İstanbul’un resmi, çiçeği, balığı, insanı, semtleri, İstiklal Caddesi’nde yeni açılan İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde sergilenen tablolarda gezginlerin beğenisine sunuldu.
İstiklal Caddesi’nin ortasındaki kültür vahasına bir kardeş daha katıldı: Yanında Borusan Müzik Evi; karşısında Meşher, onun yanında İBB’nin restore edip kültür evi olarak açtığı Botero apartmanı; ilerisinde Salt Beyoğlu. Tarihi tramvayın Odakule durağında, bir süredir şantiye halinde olup da heyecanla beklediğimiz açılışını yapan Türkiye İŞ Bankası Resim Heykel Müzesi! İş Bankası’nın Sirkeci’den sonra İstanbul’da ikinci, Ankara’dakiyle birlikte üçüncü müzesi. Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi, Cumhuriyetin 100. Yılında, 29 Ekim’de açılarak ne de güzel yakıştı İstiklal Caddesi’ne. Kurucu küratörlüğünü mimar, sanat tarihçi ve yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun İş Bankası’nın 2700 eserlik koleksiyonunun içinden 600’e yakınını seçerek oluşturduğu süreli ve kalıcı sergi için samanlıkta iğne aramak da diyebiliriz.
İş Bankası sanata yatırmış!
Açılış davetlerinden sonra zaman ayırıp müzeyi bizzat gezdirerek tek tek her odayı anlatan değerli dostum Gül İrepoğlu, durup durup “Biz çok zenginiz!” diyor, övünmek için değil, yaptığı işin ne kadar zor olduğunu ve müzede neden bu kadar çok eser sergilendiğini vurgulamak için. Üstelik sergilenenler bankanın koleksiyonundaki eserlerin dörtte biri bile değil, banka yıllar içinde 900 sanatçıdan binlerce eser satın almakla kalmamış, hibe edilenler de olmuş. Bu eserlerden bir kısmı sürekli sergilenmek üzere yerleştirilmiş bir kısmı ise tematik odalar yapılıp seçilerek İstanbul’un Resmi adı altındaki süreli sergide yer alıyor. Müzeyi, açılışından hemen sonra yoğun bir ziyaretçi topluluğunun gezdiği ve her katta, her odada ayrı zaman geçirdiği düşünülünce izleyici, eserlerin çokluğundan da şikayetçi değil. Çünkü Osmanlı dönemi ilk ressamlarımızla başlayan eser seçkisi, giderek cumhuriyetin erken dönemine ve günümüze kadar geliyor, portreler, natürmortlar, İstanbul’un semtlerine kadar tematik olarak gruplanıp sergilendiği ve her odanın girişinde açıklamalarla izleyici bilgilendirilip yönlendirildiği için sergi değil de adeta bir sanat tarihi semineri alınıyormuş gibi, müzeden çıkarken Osmanlı ve Türk resmi hakkında bilgi sahibi olup, bildiklerinizi de tazelemiş oluyorsunuz. Ve gerçekten İş Bankası çok zengin, fikren. Zamanında akıl edip bu eserleri satın aldıkları, ressamlara katkıda bulunmak için başladıkları koleksiyonun yanı sıra değerli bir sanat varlığına sahip oldukları için. Resimlerin müze hazırlığı süresinde çerçevelerinin yenilenmesinden çoğunun müze camıyla kaplanmasına kadar önemli bir bütçe harcanmış olduğu da gözden kaçmıyor.
Müzenin öyküsü
İstiklal Caddesi’nin ortasında 1907 yapımı Bodvi (Joseph Baudouy tarafından inşa ettirildiği için) apartmanında önce İş Bankası Beyoğlu şubesi olarak hizmet veren, (hatta benim de hesabımın bulunduğu) 4. Sigorta Han olarak anılan binada, önce şube kapatılıyor, sonra 2008 yılında İş Bankası tarafından burada resim ve heykel müzesi açılmasına karar veriliyor ve İş Sanat Genel Müdürü Zuhal Üreten’in gözetiminde müze çalışması başlıyor. Tabii İstiklal Caddesi’nde üstelik de tarihi bir binanın yenilenmesi kolay değil. İzinler, onaylar derken inşaatın bitiminden sonra müzenin hazırlanması da kurucu küratör olarak Profesör Dr. Gül İrepoğlu’na teslim ediliyor. O da bütün koleksiyonu inceleyip tasarladığı sergiyi ve kitabını hazırlarken iki yılını veriyor. Bu arada bir müze doğurmakla kalmıyor, bir de torunu oluyor! Müze açıldığından beri ise davetler, gelenleri gezdirmek ve kutlamaları kabul etmek gibi bitmeyen bir işi var!
