A password will be e-mailed to you.

Gerçekliğe şurasından burasından göz attıkça, içinde yaşadığımız karanlığın derinliğini, cehaletimizin büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz. Ama bu durumdan niye keyif almayalım ki?’’

Her şeyi bilim, teknoloji ve Google ile açıklamaya giriştiğimiz şu çağda biraz cahil kalmayı özleyenlerden misiniz? Öyleyse bu kitap ilginizi çekecek. Zira cehaletin, bilimi ileri taşıyan bir güç olma potansiyelinden söz ediyor Stuart Firestein’in ‘’Cehalet’’ kitabı (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Kasım 2014, Çeviri Mehmet Doğan).

Firestein, Columbia Üniversitesi’nde koku duyusu ve sinir hücreleri hakkında çalışan bir bilim insanı. Yaşamının uzunca bir bölümünde tiyatro ile ilgilenmiş. Üniversiteye 30 yaşında adım atmış. Bilimin sokaktaki insana ulaşması için yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Üstelik üniversitede ‘’Cehalet’’ dersleri veriyor.

‘’Aslında hepimiz bilimciyiz’’ diyor Firestein. ‘’Çevremizi anlamaya, çoğu kere eksik ya da mantıksız görünen verilerden anlam çıkarmaya çalışıyoruz. Sınırlı duyu organlarımızla topladığımız bilgilerle dünyanın şifresini çözmeye çabalıyoruz. Fakat şunu kabul etmeliyiz; çoğunlukla karanlıkta tökezleyerek ilerliyoruz. Gerçekliğe şurasından burasından göz attıkça, içinde yaşadığımız karanlığın derinliğini, cehaletimizin büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz. Ama bu durumdan niye keyif almayalım ki?’’

Cehalet dersinin de kitabının da can alıcı sorusu işte bu! Cehaleti bir itici güce dönüştürmek ve bundan keyif almak mümkün mü ve nasıl? Bilimin, insanlara sunulduğu gibi katı ve dogmatik kurallardan ibaret olmadığını savunan Firestein, bilim yapmayı karanlık bir odada siyah bir kedi aramaya benzetiyor. Hele odada kedi filan da yoksa asıl eğlence işte o zaman başlıyor.

Soru sormak yanıt aramaktan daha yaratıcı

Kitabın en eğlenceli argümanı, cehaletin bilgiden daha esaslı ve daha ilginç olduğu tezi. Zira ezici çoğunluk bilginin kuşanılacak bir silah gibi kullanıldığı, metaya dönüştürüldüğü günümüzde cahil olmanın ne zavallı bir şey olduğunu düşünüyor muhakkak. Firestein da aslında bilgiye olan bu şımarıkça iştahımızla hafiften dalga geçerek şu çarpıcı cümleyi kuruyor : ‘’Uzun yıllar boyunca okula gideriz, kimilerimiz 20 seneyi aşkın örgün eğitim alır hata ardından 4-8 yıl staj, burs, uzmanlık eğitimine devam eder. Bunların hepsi daha fazla bilgi edinmek için. Fakat bilgi edinmenin ardından neyin geldiğini kaçımız düşünüyor? Eğitilmeye yaklaşık 20 yıl harcarız. Fakat ardından gelen 40 yıl ne olacak? Belki sizler bu sırayla düşünmüyordunuz ama ben cehaletin ardından bilginin değil bilginin ardından cehaletin geldiğini söylüyorum’’.

Ve hayati tehlikesi olan bir ameliyata girmekte olan Gertrude Stein’a ömür boyu yoldaş olmuş Alice B. Toklas’ın sorduğu şu soruyu hatırlatıyor: ‘’Yanıt nedir?’’. Stein cevap veriyor: ‘’Soru nedir?’’. Sorular yanıtlardan her zaman daha anlamlıysa, iyi bir soru onlarca yıl sürecek çözüm arayışlarını esinleyebilecek güçteyse yanıtlara bu kadar bağımlı olmak neden? Üstelik sorunun yanıtını bulduğunu sandığımız her durumda beynimizdeki yaratıcı sürecin ateşini söndürmek niye?

Cehaletin aslında insanoğlu için bir nimet olabileceğini düşünmeyi sağlayan ‘’Cehalet’’ tercihini dogmatik pozitivizmden değil karanlık odalarda siyah kediler aramaktan yana koyanların seveceği bir kitap. Belki bilmediğimiz hayat o odalarda…

 

·         Matrix filminden Morpheus’un sözü

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 19:26:21