A password will be e-mailed to you.

“collectorspace, hem amaçları hem de sunum pratikleri bakımından konvansiyonel bir sergileme mekânından oldukça farklı bir çizgiye sahip.”

14 Eylül 2011 Çarşamba günü İnönü Caddesi’ndeki 9c numaralı apartmanın önünden geçenler, binanın giriş katının caddeyi gören penceresinden içeriye baktıklarında, iki sandalyenin arasında havada asılı duran, siyahlar içinde bir kadın gördüler. Söz konusu kadın,  on dokuzuncu yüzyılda yaşamış ve psişik güçleri olduğuna inanılan Rus asıllı Helena Petrovna Blavatsky’nin birebir ölçekteki tasviriydi. Polonyalı sanatçı Goshka Macuga’nın 2007 tarihli heykel yerleştirmesi, Valeria-Gregorio Napoleone çiftinin özel koleksiyonun bir parçası olarak, collectorspace’de sergilenen ilk yapıt olmuştu.

O tarihten bu yana, çeşitli özel koleksiyonların öykülerini ve oluşturulma pratiklerini, kendilerine has bir sunum anlayışı üzerinden tartışmaya açmayı hedefleyen oluşumun, Cümbüş Apartmanı’ndaki bu farklı ve samimi mekânında yedi sergi daha gerçekleştirildi. “Sergi” dedim; fakat collectorspace’in sunum anlayışının çoklu yapısı, mekânda sanatseverlerin ilgisine sunulan yapıtların mecrasal çeşitliliği ve asıl amaçlananın belirli bir koleksiyon pratiğini tartışmaya açmak olması, buradaki sunumları karşılamak için kullanılan “sergi” sözcüğünü yetersiz bırakabiliyor. Ancak bu sefer de hangi sözcüğün, söz konusu sunumların kendine haslığını ve çeşitliliğini karşılayabileceği sorusu çıkıyor karşımıza. Başka bir deyişle collectorspace, hem amaçları hem de sunum pratikleri bakımından konvansiyonel bir sergileme mekânından oldukça farklı bir çizgiye sahip.  Bu farklı mekânda gündeme getirilen özel koleksiyonlardan en günceli de sanatçı Anita Di Bianco’nun Düzeltmeler ve Açıklamalar adlı işi üzerinden tartışmaya açılan BAS Koleksiyonu’ydu. Di Bianco’nun, 22 Mart’a dek görülebilecek olan işinin ayrıntılarına ve Banu Cennetoğlu’nun kurduğu BAS Koleksiyonu’nun öyküsüne geçmeden önce collectorspace’e ilişkin ayrıntılarla devam etmek yarar var.

Oluşturulma amacı ve sürecini, kurumun proje yöneticisi Özge Ersoy’dan dinleme fırsatını yakaladığım collectorspace, kendileri de birer koleksiyoncu olan Haro-Bilge Öğüt Cümbüşyan çifti tarafından 2011 yılında yaşama geçirilmiş. Kamuya açık olan özel koleksiyon sayısının ve bunlara ilişkin eleştiri ve tartışmaların yeterli olmayışı, amacı “koleksiyonculuk pratiklerini tartışmaya açmak ve yeni koleksiyoncular için referans noktaları oluşturmak” olan kurumun çıkış noktasını oluşturmuş.

Collectorspace’in, örülen iki duvar yardımıyla, bir apartman dairesinin salonundan ayrılarak oluşturulan samimi sanat mekânı iki bölümden oluşuyor. Mekânın görece daha büyük ve İnönü Caddesi’nden kolayca görülebilen bölümünde, kurumun gündeminde olan koleksiyona ait yalnızca tek bir yapıt sergilenirken; daha arkada kalan küçük bölümde, bir kütüphane yer alıyor. Collectorspace’in kütüphanesi dilediğiniz gibi inceleyebileceğiniz uluslararası sanat dergilerinden, koleksiyonculuk üzerine –ödünç de alabileceğiniz– kitap ve kataloglardan oluşuyor.

