıktı? Ondan da bahsedeceğim.) İstanbul’dan Ege’ye yaptığımız günübirlik bir yolculuk, çektiğimiz fotoğraflar…Yazıyı yazarken BATI kelimesinin batmaktan türediğini aklımdan çıkarmadım, siz de okurken çıkarmayınız lütfen.
Kurmaca bir fotoğraf çekimi için günübirlik İç Batı Anadolu’daki antik tapınağa doğru yola çıkmıştık, bagajımızdaki bir adet şişme yunus ile beraber… Tuzla’yı geçene kadar yoğun trafik de bize eşlik etti. Körfeze kadar yeşil alan olarak bir tek askeri bölgeler kalmış, onu fark ettik. Yoldaki sci-fi görünüşlü birkaç korkunç fabrikada da fotoğraf çekelim dedik ama güneşi kaçırmamak için erteledik. Klasik rotayı izlemek yerine Sapanca’dan saptık. Adı üstünde, Sapanca… Gölden sapınca derin bir vadide ilerlemeye başladık. Prehistorik mağaralar bize hemen selam çaktı nehir kenarından. Müthiş bir coğrafya önümüzde üç boyutlu bir filmden fırlamış gibi açılıverdi. Hızlı tren inşaatı delmişti dağları… Alçak beton köprüler süslüyor nehrin ışıl, ışıl kıvrımlarını. Bol delikli şantiye, ödevini son dakikada geç ama özenli yapan bir öğrencinin azimli mahcubiyetine benziyordu.
Anadolu’daki en güzel Zeus tapınakların birinde fotoğraf çekmek için, Deniz Ünlüsü ile beraber, Aizonoi antik şehrine doğru gidiyoruz, muhtemelen de antik rotayı izliyoruz. Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerini bu bölgede çekmeyi tercih etmesi tesadüf değil. Coğrafya enfes. Gökyüzünde bulutlar rol çalmak için birbirleri ile yarışıyorlar adeta. Cennet gibi bir yer. Ama sorun var. Yazıya başlamama neden olan soru şu: Dünya’da Borsa’nın ilk defa kurulduğu şehir (ya da şehirlerden biri ya da bölge) bugün neden para etmiyor? 2000 yıl önce bu bölgedeki büyük refahın, yüksek kültürün, yaygın ticaretin kayıtları günümüze kadar ulaşmış. Bölge neden bu gün bu kadar geri kalmış? BATI neden batmış? O zamanlar hep beraber oturup –kavga, gürültü tık etmeden- tiyatro seyreden 15,000 kişinin torunları bu gün ne yapıyorlar?
Problemlerin nedenlerinden biri şu kanımca: Tüm Türkiye, İstanbul merkezli bir “şehir devlet” (city state) haline geldi. Şehir devlette, vatandaş, yönetimde direkt söz hakkına sahiptir, İstanbul’da ise bu, söz konusu değil. Kontrolden çıkmış şekilde büyüyen megapolün amansız cazibesi, bütün kaynakları kendine topladı. Borsa İstanbul’da, yakında Ankara’dan finans merkezi de taşınacak, ama şehirde hala 15,000 kişilik tiyatro yok. Tek şehir ne kendi hemşerisine yetebiliyor ne de ülkeye.
Caravan Palace dinleyip bomboş yolların keyfini çıkartırken Bilecik’i görmek için içeri doğru sapmaya karar verdik. Şehrin içine arabayla girmemiz ve nerede duralım acaba diye düşünür iken çıkmamız toplam beş dakika bile sürmedi. (İstanbul’un trafiğinin içinden çıkmak için en az iki saat boğuştuğumuz düşünülürse, ikisinin de ismi şehir olan bu çok farklı yerleşim birimlerinin ebat farkları daha net ortaya çıkar.) Ebatlar çok farklı ama mimari doku o kadar da ayrılmıyor birbirinden. Bu da iyi bir şey mi tam emin değilim.
Başlıktaki BATI sorununu aslında tek bir cümlede özetleyebilirim: Kültürel açıdan bütün ülke geri kaldı. Sadece –terörün yıkımı ve göç baskısı altındaki- Doğu değil –görece olarak barış ve refah yaşayan- BATI da önemli ölçüde geriledi. Artı, fazla büyüme nedeniyle –göz bebeğimiz tek şehir- de geri kalıyor. Bu gerileme ve dengesizlik (ve dengesiz büyüme) için acil çözümler üretmez isek, tedavi imkansız hale gelebilir.
