A password will be e-mailed to you.

Brett Scott, finans sisteminin nasıl işlediğini daha iyi anlamak ve ifşa etmek için iki yılı aşkın bir süreyle türev brokeri olarak çalışmış olan bir antropolog, aktivist ve gazeteci. ‘Karanlık Taraf Antropolojisi ve Finansal Kültürü Hackleme Sanatı’ başlıklı kitabın yazarıyla paranın biçim değiştirmesini, ileri finans sistemlerini, alternatifleri, konunun antropolojiyle olan alakasını ve 9 Ekim’de Akbank Sanat’ta Dr. Ebru Yetişkin ile gerçekleştirdiği konuşmanın sanatla nasıl b(ağ)lar kurduğunu konuştuk. 

 Para denince akan sular genelde duruyor da, paranın ne olduğunu düşünmeye gelince iş, kafalar iyice karışıyor. Günümüz dünyasında aşikâr olan bir durum var ki o da cebimizde duran, elimizle tuttuğumuz, alışverişini veya birikimini yaptığımız para ile, başka bir dünyaya aitmiş izlenimi veren, anlaşılmaz şablon ve tablolarla anlatılan ileri finansın konusu olan para, neredeyse birbirinden alakasız. Kürasyonunu İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ebru Yetişkin’in üstlendiği ve Akbank Sanat’ın ev sahipliği yaptığı ‘Bulaşan Bedenler: Ağ Siyaseti Seminer Serisi’nin ilk konuşması, karmaşık finans sistemlerini sorunsallaştıran gazeteci ve yazar Brett Scott’la başladı.

Bu seminer serisi, Dr. Yetişkin’in ‘Kakofoni’ ve ‘Dalgalar’ sergileriyle kürasyonunu üstlendiği üçlemenin son ayağı. Toplumsal değişimi etkileşim ilişkileri üzerinden araştırmayı sürdüren kavramsal ve deneysel bir çalışma. Bulaşma ve yayılma gibi hem sosyologların hem de antropologların sosyal ve kültürel fenomenler olarak incelediği bu kavramlar, sanat ve finans için de son derece önemli. Bulaşan ve yayılan ‘şeyler’in muhakkak elle tutulur bir ‘bedeni’ olması da gerekmiyor üstüne üstlük. Ebru Yetişkin’e göre yaşadığımız dünyada, toplumsal direniş hareketlerinin bir bölgeden diğerine sıçraması ve yaygın bir dönüşüm yaratması da, bir fikre ya da ideolojiyi benimseyen kişilerin sayıca artması da, bir teknolojik donanımın veya aplikasyonun dünyanın farklı yerlerinde yaşayan kişiler tarafından eş zamanlı ve benzer şekillerde kullanılması da, bir jargon veya argonun yaygın kullanıma girmesi de, ses dalgaları da ‘bulaşan bedenlere’ örnek sayılabiliyor.

‘Bulaşan Bedenler: Ağ Siyaseti Seminer Dizisi’ konuşmalarına Brett Scott ile başlamasının sebebini Dr. Ebru Yetişkin şu şekilde açıklıyor: “Bugün dünyada başka bir devlet oluşumu söz konusu. Emek ve sermaye ilişkileri, büyük yığınlardaki veriyi kontrol altında tutmaya ve ele geçirmeye dayalı son derece dinamik ve organik b(ağ)larla işliyor. Bu b(ağ)lar aynı zamanda medya, emlak, enerji ve finans sektörleri ile devlete de yayılmış durumda. Ancak bugün bu b(ağ)ların güncellenmiş tekniklerle tam olarak nasıl işlediğini ve neleri yerinden ederek ele geçirdiğini okumakta güçlük çekiyoruz. Bana kalırsa miyadı dolmuş olana yaslanarak bu değişen dünyanın dinamiklerini kavramaya çalışmak nafile bir çaba. Hatta kakofoninin ta kendisi olarak bir işgal etme ve meşgul etme stratejisi olarak çok işe yarıyor bu çünkü toplumsallaştıran ve bir o kadar da toplumsal olanı yıkan bir güce sahip. Finans, bu noktada kendine ait jargonu ve karmaşıklığı nedeniyle dışlayıcı bir etkiye sahip. O nedenle finansın nasıl temsil edildiğini, bu temsilin nasıl bozulduğunu ve finans dünyasının karanlık yönlerini ifşa eden çalışmaları keşfetmeyi önemli buluyorum. Güncel medya çalışmaları ve aktivizmi yeniden düşünmemize yol açan sanatsal pratikleri yakından incelediğimiz takdirde, günümüzdeki siyasi, ekonomik ve toplumsal değişimi başka bir perspektifle değerlendirebiliriz. Yaratıcı yollarla direnme ve müdahale etme araçlarımızı çeşitlendirmenin ve birbirimizden öğrenmenin tam zamanı. Disiplinlerin birbirine bulaşarak mutasyon yoluyla başka bir bilgi üretimine yol açtığı bu çoklu perspektifi tartışmaya açmanın bu nedenle her zamankinden kritik olduğunu düşünüyorum”.

