Sabancı Üniversitesi Karaköy Minerva Palas’ta Ortadoğu’da Toplumsal Cinsiyet ve Barış” paneli düzenlendi.
Moderatörlüğünü Doç.Dr. Ayşe Gül Altınay’ın yaptığı panelde ilk sözü Londra SOAS Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nadje Al-Ali alırken diğer konuşmacılar ise Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nükhet Sirman ve Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ayşe Betül Çelik oldu.
Konuşmacılara söz vermeden önce Altınay 1 eylülde gerçekleştirilen 113 Kadın ve LGBTİ Örgütünden Ortak Deklarasyonunu hatırlatarak bu deklarasyonun çok önemli ve umutlu olduğunu ekledi ve bu panelde savaş ve barışın ne anlama geldiğini ve kadınların savaştan nasıl etkilendiği,nasıl sesini yükselttiğini tartışacaklarını söyledi.
Prof. Dr. Nadje Al-Ali şöyle konuştu:
"kadınlar barış için mücadele verirken militarizm, otoriterizm ve mezhepçiliğe karşı da en aktif toplumsal kesimi oluşturmaktadırlar. Ortadoğu’daki siyasal hareketlerin bu yeni aktörleri, geleneklerin değişmesi ve yenilenmesinde de iddia sahibi olduklarını göstermişlerdir. Buna rağmen Batı medyası Ortadoğu kadın hareketine ve dinamiğine sansasyonlar ölçüsünde ilgi göstermektedir, Ezidi kadınların yaşadıklarının çarpıcı haberlerle geçilmesi örneğinde olduğu gibi. Batı bu haberlere rağmen olayları izlemekle yetinmiştir."
Al-Ali, Mısır’daki kadın hareketinin tüm yeni söylemine rağmen geçmişle bir hesaplaşmaya girişmediği için birçok potansiyel krize sahip olduğunu söylerken feminist ve laik çevrelerin Sisi yönetimine olumlu bakışlarını örnek verdi. 2003’ten beri artan toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı mücadele veren kadınların aynı zamanda işssizik yolsuzluk gibi durumlara karşı da durduğu ve mücadeleye daha kapsamlı bir biçimde yaklaştığını söyledi.
Ardından söz alan Prof.Dr. Nükhet Sirman antropolojik ve sosyolojik gözlemlerinden yola çıkarak ve kurucuları arasında bulunduğu Barış için Kadın Girişimi’nde yaşadıklarıyla konuşmasında üç temel konu üzerinde durdu; değişme, barış ve (zorunlu) göç… Bu kavramlarının açıklayıcılığı içinde hakikat komisyonlarından doğudaki kırsal ve şehirdeki göçlerin sonuçlarını yorumladı. Birçok alanda büyük bir değişimin söz konusu olduğunu ve halen devam etmekte olduğunu söyledi.
Yaşanan süreçle ilgili mağdur ve faillerin kafamızdaki şablonlara uymadığını bu nitelendirmelerin bazen yer değiştirebildiğini ifade etti. Barışın aynı zamanda bir öğrenme süreci olduğunu söyleyen Sirman; "karşıdakini gerçekten dinlediğinizde bir değişim başlıyor. Bu değişim düşüncede olduğu kadar bedende de gerçekleşiyor ve görünür hale geliyor. Düşünce sistematiği de böylelikle değişime ugrayarak kafamızdaki şablonlar, ayrımlar da farklı bir belirsizliğe uğruyor." dedi.
Doç. Dr. Ayşe Betül Çelik, Kürt Kadınlarının Çatışma ve Barış Algısı araştırmasını sunarken elde ettiği bulguları da ilk kez panelde paylaştı.
Kürt kadınlarına şu an ne hissettikleri sorulduğunda öfke ve özlem cevabı alındığını ekleyerek,"Analar Ağlamasın" sözünün tüm cinsiyetçi içeriğine rağmen Türk Ve Kürt kadınlarında farklı da olsa bir karşılık bulduğunu belirtti:
"Türk kadınları sempatik bir şekilde yaklaşırken bu söze, Kürt kadınları, bu deyişi Türk anneleriyle kendilerini buluşturan ortak bir zemin olarak görmekte. Erkekler barışı zafer veya mağlubiyetle anlarken kadınlar için barışın tek karşılığı savaşın durmasıdır. Kürt kadınları açısından ortaya çıkan yeni siyasal örgütleşme ve değerleri paylaşmak yeni bir hısımlık, akrabalık oluşturarak gelenekseli ikame etmeye başladığı görülüyor."
Kadınlara yönelttiği yaşadığınız acı erkeklerle karşılaştırıldığında nasıl farklı? sorusuna da soran Çelik, yanıtlardan ortaya kadının kendi acısını erkeklere oranla daha az değerli gördüğünü çıkardığını sözlerine ekledi.
Son olarak araştırmada Kürt kadınlarının Türkleri suçlamadığı,Türklerin onların yaşadıkları acıdan çoğunun bihaber olduklarını düşündüğünü ifade etti.