Müzenin açılışında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali, yaptığı konuşmada “İstanbul’un kalbi İstiklal Caddesi’dir. Bu binayı Resim Heykel Müzesi olarak kültür sanat dünyasına yeni bir soluk getirmek biz İş Bankalılar için gurur verici. Bir banka, bir asır, üç müze. Ne mutlu bize ki müzemiz cumhuriyetle aynı doğum gününü paylaşacak!” diyerek Atatürk’ün emriyle kurulan İş Bankası’nın cumhuriyetle yaşıt tarihine de dikkat çekiyor.
Sıcak karşılama
Müzenin girişinde bir kafe ve hediyelik eşya dükkanı var. Gül İrepoğlu, “Herkesi kucaklayan, içeri girmekten çekinmeyecekleri, sıcak bir karşılama yapmak istedik, her yaştan, her sosyal, kültürel katmandan ziyaretçi rahatça geliyor, açıldığımızdan beri sadece iki haftada büyük bir kalabalık ağırladık!” diyor.
Atatürk uyarıyor!
Ziyaretçileri müze girişinde ilk karşılayan Cumhuriyetin 100. Yılı ve Atatürk haftası dolayısıyla da hepimizin aşina olduğu Çallı’nın fırçasından Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük boy portresi. Muhteşem resmi, kendisine yakışır altın varaklı bir çerçeve kuşatıyor, bir de güvenlik uyarısı var. Neden derseniz, sevgiden mi meraktan mı bilmem, her ziyaretçinin yapmak istediği Atatürk’e daha yakın, daha çok yakından bakmak, tabloya çok yaklaşmak. İşte o zaman Atatürk uyarıyor: sinyal çalıyor ve ziyaretçi güvenlik gerekçesiyle tablodan uzaklaşıyor! Bu yüzden sergide gezerken zaman zaman bir uyarı sesi duyulduğunda biri Atatürk’e çok yaklaştı diye gülümseniyor!
Osmanlılar
Atatürk odasındaki diğer resimlerden sonra geç Osmanlı döneminin ünlü ressamları geliyor. Osman Hamdi Bey’den Şeker Ahmet Paşa’ya, Hoca Ali Rıza’dan İbrahim Çallı’ya sanatçıların eserleri kronolojik değil, tematik olarak sıralanıyor odalarda. Osmanlıda resim yasak değil, hatta özellikle askeri okullarda ders olarak okutulmuş. Ressamlar daha çok natürmort ve manzara çalışmış ama giderek portreye de yönelmiş. Hatta kendileri de resim yapmış: mesela Abdülmecit Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi’yi resmettiği portre olağanüstü güzellikte. Lale Devri’nin en önemli eseri Hüseyin Zekai Paşa’nın Topkapı Sarayı’nın önünde bulunan III. Ahmet Çeşmesi. Dönemin en ünlü ressamlarından Osman Hamdi Bey’in ünlü eserinde ise dikkat çeken unsur, dönemin yaşam biçimi, sedirde oturup çubuğunu tüttüren efendiye kahve sunan cariyenin yüzünün açık, başının dik olması. Aynı özgür bir kadın gibi.
Kadın ressamlar
Özgür kadın demişken, Gül İrepoğlu, sergide elverdiği kadar çok kadın sanatçının da resmini yerleştirmiş. Osmanlı ile başlayıp cumhuriyet dönemiyle devam eden ressamlarımızın çoğu, resim kültürünü doğal olarak batıdan almış. Birçoğu Fransa’da eğitim görmüş, orada yaşamış. Osmanlı döneminde padişahlar tarafından, sonra da Cumhuriyetin eğitim programları kapsamında yetenekli gençler yurt dışına gönderilip resim eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönerek resim öğretmeni olarak Anadolu’da çalışmış, Anadolu coğrafyasını ve insanlarını yansıtmış resimlerine.
Süreli sergiler
Dört kata yayılan müzede bazı eserler sürekli olarak bazıları ise tematik olarak süreli sergi kapsamında sergileniyor diye tekrar hatırlatayım. Bu süreli sergilerdeki eserler bir süre sonra koleksiyondaki diğer eserlere yerlerini bırakacak. Küratör olarak Gül İrepoğlu, kronolojik olarak ilerleyen sergilemeye tematik odalar da yerleştirmiş. Deniz Coşkusu adını verdiği oda benim için en heyecanlı olanlardan biri: Mıgırdıç Civanyan’ın deniz kazasını anlattığı hırçın deniz tablosu, Diyarbakırlı Tahsin’in İstanbul Limanı’na bakmaya doyamıyorum, biraz Ayvazovski esintisi olsa da bizim ressamlarımızın natürmort çalışmaktan çıkması iyi geliyor. Yelkenliler, gemiler, denizin çeşitli zamanları ressamların fırçasıyla adeta deniz kokusu taşıyor odaya!
