A password will be e-mailed to you.

Alper Aydın’la Fata Morgana sergisine dair olan röportajın ikinci kısmı. İlkini buradan okuyabilirsiniz.

 

YS: Sergin ikinci durağı olan Yason Burnu’nda tam bir doğa olayı bize hoş geldiniz dedi. Doğanın kendine has akışı eserleri incelememize yine de engel olamadı. Çizimlerini gördüğümüz eserler gerçekleşmiş haliyle karşımızdaydı. Yason Kilisesine girildiğinde loş ortamında başımı kaldırdığımda çıkan eserler yaşanan felaketler sonucu karşı karşıya gelinen acı gerçekleri insanın yüzüne vuruyor. Post – Apokaliptik Anlatı (Kurt ve Adam) ve (Yılan) adını taşıyan bu eserlerinde ne anlatmak istedin?

AA: Post Apokaliptik Anlatı, son yıllarda bu coğrafyada fazlaca yaşanan sel felaketlerini kendine konu almakta, maalesef bu sellerle artık her yıl birkaç kez karşılaşıyoruz. Bunlardan en büyüğü 3 yıl önce Kastamonu şehrinde yaşanan seldi, bu selde nehirlerin kenarlarında bulunan bütün ağaçlar nehrin yükselmesi ile toprağından kopup büyük tomruklar halinde Yason kıyılarına kadar gelmişti, normalde kökleri toprağa sıkı sıkıya bağlı ve hareket etmesi mümkün olmayan bu ağaçların su aracılığıyla böyle bir yolculuğa çıkmaları ve 420 km’lik bir yolculuk gerçekleştirmeleri beni çok şaşırtmıştı, bir sabah uyandığınızda sahilde denizden gelen yüzlerce ağacın olduğunu görüyorsunuz. Sanki kıyamet sonrası bir olaya tanıklık yapıyor gibiydim, zihnimden silinmeyen bu an hep aklımda oldu ve Post Apokaliptik Anlatı işinde bu durumu ele almak istedim, Yason Burnu doğal bir liman görevinde ve bütün denize atılan atıklar, çöpler, hayvan ölüleri, ağaç parçacıkları Yason sahillerine vurmakta. Ve biz burada yaşayanlar bu görüntüye senede en az bir kere şahit olmaktayız. Post Apokaliptik Anlatı enstalasyonunda, sellerde sahile vuran iki ağaç gövdesinin replikaları bulunmakta, bu ağaç formları ve üzerlerindeki insan ve hayvan figürleri 8 aylık bir süreçte kilden elle modellenerek oluşturulup fiber malzeme ile döküm yapılarak gerçekleştirildi.

Yason Burnu kilisesine ilk girişte bulunan bir ağacın üzerinde insan ve kurt figüründen oluşan çalışma da karşılıklı durmuş figürlerin ağacın üzerinde dengede durmaya çalıştığını görmekteyiz, gerilimi oldukça yüksek olan bu işte erkek figürünün bedenindeki kaslardan ve dişi kurt figürünün bedeninin duruşundan bunu algılamak mümkün. Bu iki figürün hangisi öne ya da arkaya hareket etse, ağacın dengesi bozulup figürler düşecekmiş gibi görünmekteler, insanın doğanın alanına girişi doğanın da insanın yaşamına etkisini gösteren bir çalışma olarak karşımızda durmakta. Enstalasyonun bir diğer parçası ise Yason kilisesinin hemen kubbesinin altında sarkmakta olan, dik bir biçimde duran, ağaç gövdesi üzerinde sarılı bir biçimde 8 metrelik büyük beyaz bir yılan heykelini görmekteyiz. Bu heykele baktığımızda yılanın geldiği yer görülmemekte çünkü ağacın kökleri yok ve boşlukta durmakta, aynı zamanda yılanın gideceği bir yer bulunmamakta çünkü ağacın dalları bulunmamakta, dolayısıyla insan eylemleri sebebiyle ağacın gövdesinde sıkışıp kalmış bir yılan tasviri ile karşı karşıya kalmaktayız. Aynı zamanda bu yılan Yason Burnunu temsil etmekte. Eski insanlar Yason Burnunun çevresinde bulunan dağların zirvelerinden baktıklarında Yason Burnunun kıvrılan formu sebebiyle denizin içinde bulunan beyaz kayalık damardan dolayı Yason’u büyük beyaz bir yılana benzetiyorlar ve bu yılanın orada uyumakta olduğunu ifade ediyorlar, bu tanımlama beni küçüklüğümden bu güne çok etkilemişti, bu sebeple bu ağaç gövdesinin üzerinde yer alan figürün kendisinin bizzat Yason’u temsil eden bu yılan olmasını doğru buldum ve enstalâsyonun bir parçası olarak uyguladım.

