Bir İstanbul Film Festivali daha sona erdi. İKSV yönetimi bu yılki programdan queer filmlerin olduğu “Neredesin Aşkım?” bölümünü kaldırınca, gösterimler başlamadan tartışmalar başlamış, siyasi gündemimizdeki boykot eylemlerine festival de eklenmişti. Sadece “Neredesin Aşkım?” bölümünün kaldırılmasına odaklanıldı ama “Çiçek İstemez” ve “Musikişinas” bölümleri de bu sene festivalde yer almadı. Ancak bu bölümlerde yer alabilecek filmler, diğer bölümlerin altında gösterildi. Böyle olmasına rağmenİstanbul Onur Haftası Komitesi uygulamayı sansür olarak değerlendirdi. Festival yönetimi, boykot çağrıları sonrasında bölümün seneye festival kapsamına yeniden ekleneceğini açıkladı.
Festival geçen yıl da Ulusal Yarışma ve Ulusal Belgesel Yarışması’nı iptal etmişti; bu yıl ise Ulusal ve Uluslararası Yarışma bölümlerini, Altın Lale Yarışması’nda birleştirdi. İlk ve ikinci film kategorisindeki yerli filmler “Yeni Bakışlar” başlığı altında Seyfi Teoman’ın adını taşıyan ödül kategorisinde yarıştı. Aslında İKSV her sene bölüm adlarında birçok farklı konuyu göz önünde bulundurarak değiştiriyor. Elbette tematik olarak diğer ulusal festivallerden ayrışmayı hedefliyor olabilir ancak sansür politikalarına bir tuğla daha ekleyen ve zaten memleketteki birkaç festivalde yer bulup bulamayacağı muamma olan filmlerin görünürlüğünü baltalamış oluyor ne yazık ki.
Geçtiğimiz yıl Ulusal Yarışma ve Ulusal Belgesel Yarışması’nı kaldırdığında sinemacılar ve sinemaseverler festivalin bu yaklaşımıyla, yerel sinemanın gösterim imkânlarının daraldığını ve aynı zamanda Kürt Sineması’na karşı kullanılan sansür mekanizmalarının da işleyebilmesine alan açan bir yaklaşımı benimsediğini ifade ederek tepkilerini dile getirmişti.
Bu yıl 44.’sü yapılan festivalin Altın Lale kazanan filmi Bálint Szimler’in yönettiği “Lesson Learned / Ders Olsun” olurken, En İyi Yönetmen Ödülü ise “Yeni Şafak Solarken” filmiyle Gürcan Keltek’e verildi.
Dünya prömiyerini 77. Locarno Film Festivali’nde yapan “Yeni Şafak Solarken” film eleştirmenleri tarafından oylanan Boccalino d’Oro ödüllerinde “En İyi Film” ödülünü kazanmıştı. Cem Yiğit Üzümoğlu, Erol Babaoğlu ve Suzan Kardeş’in kadrosunda yer aldığı filmi ilk olarak geçtiğimiz yıl Adana Film Festivali’nde izleme imkânı bulmuştum.
Delilik Üzerine: Bir Psikotik Atağın 72 Saati
Psikoz, gerçeklikle temasın kaybolduğu zihinsel durumları tanımlamak için kullanılan bir kelime. Psikoz döneminde kişinin düşünceleri ve algıları bozulur; kişi, neyin gerçek, neyin gerçek olmadığını anlamakta güçlük çekebilir. Deneysel belgeselleri “Gulyabani”, “Meteorlar” ve “Koloni” ile bildiğimiz yönetmen Gürcan Keltek, son filmi “Yeni Şafak Solarken”de bir psikotik atağın 72 saatine odaklanıyor.
Cem Yiğit Üzümoğlu’nun hayat verdiği Akın, yıllardır hastaneye girip çıkan, tedavi gören genç bir adamdır; son taburcu oluşundan sonra eski hayatına dönmenin artık mümkün olmadığını anlamaya başlar ve aile evine geri döner. Bir tiyatro oyuncusu olan ve müzikle de ilgilenen Akın, vaktinin çoğunu evde geçirse de zaman zaman İstanbul’daki cami, mezarlık gibi anıtsal ve dini yapıları gezer, âlimlerin mezarlarında vakit geçirir. Sistemin içinde bocaladıkça Tanrı’ya sığınmaya çalışarak bir anlam arayışına çıkar, ilahi bir güce sığınarak başına gelenleri anlamlandırmaya çalışmak ister. İlahi yapıların kendisinde bir şeyleri tetiklediğinin farkındadır, gerçek benliğiyle temasını kaybettikçe, zihni de başka bir gerçekliğe kayar.
“Biz Yüzyıllardır Buradayız, Biz Mitriad’ız”
Yönetmen, “Yeni Şafak Solarken”i 4 bölümde ele almış:
Duru Görü / Emanet Beden / Rüya Silahı / Alametler.
En az film kadar görkemli olan açılış planı Ayasofya ile başlar. Binlerce yıldır tarihe şahitlik eden bu yapı, adeta geçmişten bugüne dek hapsettiği tüm sesleri fısıldamaktadır. Akın, yapının içinde dolandıkça, duvarlarına dokundukça ruhani bir varlıktan geldiğini düşündüğümüz ve film boyunca ona eşlik eden fısıltıları duyarız.
Akın’ın gece gündüz demeden İstanbul sokaklarını arşınladığı yolculuğuna şeytanlar, iblisler, imam, arkadaşları, türlü sesler ve imgeler katılmaya devam eder.