Portreler
Feyhaman Duran 1914 kuşağı diye anılan ekolden. Paris’te öğrenim görmüş ressamlarımızdan, karısı da öğrencisi ve ressam olan çiftin portre eserleri özel bir önem taşıyor. Kadın portreleri odasında Fahrünissa Zeid’in çatık kaşlı kadınında adeta erken dönem Picasso havası var. Eşref ve Melahat Üren’in eserleri de kayda değer.
Sergilenen 600’e yakın eserden hangi birini anlatmalı? Apartman salonunda sanat odası, 50’li yılların mobilyalarıyla yeniden döşenmiş! Gençler için aydınlatıcı, bizim için nostaljik! Tabii benim not almayı unutup dalıp gittiğim odalardan biri Hayvanlar Odası, burada kediler ve eşekler var, Fikret Otyam’ın kocaman eşek resmi neredeyse anıracak! Niye bu kadar sevimli bir hayvanın adı küfür yerine kullanılır ki?
İstanbul’un çiçekleri odasında şebboydan manolyaya, erguvandan mor salkıma, güle her çiçek var ama hepsi vazoda! İstanbul’un çiçekleri denilince aklınıza ilk ne gelir? Bayramını bile icat ettiğimiz lale değil mi? Sergiyi gezerken dikkatimi çekmemiş, sonradan soruyorum, meğer Çallı’nın beyaz laleleri duvarda asılıymış.
İstanbul’un Resmi
Koleksiyondaki 900’ü aşkın ressam, İstanbul’un resimlerini yapmaya doyamamışlar! Gül İrepoğlu, bu eserleri “İstanbul’un Resmi” sergisinde buluşturup semtlerine göre ayırarak bir tür gezi güzergahı çizmiş. Tarihi Yarımadada başlayan gezi, Haliç’ten Karaköy’e, oradan boğaz boyunca Avrupa yakasından yukarı çıkıp sonuna geline Asya yakasına geçiyor ve tek tek semtlerden geçerek Üsküdar, Haydarpaşa, Moda, Fenerbahçe derken Şile’ye kadar uzanıp Adalara geçerek bitiyor. Bu yolculuk ressamların en çok sevdiği peyzaj noktaları olmuş. Nasıl olmasın ki İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri, hatta çoğumuz için en güzeli! Koy şövaleni, yap resmini her köşesinin!
İstanbul’un semtlerini ayrı odalara yerleştiren İrepoğlu, İstanbul’un neresinde olduklarını gösteren haritalar yerleştirmiş girişlere. Haliç, Üsküdar, Kız Kulesi, Anadolu Hisarı ve yalılar ressamların her birinin fırça oynattığı mekanlar. Ama aşk olsun onlara, tarih olarak çok daha eski olmasına rağmen kıymeti bilinememiş Galata Kulesi’nin. Bir iki resimde uzaktan görünüyor, onun dışında heybetli bir resmi yok, oysa şimdilerde en çok fotoğrafı çekilen ikonik sembol Galata Kulesi!
Kılıç balığına ÖZLEM
Resim heykel Müzesi dedik, hiç heykelden bahsetmedik, müzenin en heybetli heykeli, her kattan görülebilen kocaman bir kılıç balığı. Rahmi Aksungur’a sipariş verilen heykelin adı artık boğazda kılıç balığı kalmadığı için Zuhal Üreten’in koyduğu isimle ÖZLEM olmuş. İstanbul’un Balıkları odasında barbunya var, lüfer var, yok yok ama bir zamanlar olan kılıç balığına duyulan özlem dile getiriliyor! Heykeller içinde Kuzgun Acar’ın tiyatroda kullanılmak üzere hazırladığı masklar da dikkatimi çekiyor.
Tabii ki başka sanatçıların da heykelleri göz alıcı, ama müzede neye bakacağınızı şaşıracağınız kadar çok eser sergileniyor ve benim dikkatimi resimler çektiği için heykeller şimdilik öksüz kalıyor!
Yıl sonuna kadar ücretsiz
Müze, Salı Pazar günleri 10.00-19.00 arası 2023 yılı sonuna kadar ücretsiz olarak gezilebilir. Ayrıca yine ücretsiz rehberli turlara da katılabilirsiniz. En az iki saatinizi ayırın ki resimlere odaklanabilin. Fotoğraf çekmek de serbest. Şimdilik online müze gezisi için dijital bir çalışma öncelikleri arasında yok. İstanbul dışındaki meraklılar, resim tarihimizin gelişimini gösteren müze için İstanbul’a gelmek zorunda.