"(Kamusal Sanat Laboratuarı) Güncel sanatın kamusal alan üzerinden ürettiği laf kalabalığı düşünüldüğünde, bütün bu laf enflasyonunu dağıtan farklı bir enerjiydi." Ali Şimşek yazıyor.
Samimi bir serzeniş. Uzun süredir Niyazi Selçuk’tan haber alamıyordum. Hatırlayanlar bilir, 2 yıl önce Niyazi ve KSL bu ülkenin gündeminde önemli bir yer tutuyordu. Salt’ın 2013 yılında yaptığı “Duvar Resminden Korkuyorlar” sergisine karşı yaptıkları eylem hala akıllardadır. Gerçekten çok akılcı bir eylemdi. Garanti Salt’ın yaptığı seksen sonrası sanat ile ilgili gayet hijyen bir sergiye, yerinde ve zamanında bir müdahalede bulunmuşlar, bütün white box’u grafitilere boyamışlardı. Bizzat şahidim. Vasıf Kortun hiçbir şey yapamamış; sadece izlemişti. Çünkü müdahalede bulunulsaydı, bizzat konseptini, kendi eliyle çürütüverecekti. “Duvar resminden korkuyorlar”. Evet “korkuyoruz” olacaktı mevzuu…
Kamusal Sanat Laboratuarı (KSL) bence bu ülkedeki en dinamik inisiyatiflerden biriydi. Güncel sanatın kamusal alan üzerinden ürettiği laf kalabalığı düşünüldüğünde, bütün bu laf enflasyonunu dağıtan farklı bir enerjiydi. Bence bu ülkenin en önemli performanslarından bazılarına imza attılar. Şekerbank’ın ekoloji konulu reklam kampanyasını, şubenin önüne koydukları büyük bir HES borusuyla bozuverdiler. Tam da Türkiye argosundaki boru tınısıyla cevap vermiş oldular. Anladın mı? Boru değil!
Evet… Kısaca KSL, başka vesayetlerle (kültür endüstrisi içindeki neoliberal STK’lar eliyle) yürütülen kamusal sanat tartışmasını tam da gediğine koymayı başarmıştı. Örneğin, 12. İstanbul Bienali’yle birlikte Kamusal Sanat Laboratuvarı, bienalin ana sponsoru Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un 12 Eylül darbesine verdiği desteği içeren bir mektubu bienal açılışında dağıtarak “karşı etkinlik” düzenlemişti. Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç‘un 3 Ekim 1980’de, Kenan Evren‘e yazdığı mektubu bienalin tanıtım kartlarına basan Kamusal Sanat Laboratuvarı, ziyaretçilerin “kazı-kazan” yöntemiyle mektubu okumasını sağlamıştı.
Yine hatırlarsınız, bir önceki bienali neredeyse tıkanma noktasına getirmişti Niyazi Selçuk. The Marmara Oteli’ndeki 13. İstanbul Bienali etkinliği sırasında Kamusal Direniş Platformu’ndan aktivistler bienalin sermaye ile olan ilişkisini bir performansla protesto etmiş, protestocular görevliler tarafından salondan dışarı çıkartılmıştı. Kamerasıyla kayıt yapan protestoculardan Niyazi Selçuk ise küratör Fulya Erdemci’nin şikâyeti üzerine karakola ifade vermeye götürülmüştü. Sonra araya Gezi’nin gazı, dumanı girdi zaten ve çok sönük bir bienal yaşamış olduk.
Kamusal Direniş ya da Kamusal Sanat Laboratuarı’ndan uzun süredir haber alamıyorduk. Ben açıkçası acaba dağıldılar mı diye düşünürken, Ülker işçilerinin mücadelesine destek veren bir eylem ile karşımıza çıkıverdiler. Hatırlarsınız Murat Ülker’in Bedri Baykam’dan 125 bin dolara satın aldığı boş çerçeve sert tartışmalar üretmişti. İşte boş çerçeve KSL’nin yeni eylemiyle geri dönmüş oldu.
Topkapı’daki Ülker fabrikasında çalışan işçiler, DİSK’e bağlı Gıda-İş sendikasına geçtikleri için Ekim ayında tazminatları ödenmeden işten atılmışlardı. Ülker işçilerinin aylardır süren mücadelesine destek olmak üzere işçileri ziyaret eden Kamusal Sanat Laboratuvarı, Murat Ülker’in satın aldığı ‘boş çerçeve’yi işçilerin direniş görüntüleriyle dolduruverdi. Gerçekten yaratıcı bir eylem olmuş. Bazen bardağa dolu tarafından bakalım demek istemişler.
Niyazi Selçuk ve KSL’yi daha çok görmek umuduyla diyorum.
Halimiz çırılçıplak
Piramid Sanat’ta devam eden, Cüneyt Ayral’ın küratörlüğünü yaptığı Çırılçıplak sergisi 16 Mart’ta MHP’liler protestosuna uğradı. Basından takip etmişsinizdir belki, protesto bildirisinde şunlar söyleniyordu: “Bugün burada Müslüman Türk Milleti huzurunda ÇIRILÇIPLAK isimli bir sergide sanat adı altında çıplak fotoğrafların sergilenmesini protesto etmek için toplandık. Seks, ticaret, sanat üçlüsü insan mahremiyetini bütün ayrıntıları ile teşhir etmiş pornografi, “sureti sanata” bürünerek kültürel bir etkinlik haline dönüştürülmüştür. Bu pornografinin; iktidar olma sürecinde ve iktidarda kalış sürecinde dini suistimal etmekten çekinmeyen ama Beyoğlu’nda ‘EŞCİNSEL FİLM FESTİVALİ’ düzenlenmesine müsaade eden AKP’li bir belediyenin sınırları içinde olması anlamlıdır. Dindar nesiller yetiştirmek isterken ZİNAyı serbest bırakanların bu pornografiden rahatsız olmalarını beklemiyoruz. Ama bizler; Türk Milliyetçileri, Türk-İslam Ülkücüleri Türk Milletinin ahlaki değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz. Türkiye’de yaşanan yozlaşmaya dikkat çekerken Türk toplumunun içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ahlaki çöküntüye sessiz kalamayız.” Evet; uzun bir alıntı oldu, ama işin vehametini başka türlü vermek mümkün değildi. Protesto kendince tek taşla iki kuş vuruyor, eşcinsel film festivali üzerinden AKP’ye de giydirmeye çalışıyordu. Açıklama gerçekten tüyler ürpertici. Son yıllarda sanat neredeyse bu olaylar ile gündeme gelmeye başladı. Tanınırlığını bunlara borçlu olmaya başladı. Bir serginin Türkiye’de duyulması için örneğin Yeni Akit’e haber olması gerekiyor. Çok yakından biliyorum, bazı sanatçılar iş ya da sergi düşünürken, buna Yeni Akit ne der diye espri bile yapar hale geldiler.
Bence bu protestoya verilecek en iyi yanıt; sergiyi ziyaret etmek olacaktır. +18 uyarısının önünde selfie de çektirebilirsiniz…