Yason Burnuna dağılmış olarak  ‘EV’, ‘BÜK’, ‘TAŞLARIN GERÇEK AĞIRLIĞI’ ve ‘KIRILMA NOKTASI’ adlı eserlerini de deneyimliyoruz. Bize bu eserlerini, oluşumunu, sürecini paylaşır mısın?

Bu sergi her ne kadar solo bir sergi olarak algılansa da aslında duo bir sergi, sergideki ikinci karakter doğanın kendisi. İsmini saydığın işler doğa ile yapılan bu ortaklık sonucu ortaya çıkan çalışmalar. Ev transparan bir ev olarak, bizi korumayan, muhafaza etmeyen, ışığı, yağmuru, rüzgârı geçiren bir ev olarak karşımızda duruyor. Geçirgenliği ile çevresinde görünen, doğanın, denizin, atmosferin asıl evimiz olduğun söyleyen ev kelimesinden türemiş bir ev. Bük, tıpkı derimizin kesilip yukarı kaldırılması gibi bir hamle ile yeryüzünün farklı formlarda yukarı kalktığı ve yeryüzünün oyun alanına dönüştüğü, izleyicinin de çalışmanın parçası olduğu bir proje. Taşların Gerçek Ağırlığı’nda taşların gerçek kiloları bulunup üzerine geçici bir şekilde yazılarak insan ve doğa arasında bir diyalog yaratılmaya çalışılmakta. Kırılma Noktası’nda, binlerce yılda oluşmuş kayalar arasındaki boşluklara dairesel bir biçimde müdahalede bulunularak Yason Burnu’nun ve dolayısıyla bölgenin en uç kısmına uygulanan çalışma, izleyicinin bulunduğu yere odaklanmasına olanak verirken, konumu itibarı ile de doğu-batı aksında bir buluşma yeri oluşturur ve onun yerini işaret eder.

Yason Kilisesinin sağında ve solunda yerleştirilmiş, kendi ekseninde sürekli 360 derece dönen ‘YÜZ YÜZE’ eserin gözümüzün alıştığının dışında kubbeyi karşıdan deneyimletiyor. Yüz Yüze eserinin bize vermiş olduğu mesaj nedir, izleyiciyi neye teşvik ediyor? 

Kubbeler tarih boyunca yerleştirildikleri yapıların gökyüzüne işaret eden bölümleri olarak, tinselliğin kaynağı ile özdeşleştirildiler ve gökyüzünün imge, anlatı ve mesajlarını yeryüzüne taşımaya kadir oldular. Bu yapıtta kendi ekseninde sürekli 360 derece dönmekte olan iki büyük çanak anten izleyicilerle aynı hizada durup kontrollü dönüşleri sayesinde gezegenin, Güneş’in ve Ay’ın hareketi; ayların, yılların oluşumu minvalinde bir döngüye girerler. Bu iki teknik sistemden birine ait çanağın iç kısmında Ayasofya’nın kubbesinde yer alan Arapça kaligrafiden oluşan işleme, diğerinde ise Kariye Müzesi’nin Pareklezyon kubbesindeki Meryem ve İsa işlemeleri bulunur. Gök kubbenin küçük birer temsili olan bu yapıların formları ve bezemeleri, iletişim kurmak, gözlemlemek ve sinyal almak için kullanılan anten sistemlerine uyarlanmıştır. Mikro gök kubbeler insanların üzerine değil yanına yerleştirilmiştir. Açık havada gökyüzü ile birleşirler. Geleceğe dair bir umudu yansıtan çalışma, düşünsel bağlamda izleyicilerin bakışını, yaşamlarını ve evreni algılamak için uzaya, bilinmezliğe ve hayal gücünün sınırsızlığına çevirmeye teşvik eder.

Eserin üretim sürecinde ekip çalışmasından bahsetmiştin. Uygulamaya kimler yardımcı oldu?

Eser 2 kalem işi profesyoneli ve bir ressam arkadaş tarafından 6 aylık bir süreçte İstanbul’da iki ayrı atölyede gerçekleştirildi, Uydu kısmı yağlıboya, akrilik ve altın varaklardan oluşmakta. Arkasında 360 derece dönebilen sistem ise Ankara’da bir firmaya özel olarak yaptırıldı. Dengede olabilmesi ve problemsiz hareketi için mühendis bir ekip tarafından tasarlandı. Çalışmaların koyulacağı yer zaman zaman güçlü rüzgarların etkisi altında olduğu için her bir çalışma 4,5 ton ağırlığında üretildi.

