Çağla Gillis, Sinemada Kadın ve Psikiyatri seminerinin ikinci gününden bildirdi.
Havanın güzelliği ile bütün sahiller beni çağırırken, ben "Sinemada Kadın ve Psikiyatri" seminerinin 2. gününde de oradaydım.
Bu programı kaçırmak adeta imkansız.
Kısaca giriş yapmak gerekirse Zahit Atam tüm bilgi birikimi ile ortalığı silip süpürürken, Dondurmam Gaymak filmi ile tanıdığımız yönetmen Yüksel Aksu filmlerindeki mitolojik unsurlara değindi, Vicdan filmindeki canlandırdığı karakter ile 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Nurgül Yeşilçay ise karakterine nasıl hazırlandığını anlattı.
Günü "Sinemanın çoğul kimlik bozukluğunun değişmez oyuncuları: Kadınlar” başlıklı oturum ile açtık. Bunun için örnek verilebilecek çok iyi film var; Sybil.
Psikiyatrist Onur Özalmete, birçok filmde kadınların öldürülme sahnelerini uzun uzun gözümüze sokarak gösterildiğini, her filmde kurtarılmayı bekleyen kadınların ancak erkeksileştiklerinde ayakta kalabildiğini söyledi.
Eril toplum erkeğe kısaca şunu söylüyor diyor Özalmete; "elinde bir silahın, kocaman bir penisin ve yanında da fıstık gibi bir kadın olursa, annenden ayrıldığın dönemi sorunsuz atlatabilirsin. Eğer bunu başaramıyorsan öfkeni kadına yansıtacaksın, Hitchcock gibi kadınlara eziyet edeceksin ya da kadınları yok etmeye, şeytanlaştırmaya en sonunda da öldürmeye çalışacaksın."
Bu oturuma çok sert bir başlıkla devam ettik: Sinemanın Psikopat Kadınları. Samet Cenan, başrollerini Mia Wasikowska ve Nicole Kidman’ın aldığı ve Türkiye’de pek de ses getirmeyen film Stoker (Laneti Kan) örneği ile psikopatlığı anlattı. Prof. Dr. Kültegin Ögel ise sinemanın bağımlı kadınlarına örnek olabilecek bir sürü film ismi verdi. Bunlardan birkaçı: Trainspotting, Reefer Madness, Requiem for a Dream, Pulp Fiction…
Genelde “bağımlı kadının” işlendiği filmlerde mesaj kaygısı güdüldüğünü söyleyen Ögel, bağımlı erkeklerin aksine yönetmenlerin bağımlı kadınları çok daha fazla koruduğunu, kadınların anneliğine çocuklarına vurgu yapıldığını belirtti.
Bu bağımlı kadınlar ana akım sinema Hollywood’da başka bizde başka. Hollywood’da “bağımlı kadın” genel olarak eroin kokain ya da esrar bağımlısı kadın olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye sinemasında ise genellikle “alkolik kadınları” görüyoruz. Ögel bu durumun sinemadaki karşılığını genelde "sarhoş kadın, yatağa atılacak kadındır” olarak gösterildiğini söylüyor.
Doç. Dr. Gamze Özçürümez ise "Sinemada Kadın Psikoterapistler”e örnek verdi; Bananas, Divanda 3 Kişi, Spellbound, Öldüren Hatıralar, Kadınları Seven Adam… Ve bu filmlerinin çoğunun ortak yönünü şöyle tanımladı; Kadın aşık olana kadar ortalama bir analist, aşık olduktan sonra ise olağanüstü bir analist”. Burada kadının çok başarılı olması bile erkeğe bağlı.
Gelelim tabiri caizse bize dolu dolu yarım saat yaşatan, iddialı açıklamalarıyla ortalığı silip süpüren Zahit Atam’a… Kendisi bu kısacık zamanda Yeni İran Sineması ve Yeni Türkiye Sineması üzerine yorum yaptı ve neler söylemedi ki! Ben son zamanlarda Yozgat Blues, Kusursuzlar, Mavi Dalga, Köksüz, Gözümün Nuru… gibi yerli sinemayı azıcık da olsa bir yere taşıdığını, Türkiye Sinemasına yeni ve heyecan verici solukların geldiğini düşünürken Atam bunları yerle bir etti ve yeni Türkiye sinemasının çok da iyi bir yöne gitmediğini söyledi. Açıkçası biraz asosyal ve ulussuz diye betimlediği Yeni Türkiye Sineması’nda aile yaşantısı anlatılmaktan vazgeçilmiş, sosyal gündemin dışına düşmüş, gerçek bir aşk hikayesi olmayan, normali yok eden hikayelerin yer aldığını söylüyor. Anladığım kadarıyla bununla ilgili de bayağı dertli.
"Yeni Türkiye Sineması’nda benim bir tane bile iyi diyebileceğim film yok sadece iyi yazılmış metinler var Beş Vakit, Vavien gibi” diyor Atam. Yeni İran Sineması ile karşılaştırdığında ise İran sinemasını daha hümanist bulduğunu, en azından olgunlaşan bir sinema olduğunu ama Türkiye için bu olgunlaşmadan bahsedemeyeceğini söylüyor. Kendisine Türkiye sinemasını dert edinmiş Atam’ın yönetmenlere de bir mesajı var;
“Hayatı, gerçekliği yadsıyarak kendi düşlerinizi belli bir düzlem yaratamazsınız. Kendi düşlerinizin bile hayattaki karşılıklarını bulmalısınız.”
“Mitolojik Kadınların Sinemadaki Yansımaları”, “Korku Sinemasında Kadın Üstünden Ataerkilliğin Yeniden Kurulması”, “Kadın Çıplaklığına Farklı Bölgelerden Bakış” bunlar ikinci günün diğer başlıklarıydı. Hepsi üzerine sayfalarca makaleler yazılır. Oturup on saat üstüne kafa patlatılabilir. Gönül ister ki bu seminerler aylarca olsun ama 3 gün bile konularla alakalı fikir edinmeye yeter. Bir sürü ilgi çekici başlıklar ayağımıza kadar gelmiş, konuyu didik didik incelemek de artık size kalmış.