Brett Scott, finans sisteminin nasıl işlediğini daha iyi anlamak ve ifşa etmek için iki yılı aşkın bir süreyle türev brokeri olarak çalışmış olan bir antropolog, aktivist ve gazeteci. ‘Karanlık Taraf Antropolojisi ve Finansal Kültürü Hackleme Sanatı’ başlıklı kitabın yazarı (http://suitpossum.blogspot.com/2015/08/financial-anthropology-culturehacking.html) ve @Suitpossum Twitter hesabından saha bulgularını düzenli olarak paylaşıyor.

Sistemi çökertmenin yolunun sistemi anlamaktan geçtiğini savunan Scott’la parayı, paranın biçim değiştirmesini, ileri finans sistemlerini, alternatifleri, konunun antropolojiyle olan alakasını ve 9 Ekim’de gerçekleştirdiği konuşmanın sanatla nasıl b(ağ)lar kurduğunu konuştuk. 

 

Elvin Vural: Tam olarak ne zaman ve nasıl, para gibi rutin ve elle tutulur bir şey bu kadar karmaşık ve anlaşılmaz hale geldi?

Brett Scott: Para sanırım hiçbir zaman anlaması kolay bir şey olmadı. İnsanlar doğdukları andan itibaren parasal sistemlerle birlikte yaşarlar, aynı doğdukları andan itibaren dille birlikte yaşadıkları gibi. Türkçe konuşmak size kolay gelebilir, ama size Türkçe’nin bir dil olarak nasıl çalıştığını sorsam, bu soruyu cevaplamakta çok zorlanabilirsiniz veya soruyu hiç cevaplayamayabilirsiniz. Para da böyledir. İnsanlar için kullanması kolay, ancak anlatması zordur ve bunun en temel sebebi insanların parayı kullanarak büyümeleri ve hiç sorgulamamalarıdır. Para, aynı dil gibi, toplum hayatı içinde inşa edilmiştir, ancak günlük hayatımızda kapladığı yer dolayısıyla, parayla ilintili olan devasa güç ilişkilerinin çoğunlukla farkına varamıyoruz. Parasal sistem, veya diğer adıyla finansal sistem, büyük sistemin nasıl işlediğinin insanlarca bilinmesini çok da istemeyen büyük bankalar tarafından kontrol ediliyor. Paranın akışı gittikçe daha uluslar üzeri, elektronik ve hızlı hale geldikçe de, parayı anlamaktan bir o kadar uzaklaşıyoruz.

 

Sizi bu araştırmayı yapmaya iten şeyin ne olduğunu sorabilir miyim? Maddi konularda kandırılmış olabilir misiniz örneğin?

B.S: Güçlü sistemleri araştırmayı son derece heyecan verici buluyorum ve bana kalırsa finans sektörü dünyanın en güçlü sektörü. Aktivist gelenekten geliyorum ve bir yandan da antropoloji alanında tecrübelerim var. 2008 yılında, kasıtlı olarak ‘karanlık tarafa’ doğru bir yolculuk gerçekleştirmeye karar verdim. Londra’daki bir brokerlik şirketinde türev piyasalar brokeri olarak çalışmaya başladım. İki yılımı her günü ileri finansla dolu dolu bir şekilde geçirdim ve çok şey öğrendim. Şimdi ise sektörü öğrenmeye devam ediyorum ve aktivist grupların finans sektörü karşıtı kampanyalarına destek olmaya çalışıyorum.