Örneğin Avrupa’da Lüksemburg gerçek bir şehir devlet. Tek bir şehir. Havaalanını başka bir ülke ile paylaşıyor. Çalışan nüfus her gün başka ülkelerden işe gelip gidiyor. Anayasasına da yazmış: Almanca ve Fransızcaya çok benzeyen Lüksemburgca aslında kendine özgü ve farklı bir dildir, diye.
Bilecik girişindeki Jandarma, birliğin etrafına, çok da yüksek olmayan göstermelik bir kale duvarı örmüş. İleride, merkezde bir tepe gördük ve eski şehir burası mıymış acaba diye düşündük. Oraya doğru ilerlerken yan sokaklarda birkaç cumbalı ev bana göz kırptı ama hayal meyal. Zaten şehirde bir tarihi siluet falan hak getire. Tam ortalık yere bir plaza inşa ediliyor, beton, ayna ve alüminyum, altında da bir müjde yazısı: Burger’ci pek yakında burada! Kurtuluş Savaşında Yunan ordusu İnönü’ye gelmiş ama buralara varamamışlar idi… Hangi barbarlar yıkmış bu şehri kuzum?
Düşman belirli iken savaşma şansın var. Filmlerdeki gibi iyiler beyaz kötüler siyah giyse her şey ne kadar basit. Ya Barbar King gibi görünmeyen bir canavar ile savaşıyorsan? Örneğin Almanlar savaşta şehirlerini kimin yıktığını gayet iyi biliyorlar ve tarif ediyorlar. Wiesbaden’da şehrin hangi kısmı hangi hava bombardımanı ile yıkılmıştır, bellidir. Peki, bizim şehirlerimizi kim yakıp yıktı? Kim medeniyetimize hala saldırmaya devam ediyor? Nerede bu Barbar King? BATI sorununun sorumlusu kim? Bende bazı cevaplar var ama diğerleri yok.
İtalya’daki Pergamo’da şehir silueti ve kuleler, size uzaktan merhaba der, yavaş yavaş karşılar, yaklaşınca dar sokaklar hemen içine alır, kaldırım taşları usulca gezdirir. Ve gizli kalmış asimetrik kiliselerin tavan süslemeleri, siz yerdeki siyah beyaz karolara bakarken karnınıza vurup nakavt eder. Siz yerde baygın yatarken her köşede saklı kalmış küçük lokal tiyatrolar size küçük masallar anlatır. Şehir ikiye ayrılmıştır, Alta Citta ve Cinecitta diye ve gökdelenlerin hepsi aşağı şehirde toplanmıştır, Lüksemburg’da da olduğu gibi. Amerika Orlando’da siluet falan yoktur, görünürde gökdelen de yoktur, hatta şehir merkezi de yoktur ama yöresel plantasyona yine bir (çeşit) tek katlı ev mimari dokusu eşlik eder. Burada asıl karakter ve Down Town Disneyland’dır; yani Amerika’da sarsılmak için para verip, uzun kuyruklara girip makinelere binmeniz gerekir yani hamburger yemeniz yetmez.
Ama tersi geçerli değildir. Her yerde para verip titreyemezsiniz. Bazen para verirsiniz ve hiçbir şey titremez. Makine çalışmıyordur. Bazen de titreşim çoktur ve para veren yoktur. Bozuk yollardaki titrek yolculuğumuzda Bilecik’ten sonra Kütahya’ya vardık. Küçük bir Bursa’ya benzeyen şehir seramik sektörü sayesinde bir tür şehirsel tat yakalamış. Fakat hala ikonik bir bina yok ortalarda. Şehirdeki stat, ilçesindeki 13.500 kişilik antik stattan pek bir küçük. Zaten hiç bir Ege takımı –benim tuttuğum KSK dahil- de birinci ligde şampiyonluk için mücadele etmiyor. Kim düşürdü Ege’yi kafadan ikinci lige Barbar King?
Aç parantez: Hükümetin kendine oy vermeyen bölgelerdeki belediyelere karşı taraflı davrandığı söylentisi kulağımıza sıkça geliyor. Lafta kalmış komplo teorileri beyin fırtınalarını besler, faydalı bile sayılabilirler. Fakat kasıtlı ve sistematik bir operasyon var ise bu ciddi bir suçtur, Barbar King. Bunu yeltenen ekip, üç kuşak kırmızı bültenlerden kurtulamaz. Kapa parantez.
