Salt ULUS tarafından 22 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilen “Cümleden Öteye Bir Şehir Vardı” sergisi kapsamında akademisyen Funda Şenol Cantek ve yazar Turan Tanyer ile Ulus Turu gerçekleştirildi.
Salt ULUS tarafından 22 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilen “Cümleden Öteye Bir Şehir Vardı” sergisi kapsamında akademisyen Funda Şenol Cantek ve yazar Turan Tanyer ile Ulus Turu gerçekleştirildi.
Ulus Turu, Ankara’da yaşayan ve kenti tanımak isteyen farklı meslek gruplarından kişileri bir araya getirdi. Başkentin saklı coğrafyasına yapılan bu yolculuğun ilk bölümünde Funda Şenol Cantek, iktidarların kendi hafıza mekânlarını yaratırken, kendilerinden öncekileri nasıl yok ettikleri ve bütün bu yeniden inşalarla kentin eklektik dokusunun nasıl oluştuğu hakkında konuştu. Kent mekânının tarihi ve toplumu anlamak için bir yol gösterici olduğunu belirten Cantek, yüzlerce yıllık bir ibadethanenin yüksek duvarlarında ve kilitli demir kapısında, bitişik nizamlı yıkık dökük evlerde, eskiden gayri-Müslimlerin oturduğu mahallerin bozuk asfaltlarında, benzer işleri yapan esnafların kümelendiği hanlar ve çarşılarda, sesleri bastıran onca gürültüye rağmen toplumsal belleğin izlerini sürmenin yollarını anlattı. Bir başka deyişle kenti tanıma ve okuma tekniklerini irdeledi.
Funda Şenol Cantek’in bu bilgilendirmesinden sonra turun ikinci bölümüne geçildi. Başkentin saklı coğrafyasına yapılan bu yolculuğun ikinci bölümünde, Turan Tanyer rehberliğinde, Zafer Anıtı‘ndan başlayarak Anafartalar Caddesi boyunca bir yürüyüş gerçekleştirildi. Bu yürüyüşte, Tanyer, belirtilen güzergâhta bulunan eserleri, binaları, sokakları, caddeleri, anıtları ve heykelleri anlatırken, orada yaşamış şöhretli insanlar hakkında da bilgiler verdi. Ayrıca, gezi güzergâhındaki yapılara ilişkin eski fotoğrafları paylaşarak anlatısını güçlendirdi. Gezi, çok geniş bir tarihsel dönemde, farklı iktidarlara/toplumlara ev sahipliği yapan Ulus’un, kozmopolit toplumsal ve mimari yapısını ortaya koydu. Roma Yolu, yine aynı dönemden kalan anfi tiyatronun kalıntıları tura katılanları resmi tarih anlatısının sınırları çizdiği Ankara’nın dışına çağıran kentsel katmanlar oldu.
Tur, Anafartalar Caddesi civarında ara sokakların keşfiyle devam etti. Geçmişte Venedikli tüccarları bile kendine çeken önemli bir ticaret merkezi olan Ulus’ta, mesleki birikimin ve esnaflık geleneğinin izlerini taşıyan sıra sıra dükkânlar arasında devam eden tur, kentin sosyo-mekansallığının bir başka yüzünü ortaya koydu. Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde bir modernleşme sahnesi olan Ulus, zamanla en özgün yanlarını, yenilenen ve yükselen duvarlar arasına gizlemişti. Yeni olan, eskiyi yok ettikçe, biz köksüzleşiyorduk. Bu açıdan tur, kendi haline bırakılmış ve yıkılmaya yüz tutmuş bakımsız binaların, zamana yenilmekten çok, politik bir terk ediş anlamına geldiğini öğretti. Yani onlar yıkıldıkça, biz altında kalıyorduk.
Ulus’taki pasajlarda, halde, çarşılarda boncuktan gelinliğe, musluktan peynire kadar binlerce çeşit ürünü bulmak mümkün. Bu mekânlarda icra edilen bazı meslekler, bugün unutulmaya yüz tutmuş olanlar. Bunun hemen bitişiğinde ise en son teknoloji ürünlerin imitasyonlarını satan dükkânlar var. Bu postmodern görünüm, Ulus’u kullanan insanlar için de geçerli. Hem takım elbiseli memurlar hem de çıplak ayakla meydanı arşınlayanlara bakıldığında ulusun, orta ve alt geliri buluşturma işlevi olduğunu gösteriyor. Yani karşılamayı olanaklı kılıyor.
Gezi, Ankara’nın en eski hamamlarından biri olan Şengül Hamamı’nın yanından Yahudi Mahallesi‘ne geçilerek devam etti. Yahudi Mahallesi’ndeki çok renkli evler arasında yer alan Sinagog ya da ondan on dakikalık uzaklıktaki Roma dönemi kalıntıları, bir zamanlar burada bizden başkalarının yaşadığını haykıran eserler olarak zihinlerimize kazındı. Tur, Augustus Tapınağı’nın bitişiğindeki Hacı Bayram Camisi‘ne omuz vermiş meşhur Hacı Bayram Dönercisi’nde Ankara dönerinin tadılmasıyla son buldu.
Bütün tur boyunca rehberlere eşlik eden katılımcılar kadar, onları dışardan izleyen yüzlerce göz de vardı. Ulus zaten Ankara’ydı, hem her şey hızla akıyordu, hem de herkes durup bakıyordu. Biz, aynı kentin birbirine yabancı sakinleriydik.
Cioran, kendimizi tanımamız içimizdeki şeytanı rahatsız eder, şaşkına çevirir, der. Peki, içinde yaşadığımız kenti tanımamız?
Bu geziler farklı kavramsal çerçevelerle Ankara’da farklı rotalarda önümüzdeki aylarda da devam edecek.