Monica Narula, Jeebash Bagchi ve Sbuddhabrata Sengupta’dan oluşan Raqs Media Collective’in Rosa Luxemburg’un “The Accumulation of Capital / Sermaye Birikimi”” adlı kitabına referansla çektikleri “The Capital of Accumulation / Birikim Sermayesi” adlı filmleri, İstanbul’da sanatsever ve koleksiyoncu bir ailenin evinde önce gösterildi ardından Monica Narula, Jeebash Bagchi ve moderatör Didem Yazıcı’nın katıldığı bir söyleşi de gerçekleşti.
Monica Narula, Jeebash Bagchi ve Sbuddhabrata Sengupta’dan oluşan Raqs Media Collective’in Rosa Luxemburg’un “The Accumulation of Capital / Sermaye Birikimi”” adlı kitabına referansla çektikleri “The Capital of Accumulation / Birikim Sermayesi” adlı filmleri küresel dünyada git gide daha güçlü şekilde kök salan kapitalizmin hoyratlığını Luxemburg’un hayatı/öldürülüşü/fikirleri ekseninde ele alıyor. Çift ekranlı video projeksiyonunda Bombay, Varşova ve Berlin’den yansıyan görüntülere anlatıcı sesler eklenerek kurgulanan filmde dünyaya hâkim olan düzenin yıkıcılığı, denizde bulunan bir kadın cesedinin tarifiyle şekilleniyor.
Rosa Luxemburg’un ölümünün bariz nedenleri, resmî bilinmezlerle birlikte yok ediliyor. Dünya fabrikalarda, hapishanelerde, morglarda kendi sarsılmaz düzenini sürdürüyor. Perdede ikiye bölünen görüntülerde geçişler halinde izlediğimiz şehir, sokak, gündelik yaşam görüntüleriyle Bombay’a eşlik eden seslerde, kendisiyle ilgili bilgi vermeyen birinci ses, “Luxme Sorabgur” adıyla kaçak hayatından ipuçlarını paylaşırken perdede tahribata uğrayan doğa görüntülerini izliyoruz. Zamanın sayfalarını çeviren yel değirmenleri eşliğinde gündelik hayatın koşuşturmasında çalışan bedenlerin ritmi adeta yel değirmenlerini yakalıyor. Bir çay molasıyla soluklanan, biriktirilen, arşivlenen hayatlar, yel değirmenlerinin hızına ulaşmaya çalıştıkça yükselen binalar, çirkinleşen şehirlerle karşılaşıyoruz.
“Bombay kalbinde delik açılan bir şehir halini alıyor”.
Ve nasıl bir ironidir ki Varşova’daki Rosa Luxemburg Ampul Fabrikası bir dönem şehri aydınlatıyor! Zamanın tozu bu fabrikayı da içine alıp, etkisiz hale getirirken sermaye yenidünya düzenine ‘güzel’ alanlar açmayı sürdürüyor. Eskiye ait olan fotoğraflarda kalmaya devam ediyor. Tıpkı Rosa’nın yeğeni Kasimir Luxemburg’un albümünden yansıyan siyah beyaz fotoğraflarda olduğu gibi. Portrelerden, piknik alanlarından, partilerden, hapishanelerden yansıyan görüntüler. Kasimir’in rüyası ya da hayali ise 7-8 yaşındayken teyzesinin elinden tutarak yürümesi. Sona giden yolda, yaşananların tanıkları sadece insanlar değil. Umutsuzca izleyen, dinleyen, katliamı damarlarında hisseden ve ‘sessiz tanığı’ olan hayvanlar da Rosa Luxemburg’un duruşuna hayranlıklarını ifade ediyorlar. İnsan ve hayvan. Yargılanmalarına, hapis hayatına, öldürülüşüne giden süreçte çoğunluğun sessizliğine karşı hayvanların “Oradaydık” demesi, düş gücünün yanında kimin daha cesur olduğu sorusunu getiriyor akla.
Berlin’e ve şehrin gündelik hayatına dair görüntülere geçtiğimiz bölümde, “Luxme Sorabgur” geçen yüzyıldan sesleniyor:
“Sermayenin yüzünü bulmak için çok uzun süre baktık. Medusa’nın başına ayna tutabileceğimizi sandık ama ayna bizim maskemiz oldu ve Medusa’nın görüntüsü bizim görüşümüze bulaştı. Aynadaki kuşlar gibi, kendi yansımamızla savaştık”.
Görünen, savaşın kolay kolay sona ermeyeceği. Rosa Luxemburg’un “Sermaye Birikimi”nde sorguladığı kapitalizm ömrünü tamamlarsa toplumsal bir proje olmaması sonucu yeni bir karanlık çağ yaşayıp yaşamayacağımıza gelince; yaşadığımız çağın karanlık yanlarının kapitalizmin sürekliliğini sağlamlaştırdığı aşikâr.
Gerçek, umudu söndürmesin.
Rosa Luxemburg 1917’de kuşların göç etmesiyle ilgili Sonia Liebknecht’e hapishaneden yazdığı mektupta şöyle diyor:
“… Hatta uzun uçuş boyunca büyük kuşların küçük kuşları sırtlarında taşıdığı görülmüş, örneğin turnalar göç etmekte olan çok sayıda küçük kuştan oluşan yükleriyle geçmiş.
"Yoldaş Crow, flamingonu seç. Zamanını seç. Uç.”
Zaman sınırsız, hayat sınırlı.
Uçuşları ertelemeyin.
http://www.raqsmediacollective.net/