Tarlanın ortasında bir direk, üzerinde üç tane kamera, şaşkın, şaşkın sağa sola bakıyorlar. Antik şehrimizin elektronik güvenlik sistemi, hala keşke fotoğrafını çekseydim diyorum. Aizanoi’ye vardık. Antik mermer köprü hala ayakta, üzerinden geçen kamyonlar rahatsız olmasınlar diye asfalt kaplamışlar üzerini Barbar King. Zeus tapınağı gerçekten İnternete düşmüş fotoğraflarından çok daha güzel. İki katlı tapınak gayet iyi restore edilmiş. Ama köydeki yıkılmış ahşap, kerpiç evleri kim restore edecek? Osmanlı mirasını tamir etmek için yine Burgercileri mi çağıracağız Barbar King?
Plastik yunusu şişirip çekime başlıyoruz. Hava bulutlu ama Zeus bize kıyak yapıp son anda güneşten birkaç huzme yolluyor. Vaktiyle Aizanoi halkı stadyum ve tiyatroyu birleştirerek borsa merkezi yapmışlar. (Bundan iki bin sene sonra günümüze ait stadyumları bulanlar, bunların süpermarketlerle birleştirildiklerini görünce çok şaşıracaklar.) Dünya’da benzeri olmayan yapı, yöreyi eşsiz hale getirmiş. Şehirlerimizin bu gün en büyük sorunu ise beton kopya binaların işgali altında olmaları: Mimar Sinan’dan çarp yeniden yap. Şahsiyetsiz ve birbirinin benzeri binalar. Bir şehre girdiğinizde ayırt edemiyorsunuz pek; burası Denizli mi, yoksa Uşak mı yoksa geri mi döndük Barbar King?
Otobüsle geri dönmek için Uşak’a geldik. Keşke bir opera seyretmek için gelmiş olsaydık. Tanıdıklarım konser dinlemeye Milano’ya, opera seyretmek için Paris’e giderler. Bu şehirde neden bir bienal yapılmıyor Barbar King? Zaten şehirde halıcılık da çoktan bitmiş. El halıcılığı doğuya Afganistan, İran gibi ülkelere kaçmış. BATI da tasarımı kapmış. Geçenlerde Selanik’te bir katalogda gördüm, Yunanistan tasarım el halıcılığı işini geliştirmiş. Yakın zamanda, sanat yapıtı olarak el yapımı halı, kilim kullanan bir tek Arnavutköylü Mike Berg’i biliyorum. Rahmetli Doğançay makine halısı yapıyor idi Fransızla’la… Şener Özmen’i unutmamak lazım, Julian Assange’ın portresini dokuttuğu halı enfes bir iş idi. Ben bir iki halı tasarımı denedim, Selçuklulara öykünen… Ama halıcılar karşısında çabuk pes ettim Barbar King.
Hızlı dönüşen ülkelerin bürokratları, memleket içi iş bölümü ve trafiği doğru çözerler. Kore’nin en meşhur kenti başkent Seul’dür fakat Seul’ün hava alanı komşu İnceheon’dadır. Aynı Atina’nın limanının Pire’de olması gibi. Kore’nin kültürel merkezi yine başkenttir –ben de burada bir solo sergi yapma şerefine nail oldum- lakin ülkenin en meşhur kültür etkinlikleri güneyde yer alan Gwangju ve Busan şehirlerindeki bienallerdir. Kanımca Kore, elli sene içinde Türkiye’yi yakalayıp geçmesini, çalışkanlığına olduğu kadar, kaynaklarını ve kültürü ülkeye dengeli olarak dağıtmasına borçlu.
Sonuç yerine, çalıma odaklanmak yerine paslı oynamak lazım, İstanbul ve İstanbullu daha fazla yükü kaldıramayacak. BATI sorununu çözmek için birkaç somut önerim var. Örneğin üçüncü köprü İstanbul’a değil Çanakkale’ye yapılmalı. Büyük hava alanı, finansal merkez ve tüm diğerleri –deniz ulaşımı entegrasyonu ile- daha da BATI’ya kaydırılmalı. Borsa’nın dünya çapında iş yapmasını istiyor iseniz de derhal 20.000. kişilik bir tiyatro sahnesi kurulmalı. (Tabi 20.000. Seyirciyi çekmek için de iyi oyunlar sahnelenmeli) Aizonoi ve tüm diğer Ege antik şehirler derhal Unesco Dünya Mirasları ana listesine alınmalı aynı AKM gibi… Bu şehirlerde restorasyon ile yetinilmemeli, buralar festivallerle –Bergamo örneğindeki gibi- yaşayan birer eski şehir olarak korunmalı. Ancak bunları yapar isen gerçek bir kral olursun ve sonsuz huzura kavuşursun Barbar King.
Fotoğraflar: Genco Gülan, Plastik Yunus serisinden Zeus Tapınağını Tamamlamak, 2013. Performans kaydı. Fotoğrafçı: Deniz Ünlüsü.