 

9 Ekim’de AkSanat’ta gerçekleştirdiğiniz konuşmanın satır başlarını, katılamayanlar için burada tekrar anlatmanızı rica etsem?

B.S: Temel konu finans akışının ve finansla alakalı kuruluşların karanlık ve görünmez dünyasını görünür kılmaktı. Bu kurumların gücünün bir kısmı zaten etkinliklerinin genelde zor görülebilen bir karakterde olmasından ileri geliyor. Bu bakımdan, örneğin, petrol şirketleriyle büyük farklılıklar gösteriyorlar ve bu şirketlerin görünmezlikleri eylemlerini mücadele etmesi daha da zor bir hale getiriyor. Bu şirketlerin operasyonlarını görselleştirmek ve açığa çıkarmak, dolayısıyla, güçlerini kontrol altında tutmak bakımından çok önemli. 9 Ekim’deki konuşma bu minvalde ilerledi diyebilirim.

 

Peki sanat ve finans arasında nasıl bir bağlantı var? Sanatın doğuşuna sebep olarak Orta Çağ Avrupa’sında patronaj mantalitesinin aktif olması gösterilir, ki günümüzde de sanatın çoğunlukla bankalar ve büyük ölçekli şirketler gibi finans devleri tarafından domine edildiğini görüyoruz. Bu konu hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

B.S: Tarihsel olarak baktığımızda da görüyoruz ki finansla, yani parayla yakın ilişkiler kuranlar, her zaman kendilerini ‘yüksek sanatlarla’ bağlantılı kılmaya çalıştılar. Buradaki temel motivasyon statü kazanmanın yanı sıra, bu sanat eserlerinin gelecekteki değerleri üzerine spekülasyonlara girişmeyi de kapsıyordu. Ancak geçmişte ‘patronlar’ yalnızca bireyler olabilirken, şimdilerde şirketler patronaj sisteminin devleri haline gelmiş durumdalar. Bir finans veri şirketi olan Bloomberg’in Londra’daki ofisi dev bir çağdaş sanat galerisini andırıyor, ayrıca birçok büyük sanatsal etkinliğin sponsorluğunu finans firmaları üstleniyor. Bazen sanatçılar, sanat piyasası ve gerçek sanat arasında bir ayrım yapmak isterler, ancak bu ikisini birbirinden ayırmak göründüğünden daha karmaşık olabilir. Antik toplumlarda sanat olsa da, ‘sanatçı’ kültünün çok da yaygın olarak kullanılmadığı bir gerçek. Profesyonel sanatçılık, iş bölümünün gelişmiş formlarının görüldüğü ileri ekonomilerde karşımıza çıkan bir kavram ve günümüzde bu ekonomiler daha çok, güçlü finans sistemleri tarafından desteklenen market ekonomileri olma eğilimi göstermekte. Böyle bir durumda, sanatçıların temel mücadeleleri de, maddi olarak kendi kendilerine yetebilirken bir yandan da toplumun elit kesiminin gündemini desteklemeyen eleştirel işler üretebilmek haline geliyor. 

 

“Finans sanatları” tam olarak ne demek? Bu, Türkiye’de çok az bilinen bir alan ve disiplinler arası olmaktan çok disiplinlerin ötesinde bir alan olduğuna dair bir izlenim uyandırıyor bende.