Oluşumun, diğer sergi(leme) mekânlarından farklılaştığı noktaysa gündeme getirmek ve tartışmaya açmak istedikleri koleksiyonu sunma biçimlerinde yatıyor. Mekânın yalnızca koleksiyonlara ayrılmış olması bir yana, söz konusu koleksiyonun “sergilenme” biçimi de bir hayli dikkat çekici. Normalde, bir koleksiyonun sergilenmesi amaçlandığında, koleksiyonun geneline ilişkin fikir vermesi öngörülen bir seçkinin sergilenmesi yoluna gidilirken; collectorspace’deki sergileme süresi boyunca, koleksiyona ait yalnızca bir yapıt sergileniyor. Özge Ersoy, böylesi bir seçimin altında yatanın, koleksiyonu temsil etmesi beklenilen yapıtı söz konusu temsil yükünden olabildiğince kurtarmak olarak yorumluyor. Başka bir deyişle, bir yandan yapıta, parçası olduğu koleksiyondan bağımsız olarak bakabilme olanağı yaratılırken; diğer yandan da yapıtın, söz konusu koleksiyonu tartışmaya açabilmek adına somut bir çıkış noktası oluşturabilmesi amaçlanıyor.

Mekândaki sunum anlayışının diğer bir öğesi de sergilenmekte olan yapıtla eşzamanlı olarak gösterilen video söyleşiler. Yapıtın ait olduğu koleksiyonun sahipleriyle gerçekleştirilen bu söyleşiler aracılığıyla amaçlanansa, ilgili koleksiyoncuların neyi, nasıl ve neden topladıklarını ortaya koyarak farklı koleksiyonculuk pratiklerinin oluşumuna ışık tutmak.

İlk iki öğesi, yapıt ve video söyleşi olan sunum biçiminin son öğesiyse, koleksiyona ilişkin tartışmaya hem bir bağlam oluşturması hem de onu derinleştirmesi amacıyla yazılmış metinlerden oluşan ve gösterim sürecinin ardından yayınlanan kitapçıklar. Gerek içerikleri, gerekse tasarımlarıyla dikkat çekici nitelikteki bu kitapçıklardan, ilk iki sergiye ait olanları hâlihazırda yayınlanmış durumda.


Düzeltmeler ve Açıklamalar

Collectorspace’in daha önce gündeme getirdiği yedi koleksiyonun tersine; Anita Di Bianco’nun, 22 Mart’a kadar görülebilecek olan Düzeltmeler ve Açıklamalar adlı işi, yerli bir koleksiyon olan BAS Koleksiyonu’na ait bir yapıt.

Düzeltmeler ve Açıklamalar, bugüne kadar çoğunlukla video ve film gibi mecralarla çalışmayı tercih etmiş bir sanatçı olan Di Bianco’nun basılı malzemeyle çalışmayı seçtiği ilk iş olması bakımından diğerlerinden ayrılıyor.

Sanatçının 2001 yılında başladığı ve on bir yıldır devam ettiği projesinin her bir sayısı, verilen zaman aralığı içerisinde, kaynaklarda belirtilen günlük gazetelerde yayınlanmış yazım ya da haber hatalarına yönelik düzeltme ve açıklamaları içeren bir seçkiden oluşuyor. Di Bianco, hatalı haberlere değil; bilhassa bu haberlere ilişkin düzeltmeler ve açıklamalara yer verdiği çalışmasında, gazetelerde yapılan bu gibi hataların aslında kazara yapılmadıkları tespitinden yola çıkarak bu tür hataların ardında yatan düzeni gözler önüne sermeyi amaçlamış.      

Düzeltmeler ve açıklamalar seçkisinin oluşturulması ve her sayısının ikinci sayfasında bulunan editör yazısının dışında, sanatçının hiçbir müdahalesini içermeyen çalışma, 500 ile 5000 arasında değişen kopya sayısıyla günlük gazete biçiminde ve bedelsiz olarak sunuluyor. Bu seçimle amaçlanansa, her bir sayının okunmasının ardından kolaylıkla el değiştirmesini sağlamak.


