A password will be e-mailed to you.

Yaşam ve ölüm üzerine felsefi düşüncelerini sanatında saatler, takvimler ve rakamlarla buluşturan Cengiz Çekil’in retrospektif sergisi Arter’de izleyicilerini bekliyor.

Cengiz Çekil’in, NewYork’taki Modern Sanat Müzesi MoMA’nın daimi koleksiyonuna dahil edilmiş olan “Bugün de Yaşıyorum” adlı eseri, içinde iki ay boyunca her gün klişe baskı yöntemiyle tarih attığı “Bugün de Yaşıyorum” cümlesini damgaladığı işi. Son sayfasında ise “Askere Gidiyorum” cümlesi yer alıyor. Çekil bu işini öğrencilerine “En önemli şey yaşamaktır. Hayat çok değerlidir” diye açıklar. İşte Arter’deki sergide Cengiz Çekil’in zaman takıntısı ve yaşam ve ölümü sorgulayışı eserlerinin seçimi ve düzenlemelerle yansıtılıyor.

Paramparça

Cengiz Çekil’in Arter’de iki kata yayılan “Bugün de Yaşıyorum” sergisini gezerken etkilendiğim değil, en çarpıldığım işi “Paramparça”!  Sarı yaldıza bulanmış kol, bacak, el, büstler yayılmış yere. Bana Hatay’ı anımsatıyor, Kahramanmaraş’ı, deprem bölgesini. Son depremde göçük altından sağ ama uzuvlarını kaybetmiş olarak çıkan 850 bin insanı! Kolunu bacağını, elini, toprağın altında bırakarak çıkmış olanları. Ya da çıkamamış, paramparça olmuş ölü bedenleri. Üstelik onlar sarı yaldıza değil, toza toprağa bulanmışlardı ve sahipleri yoktu, mezarları da olamadı… Depremden sonra orada çalışan ortopedist Prof. Gazi Hari, “Kendi yakınlarım dahil o kadar çok uzuv kesme ameliyatı yaptım ki bildiklerimi unuttum.” Diyor ve ekliyor, “En iyi durumda olan depremzede bundan sonra bir bastonla yaşayacak.” Bugün de yaşıyorum diyecek ama…

Cengiz Çekil’in 1998’de yaptığı tam 288 parçadan oluşan Paramparça yerleştirmesine asistanları ve öğrencileri organlarının kalıplarını aldırarak yardımcı olmuş. Kim olduğu bilinmeyen bu insan parçalarının başı da yok. Sanatçı bu işi yaratırken şiddet sonrası bir sahneyi betimlemek istemiş muhtemelen, ama günümüz gerçeğinde öylesine başka bir anlam kazanıyor ki Paramparça!

Mezar

Tıpkı “Fani Bir Anıt” (1990), yerleştirmesinde olduğu gibi. Briketlerin çerçevelediği alanın ortasındaki taze toprak adeta alelacele yapılmış bir mezar. Ölümün sıradanlaşmasını hissettiriyor bugünkü ortamda bana. Tıpkı deprem bölgesinde ölüm tarlalarını andıran yan yana kazılmış toplu mezarlar ve üzerlerine üstünkörü dikilmiş numaralı tahtaların uyandırdığı çok fazla ölümün ölümü sıradanlaştırması gibi.

Takıntılı

Sanatçının diğer işlerinde dikkatimi çeken ise takıntıları. Numaralara takıntılı. 12’ye takıntılı. Saatlere takıntılı. Bir vitrin dolusu saati dizmiş:. 1200 saat. 12’ye takmış ya. Satın alınmış, sağdan soldan bulunmuş 1200 kol saati!

“Saat Kaç?” adlı yerleştirmesi ise bir başka açıdan dikkatimi çekiyor; 112 Hürriyet Gazetesi sayfasından oluşan yerleştirmede her sayfanın üzerine SAAT KAÇ? Basılmış!  Ben onlara değil de 2008 yılındaki Hürriyet gazetesinin sayfalarına bakıyorum doğal olarak. Kimler kimler yok ki. Arkadaşım olduğu için Gila Benmayor dikkatimi çekiyor, Tufan Türenç, Özdemir İnce, Yılmaz Özdil, Mehmet Y. Yılmaz, Vahap Munyar, kimler yok ki, tam bir süpermarket, herkes orada! Şimdiki gibi tek kale maç değil.

2011-2012 yılında ölümünden önce gerçekleştirdiği son işlerinden biri ise Saatli Marif Takvimi’nin 365 yaprağını bir tuval üzerine yapıştırdığı çalışması. İzleyici olarak bana fazla bir şey söylemiyor ama küratör Eda Berkmen’in sanat tarihçisi gözüyle yaptığı yoruma göre bu “tekrar, fanilik ve ölümsüzlük” gibi 40 yıl boyunca izini sürdüğü temaları bir araya getirmektedir.

Kadına bakış

Bir kadın olarak bana en ilginç gelen eseri ise “Temizlik Beziyle”. Evin içine hapsolmuş kadının elinden düşmeyen iki şey vardır, temizlik bezi ve süsler. Pek çok ev kadınının hapishanesini süsleme gayreti her yere serdiği danteller, örtüler ve sağa sola serpiştirdiği fiyonklarda ortaya çıkar. Cengiz Çekil de bunu 36 adet tuvalde öylesine güzel dile getirmiş ki. Her tuval, pembe, leylak, mor gibi feminen renklerde ve siyah dantellerle süslenmiş, ortasına asılı sarı toz bezi ise vajinayı anımsatan bir biçimde yerleştirilerek hapsedilmiş cinselliğe de dikkat çekilmiş.

Koskoca bir yaşam, bu yaşam boyunca üretilen işler bir yazıya sığar mı? Uyandırma, Tabaklanmış Ceketler, Babamın Vasiyeti, Evet, Ele Geçirilmiş Mektuplar gibi çok farklı, çok değerli eserlerin önünde de uzun uzun durup düşünmek gerek.

1945 Niğde doğumlu sanatçı 10 Kasım 2015 yılında son yıllarını geçirdiği İzmir’de hayata gözlerini yumar. Sanatçı kimliğinin yanı sıra yüzlerce öğrencisiyle sanatçı yetiştirmiş, devlet bursuyla gittiği Paris’teki öğrencilik yıllarından sonra döndüğü Türkiye’de çağdaş sanatın öncü isimlerinden biri olmuştur. Cengiz Çekil’in en kapsamlı sergisi Arter’de deprem döneminde açıldığı için tanıtımı da fazla yapılamamış. Eylül sonuna kadar açık kalacak sergiyi sanatseverlerin kaçırmamasını tavsiye ederken kendisini iyi tanımayanların da mutlaka öncesinden bir okuma yapmasını önereceğim. Cengiz Çekil, kolay anlaşılabilen bir sanatçı olmadığı gibi yanlış da anlaşılmasın diye! Ama çağdaş sanat biraz da benim yaptığım gibi sizin ne anladığınıza bağlı değil mi?

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:19:51