Escale’de ana yemek olarak ben 14 saat ağır ateşte pişmiş kuzu omuz yiyecektim. O ise dana yanak. Benim kuzumun yanında arpa şehriye olacak onda püre… Başlangıç olarak kaz ciğeri kızartmasına karar verdik. Ciğer kızartmamdaki tereyağ tadını aralayıp kendimi ciğerin derinliklerindeki hafif ama güçlü lezzetine bulanmış armut ve ayvalı sosuna bıraktım.
Uzun zamandır Queen’le yemek yememiştim. Uykusuz gözlerle öğlen yemeği için Escale‘e geldi. Fazla spor giydiğini düşündüm ve yaş aldıkça genç giyinmeye özenen biri gibi göründü gözüme. Bu kez Mustang filminin galasına gitmiş ve hiç beğenmemişti tabii ki. Adeta söylenip duruyordu. "Sosyal sorumluluk projeleri çekiliyor artık. Film değil." "Sinema bitti mi?" "Biter mi?" demeye her hazırlandığımda enginar çorbamın üzerinde konuşlanmış kurutulmuş enginar kıtırlarını kemirmeye başlayıp her seferinde vazgeçiyordum.
Enginarın da çorbası olur mu demeyin Escale’de var çünkü.. Ve hiç fena değil.
Bendeniz terbiyeli kereviz yemeği seven sofistike bir damağım. Unuttunuz mu? Queen de kerevizi portakallı ve ayvalı pişirenleri, aşurenin üzerine hindistancevizi dökenlerle bir tuttuğunu, onların bizlerle olmadığını belirtti.
"Hindistancevizinin aşurenin üzerinde ne işi vardı Allah aşkına?"
Haklıydı. Ana yemek olarak ben 14 saat ağır ateşte pişmiş kuzu omuz yiyecektim. O ise dana yanak. Benim kuzumun yanında arpa şehriye olacak onunda ise püre…Ciğer kızartmamdaki tereyağ tadını aralayıp kendimi ciğerin derinliklerindeki hafif ama güçlü lezzetine bulanmış armut ve ayvalı notalara bıraktım. Resmen ağzımın içinde Debussy çaldı.
O sırada Queen, Mustang’i eleştirmeye devam ediyordu…
"Kadın yönetmenlerdeki içselleştirilmiş erkek bakış" diyordu. Birbirinden uzun saçlı 5 kızın halaları tarafından özgürlükleri kısıtlanırken akıllarına hiç saçlarını kesmek gelmiyormuş. Her birinin saçları neredeyse yere kadarmış. Hele halanın kızlardan biriyle ensest ilişkide bulunan amcaya ‘ensest çıkışı’, ‘bırak artık şu işi’ deyişi yok muymuş….
‘Sigarayı bırak der gibi, alkolü bırak der gibi… Şaka gibi’ diyen Queen’in yüzü kızardı. İyi ki Anadolu’da öküzgözü diye bir üzüm vardı. Yudumladı kendine geldi. Ben ciğer kızartmamdan sonra kuzuma başladım. Kuzum 14 saat pişmiş zaten uysaldır daha da uysallaşmıştı. Fakat üçgen tabağımın geometrik kenarlarında çatalım bir türlü Queen’i dinlemek üzere ara verdiğim dakikalarda durmadı. Kuzunun havuçlu turuncu sosuna bulandı birden oradan parmaklarıma gömleğime… Her yerim turuncu sos oldu. Şanslıyım Queen fark etmedi çünkü o sırada Fransa’nın islam fobisinin bu filmin arkasındaki gerçek yapımcı olduğunu iddia ediyordu.
Le Guess Who festivaline gitmek istediğimi ve bana bir uçak bileti alıp alamayacağını acaba kendisine nasıl açacaktım? Utrecht’te birbirinden iyi restoranlarda yemek yiyip yazacağımı mı söylemeliydim?
Neyse ki tatlılarımız geldi de neşelendik ikimiz de… Çikolata çorbasına Salih Bey’in önerisi karabiber yakıştı. Frambuazlı milföy de söyledik tabii ki.. Çikolata çorbasını kaşıklarken festival mevzusunu açtım. Selda Bağcan’a verdikleri destekten çok seviyordu Queen onları.
Çikolata çorbasını kaşıklarken Queen bambaşka bir insan oldu. Gülmek kendisine yakışıyordu. Milföyümün katmanları arasında Utrecht yolu göründü nihayet. Birini herhangi bir konu üzerinde ikna etmeniz mi gerekiyor?
Adresi veriyorum: Escale Kanyon. Söylemeniz gereken ise bir çikolata çorbası… Bresoalalı pizza, antrikottan gurme burgerde aklım kaldı. Tuna Tataki’de de. Gluten free çikolatalı kekte de… Bunları yemek üzere Escale’de önce barda Jasmine Pearl Martini içmek üzere Queen’le sözleştik. Utrecht anılarımla birlikte dönüşte bunu kesin yapacaktık…
(Önemli not: Escale’de ana yemeklerimiz için 63’er lira. Tatlılar için 23’er lira. Ciğer kızartması için 33’er Lira. Öküzgözü şişesi içinse 180 lira ödedik.)