Serginin en son noktası ise Sülü Burnunda fırtınası ile bizi karşılayan ‘Hayatın Kaynağı’ eseri. Yıllarca bakılıp, bıkılmayan eserlerin sırrı nedir? Hayatın Kaynağı eserinin de Hollandalı sanatçı Bosch’un Dünyevi Zevkleri Bahçesinin pembe çeşmesi nasıl bir kaynak oldu? Bu eserin üretiminde tarzın ya da yerleştirme açısından risk aldın mı?

Muhtemelen bu esere yıllarca bakılıp da bıkılmamasının sebebi Bosch’un bize hiç görmediğimiz bir Dünyanın resmini göstermesi, dolayısıyla çalışma her dönem ilgiyi kendi üzerinde toplamış. Dünyevi Zevkler Bahçesinin ilk parçasında yer alan ortadaki çeşmenin olduğu bölge ile serginin yapılacağı coğrafyadaki 3000 yıllık içi deniz suyu dolu antik taş ocağı birbirine yapı itibari ile çok benziyorlardı. Çok uzun yıllar Bosch’un çeşmesinin burada ne kadar güzel olacağını hayal ettim, ama bunu gerçek anlamda bu coğrafya üzerinden gerçekleştirmeliydim. Yıllar geçtikçe burada fırtınaların ve sellerin seviyesi artmakta, bu sebeple çevre illerden, farklı ülkelerden, Yason sahillerine fazlaca plastik atık geliyor. Çeşme heykelini gerçekleştirirken biz bu plastikleri topladık ve plastik kırma makinalarında dönüştürüp un kıvamına getirdik. Heykelimizin ana malzemesi bu plastik parçalar olacaktı. Sonra heykelin detaylı çizimini yapıp, Rönesans’ta bir heykeltıraş heykelini nasıl yapıyorsa, kilden heykelin her bir parçasını modelleyip alçıdan kalıbını aldık ve kalıplar içine reçine ile plastik tozunu karıştırıp dökerek heykeli oluşturmuş olduk. Toplam 36 ayrı parçadan oluşan heykeli, birleştire birleştire on paçaya düşürdük ve alana insan gücü ile taşıyıp denizin ortasında birleştirerek halatlar yoluyla kaldırıp denizin içine monte ettik.

Açıkcası ben bu güzel heykeli yıllarca orada ya da bir müzenin koleksiyonunda görmeyi umut ediyordum. Sonra bir gün haberi geldi, Karadeniz’in o meşhur dalgalarına fırtınasına yenik düşmüş. Bu olay karşısında ne hissettin? 

Bu heykeli buraya koyarken zaman zaman yükselen dalgalar ve fırtınalardan dolayı bir risk aldığımızı biliyorduk. Üretimi bir noktada bu riskleri göz önüne alarak yaptık ve o sağlamlıkta alana monte ettik, üç ayrı fırtına yaşadı ve galip çıktı her birinden ama dördüncü fırtınada 4 metreye varan dalgalara dayanamayıp, heykel içindeki demir konstrüksiyondan kırılıp dalgalar arasında parçalanarak kayboldu. Bir noktada denizden gelen denize geri döndü. 

En zorlandığın eserin? Beynindeki fotoğrafı yapamadığın oldu mu hiç?

Bu sergi bağlamında beynimdekini gerçekleştiremediğim bir çalışma olmadı ama çalışmalar arasında bizi en çok zorlayan en fazla zaman alan çalışma Hayatın Kaynağı’ydı. Yapımı 1.5 yıl sürdü, hem modellemek hem de uygulanacağı yere götürüp ayağa kaldırmak gerçekten zordu, çünkü koyulacağı yere yol yoktu heykelin bu sebeple tamamen insan gücü ile heykeli sahile taşıyıp yine insan gücü ile ayağa kaldırıp uygulamasını yaptık.

Yoğun ilgi üzerine uzatılarak 10 Eylül’de biten serginin Ordu’ya da katkısı çok büyük. Çok ses getiren Fata Morgana’yı nasıl bir süreç bekliyor? İstanbul’da ya da farklı şehirlerde sanat severler ile buluşma ihtimali var mı?

Bu sergi ile birlikte serginin içindeki birçok çalışmanın sergiden sonra başka yerlere gitmesi söz konusu, bu sebeple serginin parçaları farklı farklı yerlerde Ordu dışında karşımıza çıkacaklar.

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 18:54:11