Karşı Sanat Çalışmaları, fotoğrafçı Linda Herzog ve çizer Tan Cemal Genç’in “Dört Göz: Fotoğraflı Çizgili Geziler” sergisine ev sahipliği yapıyor. Herzog’un kadrajına takılanlarla, Genç’in imgelem yoluyla kâğıda yansıttığı çizgiler; insanlık hallerinden, yeryüzü hallerine doğru bir okuma olanağı sunduğu gibi gündeliğin içinde yer alan iktidar ilişkilerini de yansıtıyor.
Beyoğlu’ndaki Hanif Han’ın 4. katında bulunan Karşı Sanat Çalışmaları’nın kapısından içeri girdiğimde bir İstanbul fotoğrafıyla karşılaşıyorum. Hemen yanında duran eserde sanki o fotoğraf çizgilerle resmedilmiş gibi. İstanbul’un yedi tepesinden biri olarak kabul edilen Süleymaniye’den çekildiği anlaşılan fotoğrafta; Yeni Cami’den, Galata Kulesi’ne, Pera’ya, Beyoğlu’na ve gökdelenlere doğru uzanan görüntüler var. Eski İstanbul’dan 21. yüzyıl İstanbul’una doğru değişim ve dönüşüm fotoğraf karesine yansımış. Ayrıca, İstanbul Boğazı’nın serin sularının Ege’ye ya da kim bilir Karadeniz’e doğru akışı… Gökyüzündeki bulutların da bir müddet sonra yağmur bırakacağı anlaşılıyor görüntüde. Aynı boğaz, aynı gökyüzü fakat kentin yamaçlarına doğru baktıkça insan eliyle büyük bir dönüşüm yaşayan bir kentin tarihsel katmanları kendini hemen belli ediyor. Bir fotoğraf sanatçısının kadrajına takılan görüntü, bir çizerin kâğıda dökülen çizgilerine yansımış. Bir farkla siyah beyazın yarattığı ritimle…
Benzerlikler iyice kendini belli edince…
Karşı Sanat Çalışmaları’nda açılan “Dört Göz: Fotoğraflı Çizgili Geziler” adlı sergiden bahsediyorum. İsveçli sanatçı Linda Herzog fotoğraflarıyla, Türkiyeli sanatçı Tan Cemal Genç ise çizgileriyle bu sergiye katkıda bulunmuş. Genç, Herzog’un fotoğraflarına bakarak çizim yapmamış. Veya Herzog, Genç’in çizgilerle oluşturduğu eserinden yola çıkarak fotoğraflar çekmemiş. İkili işlerini karıştırırken yukarıda anlatmaya çalıştığım fotoğrafla çizgilerin önemli benzerliklerinin olduğunu fark etmiş. Diğer işleri de masaya yatırıp fotoğraflar ve çizgilerdeki benzerlikler iyice kendini belli edince bir sergi oluşturmaya karar vermişler.
Gündeliğin içindeki iktidar ilişkileri
Farklı medyumlar aracılığıyla işler ortaya koymalarına rağmen, Herzog’un kadrajına takılanlarla, Cemal Genç’in imgelem yoluyla kâğıda yansıttığı çizgiler yer yer birbirini tamamlayan işler olarak görülüyor. Bu işler; insanlık hallerinden, yeryüzü hallerine doğru bir okuma olanağı sunduğu gibi gündeliğin içinde yer alan iktidar ilişkilerini de yansıtıyor. Sosyo-ekonomik hayatta ve siyasetin açmazlarında bir kent okumasının izleri var işlerde. Genç’in çizimlerinde değişen dönüşen kentlerin yansıması dikkat çekerken, Herzog’un işlerinde bununla beraber; şehirlerin merkezinden varoşlarına, ötekilere, kenardakilere, yersiz yurtsuzlara doğru uzanan bir gündelik hayat okuması göze çarpıyor.
Siyahla beyazın eşsiz uyumu
Tarihsel olarak binlerce yıl arayla ortaya çıkmış iki sanat dalını her iki alanın da kendine özgü anlatım olanaklarıyla bir arada sunumu belli bir kavrayış, imgeleme ve düşünme olanağı sunması açısından önem taşıyor. Farklı kültürlerden ve ülkelerden gelen sanatçıların eserlerini birbirine yakınlaştıran ve o eserlerin kimi yerde birinin diğerine açılan kapı olmasını sağlayan hiç şüphesiz aynı yeryüzünü solumanın ortaklığı olsa gerek. Aynı zamanda, İstanbul’da yaşarken tanışan bu iki sanatçının beraber şehir turlarına çıkması bu serginin oluşmasında büyük bir etken olarak gözüküyor. Genç’in eserlerinde, İstanbul’da doğmuş olmasının ve bir takım özelliklerini dışarıda bırakırsak dünyanın herhangi bir metropolüne dönüşen İstanbul’un değişimine tanık olmasının izleri kendini belli ediyor. En iyi bildiği, yaşadığı, soluk almaya çalıştığı bir yeryüzü coğrafyasından gördüklerini imleyerek kâğıda dökmesi var. Kentin gerçek hayattaki hızlı ritminin karşısında çizginin kendisinin var ettiği bir ritimle oluşturduğu eserler siyahla beyazın eşsiz uyumunu bir kez daha görünür kılıyor. Herzog ise kendi ülkesinden dünyanın diğer ülkelerine doğru yaptığı yolculuklarda; insanın, kentin, kültürün, mimarinin ve kadının günümüzdeki varoluş biçimlerini yansıtmaya çalışıyor. Bu ülkelerden bir tanesini Türkiye oluşturuyor.