Banu Cennetoğlu ve BAS Koleksiyonu

Düzeltmeler ve Açıklamalar’ın gösterimine paralel olarak gerçekleştirilen söyleşide, Banu Cennetoğlu’nun da dile getirmiş olduğu gibi BAS Koleksiyonu’nun nasıl oluştuğunu göstermesi açısından Anita Di Bianco’nun yapıtı oldukça anlamlı bir örnek. Di Bianco’yla 2001 yılında, Düzeltmeler ve Açıklamalar’ın ilk sayısını hazırladığı sırada tanıştıklarını belirten Cennetoğlu, böylesi tanışıklıklar ve alışverişlerle gelişen koleksiyonunun bugünkü boyutuna ulaşacağını tahmin etmiyormuş. Cennetoğlu, “Banu’nun koleksiyonu” olarak başlayan sürecin, büyük oranda sezgisel ve organik olarak gelişerek, bugün BAS Koleksiyonu olarak bilinen bir içeriğe ulaştığını ifade ediyor.

Adını, “ayağını bir şeyin üstüne koymak”, “bası (tabetme) işi yapmak”, “baskın yapmak” gibi farklı anlamlara gelen basmak eyleminden alan BAS, resmi olarak 2006 yılında başlatılmış bir sanatçı kitabı [artists’ books] koleksiyonu. Bir de Bent var. Banu Cennetoğlu’nun, Hollandalı sanatçı Philippine Hoegen ile birlikte yaşama geçirdiği Bent, 2006-2009 yılları arasında, Türkiye’den beş sanatçıya ait toplamda on sanatçı kitabına imza atmış bir sanatçı kitapları dizisiydi. Philippine Hoegen’in İstanbul’dan ayrılmasıyla Bent’in yayın sürecine ara verilmiş olsa da Daniel Knorr Sanatçı Kitabı, geçtiğimiz yıl BAS işbirliğiyle yaşama geçirildi. Kamusal bir sanatçı kitabı koleksiyonu olması bakımından BAS’ın, ortaya çıkardığı sanatçı kitapları bakımından da Bent’in, Türkiye’de birer ilk niteliğinde olduklarının altını çizmeli.

Peki, BAS Koleksiyonu’nun özünü oluşturan yapıtları adlandırmak için kullanılan sanatçı kitabı [artists’ books] ifadesi ne anlama geliyor?

Tayfun Serttaş’ın 2009 yılında kendisiyle gerçekleştirmiş olduğu söyleşide Banu Cennetoğlu, sanatçı kitabını şöyle tarif etmişti:

“Sanatçı kitabı, sanatçının kitaba mekân muamelesi yaptığı, kitabı başlı başına bir iş olarak öngördüğü üretim biçimlerini kapsıyor. Burada yapılmış, bitmiş herhangi bir işi belgeleyen basılı bir malzeme ya da katalogdan söz etmiyoruz. Sanatçının kendini ifade edebilmek için doğrudan basılı malzemeye başvurduğu bir üretim biçimi. Ortaya koyulabilmek için kitap mekânına ihtiyaç duyan türden üretimler. […] Baştan sona sanatçısı tarafından tasarlanan içeriğinin kitap biçimini talep ettiği bir sanat yapıtı diyebiliriz sanatçı kitabı için ya da kısaca sanat yapıtı olan kitap.”[1]

Yine Cennetoğlu’nun ifade ettiği gibi “Sanat yapıtı olan kitap, sanatçı kitabı, sanatçının kitabı, sanat kitabı, betik, iş(-)kitap, yapıt(-)kitap ve muhtemelen adını bilemediğimiz benzeri pratiklerin, tanımlamaların ve tanımsızlıkların üzerine düşünmeye devam ediyoruz.”[2]

ykemaliz@gmail.com

 

[1] Banu Cennetoğlu, Tayfun Serttaş, “Sanat Alanı Olarak Kitap Üzerine Banu Cennetoğlu ile Söyleşi”, Sanat Dünyamız, Temmuz-Ağustos 2010, Sayı 117, ss. 30-35

[2] https://www.facebook.com/events/496356507130003/?ref=22

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 17:43:36