Selman Akıl, Taldans’tan Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın “Dolap” isimli performanslarını izledi ve yazdı.
Amerikan rüyasının bir nesnesi olarak buzdolabı? Kadın erkek ilişkisi ve buzdolabı? Doğanın verdiği ürünlerin hayatlarını doğadan koparılmalarına rağmen biraz daha uzun kılan bir makine olarak buzdolabı? Buzdolabının içindeki soğukluk, buzdolabının içindeki sıcaklık? Dans eden buzdolabı? Yere yığılan buzdolabı? Buzdolabına kaldırılmış çözümler? Ve buzdolaplarında ve buzluklarda çözümsüzlükten artık soluk alıp veremeyen insan bedenleri…
8 Ekim akşamı, İstanbul Modern bahçesinde yüzlerce kişi toplanıp izlediğimiz, Taldans’tan Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın “Dolap” isimli performanslarından çıkan sorulardı bunlar. Bir buzdolabının insan hayatında kapladığı alanın ve bunun yankı alanlarının fenomenolojik ve ontolojik anlatısına odaklanan bir dans gösteri Dolap.
Bir Samuel Beckett hayranı olan benimle, onun dilini anımsatan sanatçıların ontoloji ve fenomenoloji ile ördükleri bu sembolik dil hemen konuştu. Normalde de biri ile konuştuğunuzda her söylediğini anlamayabilirsiniz, muhtemelen her söyleneni anlamasanız da açık bir şekilde söylenenlerin sizi zenginleştirdiğini bilirsiniz. Sembollerin dili böyledir zaten. Onlarla diyalogtayken neye güldüğünüzü, neye kahkaha attığınızı, neye kızdığınızı, neye surat astığınızı hatta bazen neye göz yaşı döktüğünüzü de bilmezsiniz ama yaparsınız bunları. Bazen de düşüncenizle tıpkı bir elektirik akımı gitgelleri gibi etkileşime girer sembolik dil. İşte bunların hepsi vardı “Dolap’ta”.
Son zamanlarda sosyal medyada ve hatta ana haber bültenlerinde dahi “buzdolabı” nedense gündemin ifadelerinde yer aldı. Ama ne güzel olurdu ana haber bültenlerinde başka bir şeyle değil bir tek sanatla gündeme gelmesi.
Bu oyun, bu performansın bir sonraki gösterimi ne zaman olacak bilmiyorum ama Taldans’ın web sitesinden bu oyunu, grubu ve diğer oyunları takip etmenizi öneririm. Ben öyle yapacağım.