Cem Yiğit Üzümoğlu / Yeni Şafak Solarken
Akın’ın Tanrı’ya sığınma ve yaşadıklarına çözüm bulma eylemini günümüz din kavramı içerisinde ele almak doğru olmaz; Akın, dini inancı olan ya da ona göre yaşayan biri değil zaten. Mental bir çıkmazın içerisinde olan herhangi bir bireyde görülebileceği üzere bir şeye sığınmak ve yalnızlığının getirdiği içine kapanma haliyle inançlar dünyasında bir çıkış yolu aramak ihtiyacı duyuyor belli ki. Aslında burada Mitraizm öğretisine temas eden bir mistisizmi çağrıştıran durum var. Filmin son bölümü olan Alametler’de dış ses olarak yankılanan bir cümle de buna vurgu yapar: “Biz Mitriad’ız.”
Belgesel sinemadan gelen Gürcan Keltek’in sinemasında imgesel anlatım, çokça rastladığımız bir özellik. İlk olarak belgesel olarak tasarlasa da kurmaca olarak çektiği “Yeni Şafak Solarken”de gerçekliği sorgulatan, bir yönüyle bilinebilmesinin mümkün olmadığına işaret eden kasvetli bir fantezi dünyası kuruyor. İstanbul, büyük bir metafor olarak konumlanmasının yanı sıra Akın’ın karakter arketipinin oluşumunda yer alan temel unsurlardan biri. Keltek bu şekilde, karakteri (Akın) ile şehir (İstanbul) arasında güçlü bir bağ kurup, karakterin şehirle kurduğu ilişki ve duygulanma biçimleri üzerinden psikocoğrafyayı şekillendiriyor.
Filmin ses ve görüntü tasarımı ise çok önemli birer enstrüman olarak yer alıyor anlatıda. Görüntü yönetmeni Peter Zeitlinger, Werner Herzog’un pek çok filminde birlikte çalıştığı usta bir sinematograf. Sokakları usulca süzen kamerası, karanlık ama -Akın’ın daralmışlığının aksine- geniş açılı kadrajları bir yandan karakterin zihninin yansıması ile kodlanmışken bir yandan da şehri keşfetmeye çıkarıyor.
Son of Philip’in muazzam başarılı elektronik müziği ise filmin ambiyansının oluşuma çok büyük değer katıyor. Akın’ın “Artık konuşmak istemiyorum.” dediği andan itibaren film, sırtını müziklere yaslıyor ve ikinci yarısında çok az diyalog bulunuyor. Huzursuz ve sinir bozucu seslerin, hışırtıların, fısıldamaların sarmalında en az Akın kadar diken üstünde gezinip duruyoruz. Bu betimlemeler -filmin uzun süresini de baz alırsak- zaman zaman yorucu ve zorlayıcı bir his de bırakabiliyor.
Adana Film Festivali her iki teknik ve yaratıcı departmanın emeklerini es geçmemiş, En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Müzik Ödülleriyle filmin hakkını vermişti.
“Burası Bizim Değil, Bizi Öldürmek İsteyenlerin Ülkesi”
Erol Babaoğlu / Yeni Şafak Solarken
Tezer Özlü’den (Yaşamın Ucuna Yolculuk), Murathan Mungan’dan (995 km), Robert Macfarlane’den (Yeraltı Diyarı) alıntılar da yer buluyor filmde.
Keltek’in sineması özgün ve deneysel bir sinema; herkesin sevebileceği ya da kolayca içine dahil olabileceği bir özellikte değil açıkçası. Söyleyebilirim ki bu film seyirciyi ikiye bölecek; seveni de hiç sevmeyeni de çok olacak ancak türün sevenlerini çok mutlu edecek, buna kesinlikle eminim.
“Yeni Şafak Solarken” delilik üzerine bir film. Film sonrası yapılan söyleşide Gürcan Keltek, deliliğin başka bir toplumsal yapı formu olduğuna inandığını, bu yapıdan kaçtığımızı ve filminin de bununla ilgili olduğunu ifade etmişti.
Ben, her ne kadar tekinsiz olsa da imge dünyasında, rüya aleminde bir yolculuğun içinde hissetim kendimi. Her şeyi, her sahneyi, her diyaloğu anlamadım ama anlamak için heveslendim, bazen -müziğin de etkisiyle- büyülendim. Özellikle son bölüm Alametler’de Akın’ın bizzat zihninde ya da rüyalarının içinde olduğumuzu anladığımız sahneler filmin en etkileyici yerleri olarak aklımda kaldı. Onlardan biri de İstanbul’un tarihi geçmişine seyahat ederken kendimizi bulduğumuz Khalkedon’daki (Kadıköy’ün eski adı) anlardı. Gün doğumu ile başlayıp, gün batımıyla biten final bölümü, her şeyin sonlanmaya doğru yol aldığı distopya evrenlerde olduğu gibi, yitip giden bir insan zihninin, bittiği yerden ve andan itibaren yeni bir başlangıca sahip olabileceğini de hissettiren bir vaatle nihayetleniyordu.
Eğer akıl sorunları yaşayan birinin zihninde gezinmeye, o zihnin duvarlarına yansıyan İstanbul sokaklarında yürümeye ve düşünsel sinemanın pek de sukûnet barındırmayan atmosferinde huzursuzlanmaya gönüllü iseniz Gürcan Keltek’in sizi “Yeni Şafak Solarken”de çıkardığı bu yolculuğa mutlaka dahil olmalısınız.