A password will be e-mailed to you.

Geçtiğimiz hafta sonu Sanatatak Eğitim ve Can Yayınları ortaklığıyla düzenlenen Umberto Eco Atölyesi‘nin yürütücüsü Gökhan Yavuz Demir’di. Atölyenin alt başlıkları Eco’nun Edebi ve Entelektüel Dünyasına Giriş, Eco ve Göstergebilim, Eco ve Sanat Eseri, Eco ve Edebiyat Teorisi, Eco ve Yorum Teorisi olsa da Levi Strauss’un Mit ve Anlam’ından Kafka’nın Şato’suna Nerval’in Sylvie’sine birçok yazar ve eserinden örnekler verildi.

Gökhan Yavuz Demir, atölye süresince Umberto Eco’nun edebiyat, sanat, ortaçağ, göstergebilim, tarih konularındaki birikimlerini paylaştı. Gökhan Yavuz Demir’e göre; Eco’nun metinleriyle sistematik bir ilişki kurmalıyız. Umberto Eco’nun metinleri birbirinden bağımsız metinler değildir. Tüm metinleri bir diğer metni göz önüne alınarak okunmalıdır. Eco, eserlerini yazarken bazen yalnızca konuya hâkim olanların anlayacağı ipuçları verir ve Gökhan Yavuz Demir’in ifadesiyle aslında okuyucuya “göz kırpar.” Bu “göz kırpmaları” herkes anlamaz ama anlamayanlar da bir kayba uğramaz. O mesajları anlayanlar daha fazla haz alır, anlamayanlar ise bir şey kaybetmiş olmaz çünkü metindeki akış devam etmektedir aslında bilmediğimiz bir hazzı almamış oluruz, bilmediğimiz içinde yoktur ve farkında olmayız.

Atölyede birçok yazardan, düşünürden bahsedilse de Umberto Eco’nun eserleri merkezinde yürütüldü. Gülün Adı, Somon Balığı İle Yolculuk, Sıfır Sayı, Foucault Sarkacı, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti ve diğer eserlerinden örnekler verildi.

Eco çok sayıda eser vermiş olsa da aslında hepsi bütünlük halindedir. Atölyede üzerinde en çok durulan iki metinden birisi Eco’nun Açık Yapıt metniydi. Açık Yapıt‘ta, Eco yapıtları; açık yapıt, kapalı yapıt, açık veya kapalı yapıt olarak gruplandırmıştır. Açık yapıt birden fazla yorumu yapılan yapıttır. Örneğin Kafka’nın Şato’su Dönüşüm’ü bu yapıtlara örnektir.

Gökhan Yavuz Demir’e göre açık yapıtlar tembel birer makineye benzer çünkü anlam üretilmesi için okuyucuya ihtiyaç duyar.

Eco’nun üzerinde durulan bir diğer eseri, konferanslardan oluşan Yorum ve Aşırı Yorum’du.

Yorum ve Aşırı Yorum’da yazarın yorumu, metnin yorumu ve okuyucunun yorumu söz konusudur. Yazarın yorumunu yapmayı psikanalizini yapmaya benzetti Gökhan Yavuz Demir. Eco’nun okuyucunun yorumu hakkındaki düşünceleri ise iki dönemde incelenir. Bunlardan birincisi okuyucunun yorumunun göz ardı edilemeyeceği ve edilmemesi gereken dönem, ikincisi ise görüşlerini revize ettiği, hangi okuyucunun ya da okuyucuların yorumunun güvenilir olduğuna karar verme, kıstas belirme problemleri.

Bu iki yorumda belirsizliklerin fazla olması Eco’yu metnin yorumuna yöneltir ve metinlerin yorumları dabüyük metinlerin varlık sebebi olur. Büyük metinler, yüzyıllarca yorumu üretilen metinlerdir. Gökhan Yavuz Demir’e göre büyük bir metin olan Don Quijote dört yüzyıl önce Cervantes’in yazdığı metin değildir artık; kelimeleri, noktası, virgülü aynıdır ama metnin yorumu Cervantes’in yazdığı yorumdan çok farklıdır, bu yorumun üzerine yüzyıllar boyunca eklemeler yapılmıştır.

Eco’nun romanda çığır açmasının nedeniyse klasik roman ile polisiye romanı birleştirmesidir ve romanda kurgu ve gerçekliği birlikte sunabilmesidir. Kurgu kendi gerçekliğini yaratır, kurgu ve gerçeklik birbirinden farklı değildir.

Gökhan Yavuz Demir, “Eco’nun yaptığını söyleyecek olursak bu gündelik hayatın detayları sosyolojisidir” der. Çünkü Eco’nun metinlerinde telefon kullanımından, klişe haberlere, medyadan, popüler kültüre gündelik hayatın detaylarına rastlarız. Gökhan Yavuz Demir’e göre Cervantes, Homeros, Shakespeare, Dostoyevski, Cengiz Aytmatov büyük anlatıcıyken Eco bu kategoriye girmez ve Eco’nun da “Ben genç bir romancıyım” cümlesini hatırlatır. Fakat edebi filozoflar ayrımı yaptığında bu üçlünün Borges, Calvino ve Eco’dan oluşacağını söyler. Son olarak da bir metni okurken, okumanın okur-yazar demokratizasyonu ile olması gerektiği ifadesiyle atölyeyi noktalar.

 

İLGİLİ HABERLER

Gökhan Yavuz Demir ile Umberto Eco Atölyesi

Daha fazla yazı yok
2024-12-21 15:12:52