B.S: Doğrusunu söylemek gerekirse, bu kavram sadece burada değil, dünyanın her yerinde az biliniyor. Hatta galiba bu terimi kullanan tek insan da benim. Ama ben de bu kavramı son derece geniş, biraz da nükteli bir biçimde kullanıyorum. Bu kavram bir yandan finansı konu edinen sanatı anlatırken, diğer yandan finansın arkasında yatan tekniklere işaret ediyor, ikincisinde biraz ‘finansın karanlık sanatları’ gibi bir hava var. Ben finans sanatları kavramının ikinci anlamdaki kullanımını daha çok seviyorum, çünkü finansın bilimlerle ilişkili hale gelmesini son derece yanlış buluyorum. Finans bence bir bilim değil. Finans daha çok, insan enerjisini belirli amaçlar için belirli koşullar kullanarak mobilize etmenin siyasi tezahürü ve ancak bu tanım üzerinden ‘sanat’ olarak görülebilir.

 

Şu an geçerli olan finans modelinin ne adil ne de etik olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, daha adil ve daha etik bir sistem mümkün mü? Mümkünse nasıl?

B.S: Bu gerçekten üzerine uzun uzun konuşulması gereken bir konu. Finans sistemi yapısal eşitsizlik, ekolojik yıkım ve insanın sırtını yasladığı ekonomik sisteme günden güne daha da yabancılaşması gibi sonuçları da beraberinde getirdiğinden, bu sistemde reformun gerekli olduğu çok fazla nokta olduğu aşikâr. Bu da, haliyle, alternatif para sistemlerinin, alternatif finans araçlarının ve alternatif finans kurumlarının kurulmasının yanında, piyasayı düzenleyen tüm bileşenlerin de yeniden düzenlenmesini öngörüyor. Ama evet, tüm bu kategorilerde daha iyi sonuçlar sunan sistemlerin var olduğu kesin. Etik bankalardan kooperatif sistemlerine, bire bir finans sistemlerinden hatta üstü kapalı para birimi sistemlerine kadar.

 

Peki bu konunun sanatsal boyutu nerede saklı? Neden bu konunun bir seri sanat konuşmasının açılışı olduğunu düşünüyorsunuz?

B.S: Ben bu araştırma boyunca özünde görünmez olan para akışlarını temsil etmeyi ve görünür kılmayı amaçlıyorum. Benzer şekilde, sanatçılar da çoğu zaman elle tutulamayan şeyleri görünür kılmaya çalışırlar. Bundan dolayı, finans gibi bir alanda araştırma yapmanın ve bilinmeyenleri ortaya çıkarmanın herkesten çok sanatçıların işi olduğunu düşünüyorum. Sanatçılar aynı zamanda, pragmatik ve idealist düşünce biçimlerini harmanlamakta da son derece başarılılar. Örneğin, yerleştirme sanatıyla ilgilenen bir sanatçı, hem uygulayıcı hem de pratik olmalı ki ilginç ve alternatif vizyonlar oluşturabilsin. Bu tarz bir düşünce seti, ekonomik alternatifler üzerine düşünürken de faydalı. Farklı bir para birimi oluşturmak, dolayısıyla, performans sanatıyla uğraşmaktan çok da farklı değil.

 

Tüm bu olan biteni anlamak için antropolojik bir bakış açısına sahip olmak zorunlu mu? Antropoloji nasıl bu araştırma için ilgi çekici bir araç haline geldi?

B.S: Aslında ben antropoloji okudum, dolayısıyla ekonomik antropolog olduğum söylenebilir. Antropoloji, grup dinamiklerini anlamaya çalışan bir disiplin. Finans kurumlarının ve hatta aslında her türlü kurumun, kendilerine ait bir kültürlerinin ve kodlarının olduğuna inanıyorum ve antropologların iyi olduğu bir şey varsa, o da kültürel kod ve şifreleri deşifre etmektir. Dolayısıyla, sadece finans kurumlarını değil, herhangi bir kurumu anlamak noktasında antropolojiyi bir araç olarak kullanmak son derece kullanışlı oluyor. Bu konuya antropolojik olarak yaklaşmak, ekonomistlerin temel yaklaşımına da karşı çıkmak oluyor aslında, çünkü ekonomistlerin yaklaşımı aynı modeli farklı insan grupları üzerinde içerikten bağımsız olarak her durum ve koşulda uygulamayı, en azından uygulamaya çalışmayı öngörüyor.

