A password will be e-mailed to you.

Gazeteci Burak Artuner’den Osmanlı’nın istibdat yıllarında geçen çalkantılı bir aşk hikayesi… Yazarın ilk romanı olan ‘’Aşk, Hürriyet ve İstibdat’’ (Can Yayınları, Mart 2015), tarihi bir romandan beklenenin üzerinde bir edebi lezzetle, döneme hakim olan siyasi tabloyu ince detaylarla anlatıyor.

‘’… Kupa arabasının küçük penceresinden Boğaz’a doğru baktı. Denizde küçük, hırçın dalgalar garın merdivenlerinde ihanete tanıklık ettiklerinden huzursuzdu, martılarsa gökte her zamanki gibi özgür. Bir Şirket-i Hayriye vapuru ardından beyaz bir iz bırakarak yol alırken Galata kıyılarında ticarethaneler, gemicilerin yatıp kalktığı hanlar, meyhaneler eski ve vurdumduymaz sıralanmıştı. Sandallarında balıkçılar umutlu ve çalışkan göründü gözüne. Galata Köprüsü ise İstanbul kadar yorgundu. Dünyanın dört bir yanından bin bir çeşit insanın altında ezilen tahtaları, arabanın tekerlekleri döndükçe gıcırdıyor, sanki vurulmuş yerde yatan ve ölümü bekleyen bir savaşçı gibi inliyordu…’’

Yukarıdaki çarpıcı tasvirden anlaşılacağı üzere 19. yüzyıl sonu İstanbul’undayız değerli okurlar… Dünyanın dört bir yanından tüccarların, şık bakımlı Avrupalı beylerin ve hanımların adımlarıyla şenlenen sokaklarda, karanlık yüzlü hafiyelerin de bolca kol gezdiği İstanbul, II. Abdülhamid’in istibdat yönetimi altında belirsiz bir geleceğe doğru sürüklenmektedir.

Tuhaf yasaklarıyla bilinen Padişah, bu kez kadınların yüzlerini tamamen kapatan peçeyle dolaşmalarını tebliğ etmiştir. Öyle ki padişahın emrine uygunsuz şekilde giyinen kadınların sokakta durdurulup giysilerinin yakasının makasla kesilmek suretiyle cezalandırılması devrin şeyhülislamı tarafından verilen fetvayla açıkça ilan edilmiştir. Sadece yaşam tarzına, giyim kuşama dair değil, en geniş anlamıyla özgürlükler yoğun baskı altındadır. Padişahı eleştirmek kati suretle yasak olup fikir ve yayın özgürlüğünün ruhuna Fatiha okunmaktadır.

İşte böyle bir ortamda, Tıbbiye’nin üçüncü sınıfında okumakta olan idealist, gözüpek ve  hürriyet aşığı Suphi, kendisi gibi idealist arkadaşlarıyla sık sık buluşmakta; memleketin hal ve gidişatına dair fikir tartışmaları yapmaktadır. Gençlerin idolü ise, o yıllarda çareyi memleketteki istibdat rejiminden kaçıp Avrupa’ya gitmekte bulan ve kavgasına orada devam eden JönTürk’lerin fikir liderlerinden, gazeteci Mizancı Murad Bey’dir.

Murad Bey’in muhalif yazılarını takip etmekte, en sert cümlelerini seçip alt alta dizerek çoğaltıp İstanbul sokaklarında dağıtmaktadır bu hürriyet sevdalısı gençler. Suphi sık sık Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nden şu mısraları mırıldanmaktadır ‘’Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-yı hürriyet / Çalış idarkı kaldır muktedirsen ademiyetten’’.

Tüm çabaları, gayeleri halkı zalim sultana karşı uyandırmaktır. İstanbul sokaklarında aman vermeyen saray zabitlerine, hafiyelere rağmen yasa dışı yollarla çoğalttıkları bu metinleri dağıtmanın yolunu bulmuşlardır. Ta ki, bir gün yakayı elverene kadar…

Öte yandan genç Tıbbiye öğrencisi Suphi, hürriyet sevdası peşinde inandığı mücadele için ölümü bile göze almışken hayatın tuhaf tesadüfleri neticesinde padişahın bir numaralı yandaşı olup silah tüccarlığından paşalığa terfi ettirilmiş Kara İzzet Paşa’nın sevgilisi, aktris Maria ile tanışır. Bu tesadüfi karşılaşma, Suphi’yi hürriyet sevdası ile aşk arasında gidip geldiği, gönüllü bir esarete ve aynı zamanda zorlu bir sınava tabi tutacaktır.

Daha önce ‘’Kayıp Topraklar’’ ve ‘’Avrupa’yla Aşkımız’’ adlı kitaplarıyla tanıdığımız tecrübeli gazeteci Burak Artuner, bu kez içinde silah tüccarları, rüşvetçi devlet adamları, hafiyeler ve işkencecilerin cirit attığı; ancak her türlü imkansızlığa rağmen aşkın ve özgürlük sevdasının yeşerebildiği bir dönem romanıyla karşımızda.

Yazarın ilk romanı olan ‘’Aşk, Hürriyet ve İstibdat’’ (Can Yayınları, Mart 2015), tarihi bir romandan beklenenin üzerinde bir edebi lezzetle okura dönemin İstanbul’una hakim olan siyasi tabloyu ince detaylarla anlatıyor. Suphi, Maria, Kara İzzet Paşa gibi ana karakterlerin her birinin iç dünyasına sızabileceğimiz derinlikte portrelerini çiziyor.

Romanın en etkileyici bölümlerinden biri,  İttihat ve Terakki’nin liderlerinden sürgündeki gazeteci-yazar Murad Bey’e ayrılmış.  Suphi gibi temiz ve idealist gençlerin idol mertebesine yükselttiği; uğrunda dönüşsüz bir yola çıkmayı göze aldıkları Murad Bey, Avrupa’daki Jöntürk muhalefetiyle ters düştüğü için bir an önce yurda dönmenin yolunu gözlüyor aslında… Hatta Osmanlı hükümetinden gelen rüşvet gibi teklifi tereddütsüz kabul ederek II. Abdülhamit’in gıyabında verdiği idam cezasını da geri almasıyla, Danıştay üyesi ve Boğaz’da bir yalı sahibi olarak İstanbul’a geri dönüyor. Bugünkü deyimle, ‘’simit satıp onurlu yaşamak’’ yerine ‘’rezil, rüsva, kahpe ve alçak’’ olmayı göze alarak; yaptığı bu siyasi tercih nedeniyle bir zamanlar ona inanmış olanların gözünde ‘’ölü bir kahraman’’ olarak yaşamayı seçiyor. Memleket ‘’aydınları’’nın tarihi yanılgılar mirasını düşünecek olursak hiç şaşırtıcı bir tercih sayılmaz, değil mi?

Sözün özü : ‘’Aşk, Hürriyet ve İstibdat’’, Osmanlı’nın son yıllarını anlatırken tarihin bugüne göz kırpan yönünü ve benzerliklerini düşündürten; sürükleyici bir dönem romanı. Tarihsel tekerrürde kaybolmak isteyenler için…

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 13:38:13