Kafamızı kaldırdığımızda gökyüzünü görmeyelim diye!
İstanbul’un merkezinden herkes kendi dünyasına, mahallesine, sokağına doğru çıkarken, bu yolculukta Genç; kentlerle olan tanışıklığını en iyi bildiği yolla anlatmaya çalışmış. Onun elinde kentler dijital bir sistemin ağı gibi. Her şeyin birbiriyle o kadar kopmaz bir ilişki var ki, soluk alınacak bir yer kalmamış. İç içe girmiş gibi her şey. Gerçekte de öyle değil mi? Özellikle İstanbul’a baktığımızda her şey ama her şey boşluk bırakmayacak şekilde. Nefes almayalım diye. Kafamızı kaldırdığımızda gökyüzünü görmeyelim diye. Bundan tabii ki ağaçlar da nasibini almış. Ve diğer canlılar. Bu sıkışmışlıkta sanki onlara yer yok gibi. Ve ya bu sıkışmışlığı yaratan onların olmayışı. Binalar bizi taşıyacağı ya da bize daha iyi bir yaşam imkânı sağlayacağı yerde, biz onları zihnimizde, aklımızın bir köşesinde taşıyoruz gibi Genç’in çizgilerinde. Kentlerdeki bu iç içe geçiş ve koca binalarla beraber göğü ele geçirme hali Tan Cemal Genç’in çizgilerinde patlayacak bir volkan şeklini alıyor. Ve kentin yarattığı karmaşanın açmazları da onun ilgilendiği konulardan bir tanesini oluşturuyor. Sanatçı, kente yaptığı bu eleştirinin yanında, ruhlarımızı iyi hissettirecek işlere de imza atmış. “Doğaçlama Manzara” adlı eserlerinde bir ağaç boyuna yaprak açıyor bir yerlerde sanki.
Yalnız, dışta ve gözlerden uzak
Genç’in kentsel mutasyonlarına Herzog’un fotoğraflar yoluyla anlatmaya çalıştıkları devreye giriyor. Bir fotoğrafta, Paris’te bir sokağın köşe başında bir duvarın üzerinde görülen çiçeklerin ardında duvardan ayaklarını sarkmış bir kişinin ayakkabıları görülüyor. Ve hemen ilerde de sokağa bırakılmış çöp poşetleri göze çarpıyor. Biraz sonra çöp kamyonu o poşetleri alacak. İnsanın ağacın, yeşilin ve çiçeğin varlığı yavaş yavaş yok oluyor. Herzog bütün bunların yanında bir gezgin gibi konakladığı yerlerin politik, sosyo-ekonomik ve kültürel hallerini yansıtmak için uygun bir anı beklemiş. Türkiye’den yukarıda anlatmaya çalıştığım fotoğrafının yanında, son birkaç yıldır harabeye döndürülen doğudaki bir kenttin yanında yine inşaat furyasının alıp başını gittiği koca koca binaların yükseldiği doğudaki başka kent var işlerinde.
Türkiye partisi olmak isteyen ve 2015 seçimlerine bu şiarla giren Hakların Demokrat Partisi’nin (HDP) batıdaki bir ilde var olma, kendini ve seçim çalışmalarını anlatabilme isteği var bir başka fotoğrafta. Dar bir sokağa astıkları parti bayraklarının arkasında uzanan uçsuz bucaksız bir şehir görülüyor. Kısıtlı, dar ve anlaşılan o ki; kentin kenarında bir yerde yapılmaya çalışılmış bir seçim çalışmasına ancak bu kadar yer verilebilmiş ya da yer bulabilmiş bu çalışma.
Başka bir fotoğrafta da siyahî gencin bir gencin arkasında bir park olmasına rağmen bir duvarın üzerinde tek başına oturmuş olması dikkatleri çekiyor. Ülkesinden kopup geldiği ve yaşamaya çalıştığı bir başka ülkede kendisine biçilmiş bir yaşamın görüntüsü belki de. Yalnız, dışta, gözlerden uzak… Farklı coğrafyalarda çekilmiş üç fotoğrafta, iktidar pratikleriyle biçimlendirilmeye ve sınırlandırılmaya çalışılan yaşamaların görüntüsü var.
*Herzog’la Genç’in fotoğraflı çizgili gezilerinden daha fazlasını görmek isterseniz sergiyi 8 Nisan’a kadar gezebilirsiniz.