İstanbul’un tarihi yarımada karşısındaki görünüm (vista) bölgesine, Harem otogarının olduğu alana 165 metre çapında dev bir dönme dolap yapılacakmış.“Istanbul Eye” adı veriler proje 2000 yılında gerçekleştirilen “London Eye” isimli dönme dolaptan daha büyük olacakmış. Ancak taklidi “kabak tadı” verdiğinden olacak konuyu ciddiyetle ele almak gerekiyor.
İlk defa uygulandığında belki birilerine cazip gelmiş olabilir. Bu fikir nasıl olmuş da bugüne kadar kimsenin aklına gelmemiş? Böyle işler yapan şirketlere açmak lazım bu şehri… Başka türlü yaşanmaz artık bu şehirde. Ben de projeyi bu ciddiyetle irdeledim:
1. Seçilen yer yanlış.
“Tarihi Yarımada’nın karşısında bir dönme dolap çok münasebetsiz olur” falan diye düşünceler içinde olduğumu sanmayın. “Selimiye’nin, Mektebi Tıbbiye’nin, Haydarpaşa’nın yanında uygunsuz kaçar” gibi iddialarda da bulunacak değilim. İtirazım tamamen “konseptüel” bir gerekçeyle.
İstanbul Londra gibi düz bir şehir değil. Suyun kenarına yerleştirildiğinde etkileyici görünümü olmaz. Mesela Çamlıca Tepesi‘ne ya da Tarihi Yarımada‘nın en üst noktasına, Sultanahmet Meydanı‘na yapılmalı. Ayrıca bir değil, farklı büyüklüklerde 7 adet inşa edilmeli.
Böylece bir vesile ile “Londra’da yapılmasından on yıllar sonra şehirlerine bir dönme dolap koymak akıllarına gelmiş” diye kimse alay etmez. Her biri değişik renklerde ışıklandırılır. Ayrıca İstanbul’a uyumlu olsun diye oryantalist tarzda süslemelerle bezenir. Ayasofya, Sultanahmet Camii yanına dönme dolap daha çok yakışır.
Tıpkı Kadiköy’deki uç(may)an balon projesi gibi. (Bu arada balon artık niye uçmuyor? Gazı mı kaçtı?) Uçan balonlar da renk renk olmalı ve şehre yayılmalı.
2. İstanbul’a bir dönmedolap yetmez.
Benim görüşümü sorarsanız dönmedolap bir ilham kaynağı olmalı. On yıllar sonra bu fikri taklit etmenin alay konusu olmaması için yönetim daha cesaretli olmalı. Sınır tanımamalı. Mesela dönme dolaptan önce bir “roller coaster” projesi yapılmalı, minarelerin arasından şehri seyretmek kim bilir ne keyifli olur. Lunaparklarda bulunan bütün araçlar İstanbul’da kullanılmalı. Örneğin deniz altında korku tünelleri, dev aynaları, çarpışan arabalar, atlı karıncalar… Bu kadar ciddiyet yeter. Bu şehrin biraz olsun eğlenmeye hakkı var. Yoksa bu şehir çekilmez hale gelir. Yarın öbür gün mazallah Gezi’deki ağaçların kesilmesi gibi bir olayı bahane ederler gene parklara çıkıp, kontrolden çıkarlar. Halka meşgale bulmak lazım. Ayrıca kesilecek bilet paraları ile 3. köprü, 3. havalimanı gibi projeler de finanse edilir. Benim naçizane önerim yoldaki otomobilleri sırayla alıp bırakacak mıknatıslı bir dönmedolap. Böylece sıkışık trafikte bekleyen araçlardaki insanlar biraz nefes almış olur. Örneğin AKM’nin yanından kalkan sarı dolmuşlar saatlerce köprüyü geçmek için trafikle cebelleşeceklerine kolayca karşıdan karşıya gönderilebilirler.
3. Martı projesi ilham kaynağı olmalı.
Martı projesinin bilimsel olmadığını iddia edenlere üniversite raporları güzel bir cevap verilmedi mi? Eğer bu konuda bir sorun çıkarsa, genellikle yapıldığı gibi üniversitelerden rapor alınabilir. Onlar da bu projelerden sebeplenmiş olur. Elbette ki bir denge gözetilmeli, ifrata da kaçılmamalı. Sırf itirazları susturmak için Büyükşehir Belediyesi bu anlaşmalı zevata bizim cebimizden tonla para ödemesi doğru değil. Bunu da açık açık söyleyeyim. Yalnızca masraflı olsalar gene iyi. Ortalık proje çöplüğüne döndü. Aralarında bir ortaklık olduğundan kuşku duyuyorum.
4. Projelerin seçiminde artık lotarya sistemine geçilmeli.
Kabataş’taki Martı projesinden ilham alan ve üniversite adını kullanan bir belediye hocası, Yenikapı’da “Tsunami projesi” adı altında ondan 12 kat daha büyük bir AVM tasarlamıştı. Belediyenin raflarında bunun gibi parası ödenmiş binlerce proje yatıyor. İfrata kaçmamak lazım. Örneğin ilk eskizleri on yıl önce ortaya atılan bu proje için “halkı tsunami diyerek korkutursunuz, yapmayın” dedik. Nitekim bu fikri ortaya atan kişiye parasını verdiler ve projesini rafa kaldırdılar. Ama bu bir tane değil ki? Gözden kaçanlar çoğunluk oluşturuyor. Bu yüzden benim önerim proje tercihlerinde lotarya sistemine geçilmesi. Böylece hem eşitlik sağlanmış olur, hem de itirazlar ortadan kalkar. Kimse “neden martıları kayırıyorsunuz da güvercinleri ihmal ediyorsunuz” diye yönetimi eleştirmez.
Ama gene de bunları söylemeye çekiniyorum. Bunlar hiç rahat durmazlar ki.