 

Bir gazeteci, bir aktivist ve bir antropoloğu birbirinden ayıran sınırlar neler? Ya da bu kavramlar birbiriyle iç içe halde mi? Hatta belki şöyle sormalıydım; böyle sınırların varlığından bahsedebiliyor muyuz?

B.S: Benim kişisel düşüncemi soruyorsanız, pek sayılmaz. Ben kendi gazetecilik tarzımı ‘investigonzo’ olarak tanımlamayı tercih ediyorum, ki bu kavram analize odaklanan araştırmacı gazetecilikle haberini yaptığınız konuyla duygusal bir bağ kurmanızı temel alan gonzo gazeteciliğin bir karması. Zaten gonzo gazeteciliğin kendisi son derece antropolojik, çünkü aktarmaya çalıştığınız gruplarla hemhal olmayı temel alıyor. Bunların üzerine gelen bir aktivizm bileşenim var: bütün işlerim bir şekilde güçle mücadele etme amacına hizmet ediyor.

 

Peki aktivist girişimcilik tam olarak ne anlama geliyor?

B.S: Bu tamlamanın anlamı, süregelen sistemin gücünü kırabilmek için yeni şeyler inşa etme durumu. Bu, klasik anlamdaki girişimcilik fikrine karşı, çünkü halihazırda var olan güç ilişkilerinin yerine yeni alternatifler koymayı hedefliyor.

 

Cebimizdeki paranın yolculuğuna gelelim. O kenarı yırtılmış, derbeder para nereye gidiyor, nereden geliyor? Sizin yaptığınız finans araştırması gerçi bu konuyla ilgilenmiyor olabilir, ne de olsa alanı daha ‘görünmeyen ve komplike’ oluşumları barındıran finansal sistemler?

B.S: Aslında, paramızın yalnızca bir kısmı cebimize girebilecek şekilde fiziksel bir forma sahip. Paranın büyük bir çoğunluğu elektronik, ki bu da paranın aslında var olmadığını, sadece ve sadece bankaların teknolojik veri tabanlarında sembolik olarak var edilen ve dolayısıyla bankaların bu veri tabanlarını düzenlemeleriyle hareket eden bir meta. Nereye gittiğine bakacak olursak bu paranın, aslında kelimenin tam anlamıyla her yere gidebileceğini söylemek mümkün. Fakat, nereden geldiği sorusuna potansiyel iki cevap var: ya merkez bankasından ya da ticari bankalardan geliyor. Cebimizdeki kağıt para merkez bankasından, elektronik paramız ise özel bankalardan geliyor. Bu ikisi, görüldüğü üzere, her ne kadar insanlar bu iki kategoriyi aynı değerlendirmeyi tercih etse de, paranın birbirinden alakasız iki farklı formu.

 

Sizce cebimizdeki paranın hala bir karşılığı var mı? Örneğin, Türk Lirası çok değer kaybetti ve pariteler siyasi ve sosyolojik olaylara karşı çok hassas. Cebimizdeki para cidden hala bir anlam ifade ediyor mu? Yoksa herhangi bir karşılığı olmayan ve üzerindeki anlamın tamamen hayali olduğu bir kağıt parçasına mı dönüştü para?

B.S: Cebinizdeki parayla eğer hala bir şeyler satın alabiliyorsanız, paranın hala bir anlamı, bir alım gücü vardır. Ancak bu değer ve anlam stabil değil. Herhangi bir para formunun, kağıt, demir veya elektronik para olsun, bir biriminin değeri, o parayı kullanan toplum tarafından belirlenir. Bu her zaman böyle olmuştur. Para hakkında düşünmenin en iyi yolu, parayı toplumu veya toplumun içindeki emek teorisini anlamak için kullanmaktır. Gerek değişken yönetim trendleri, gerek istikrarsızlık gerekse de ekonomik güvensizliğin domine ettiği toplumlarda, çok normal olarak para gibi sonradan oluşmuş bir meta da dengesizliğe sürüklenir. Açılışını yaptığınız konuşma serisi, başlığında bulaşmak kelimesine yer veriyor.

 

Sizce bu konu, ikisi de antropolojik olarak uzun uzadıya incelenmiş olan bulaşmak ve yayılmak kavramlarıyla nasıl bir bağ kuruyor?

B.S: Finans günlük hayatımızın her anına nüfuz eden bir alan. Gücünü bağımlılık ve ilişkiler ağından alan bir sistem. Bir şeyler kötü gittiğinde, küçük kımıldanmalar bu ağlar içerisinde büyük dalgalara, oradan da tsunamilere dönüşebiliyor. Bundan dolayı da, Amerika’da yaşanan bir finansal kriz, Türkiye’deki hisselerin değerinde oynamalara sebep olabiliyor.

 

Peki siz bu finans sistemini neden açığa çıkarmaya, daha doğru bir tabirle çökertmeye çalışıyorsunuz? Karmaşık finans aşamalarında neler olup bittiğini anlamak, cebindeki parayla markete gidip ihtiyaçlarını karşılayabilen birisi için neden önemli?

B.S: Finans sisteminde neler olup bittiğini anlamak özellikle aktivist kampanyalar için, gücün akışını anlamak açısından çok önemli. Her yıkıcı endüstri, baskıcı lider veya yozlaşmış şirketi destekleyen finans devlerinin olduğunu unutmamak gerek. Bu yüzden, finansı anlamak başarılı bir aktivizm gerçekleştirebilmek için elzem; ama yine de finans sisteminin nasıl işlediğini anlamak, birey olarak hepimizin içinde yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamamız demek. Bir yandan, sisteme daha az yabancılaşmış bir var oluşa geçmek demek. Dolayısıyla, bu yolda yürümeye başlayıp etrafınızı çevreleyen parayı daha iyi anlamayı seçebilirsiniz. Böylece para tarafından sürekli şaşırtılmak ve yıldırılmak durumunda da kalmazsınız.


Blog’unuzda, “finansal modellerle ilgilendiğinizi ve bunlar üzerine yazdığınızı” belirtmişsiniz, bunlardan ötesi yok mu? Bu araştırmanın bir sonraki adımı var mı?

B.S: Genelde esas amaçlar hakkında çok fazla düşünmüyorum. Sadece hayatta kalmaya ve özgün kalmaya, bu esnada da bir şeyleri keşfetmeye devam etmeye ve bir şekilde insanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Ben bir uzman değilim, sadece öğreniyorum. Dolayısıyla henüz bir sonraki adımı da düşünmüyorum.

 


 

Brett Scott’un 9 Ekim’deki konuşmasında bahsi geçen, finans, aktivizm ve sanatı kesiştiren çalışma ve projelerden bir kısmı:

1. http://www.moma.org/collection/works/96543

Mark Lombardi’nin “World Finance Corporation, Miami c. 1970-79 (4th Version)” adlı eseri görünmeyen b(ağ)ları görünür kılıyor. Ayrı birimleri okumanın tek yolu haritaya yakınlaşmak, ancak bu durumda da izleyici büyük resmi kaçırmaya başlıyor. Tekillik ve bütünsellik arasındaki çelişkili ilişkiyi gözler önüne seren bir örnek.

2. http://www.tate.org.uk/art/artworks/gursky-chicago-board-of-trade-ii-p20191

Andreas Gursky’nin ‘Chicago, Board of Trade II’ adlı fotoğraf çalışması.

3. http://nbyr.bandcamp.com/track/flashkrach

NBYR’nin yüksek frekansta ticareti ses dalgalarına dönüştürdüğü iş.

4. http://www.taxevaders.net/

Sistemin içerisindeki kurumsal boşlukları ve devletin belirli çıkar ve imtiyaz grupları için çalışan bir yapı olduğunu esprili bir dille gözler önüne seren vergi oyunu.

5. http://femkeherregraven.net/liquidcitizenship/

http://femkeherregraven.net/taxodus/

http://femkeherregraven.net/precarious-marathon/

Sanatçı Femke Herregraven’ın web tabanlı çalışmaları.

6. http://loophole4all.com/

Sanatçı Paolo Cirio’nun sistemdeki sürekli avantajlı grupların işine yarayan yasa boşluklarını demokratize etmeye çalıştığı projesi.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:40:23