ArtInternational sanat fuarı, altın boynuzun kıvrımlarında uyuyan güzeli uyandıracak bir vaade sahip. Doğu’ya Batı’yı getirme, onu bütün zahmetlerden ırak tutup ona hizmette kusur etmeyerek bir zevki ayağına getirmeyi vaat ediyor.
Rose, beyaz ve kırmızı şarapların, şampanyanın köpükleri arasında tıpkı birazdan Haliç’in sularının üzerinden bir ateş gibi yükselerek geceye yol verecek güneşle birlikte kaybolmak mümkün. Lateks memeleriyle Letisya Tapan’ın hemen yanında deri ceketini omzuna almış tekilasını yudumlayan sanatçı Ali Emir Tapan’ın Art International sanat fuarına özel performansı fuarın mekanına özgü ender işlerden.
Performanscı “Sen geçerken sahilden sessizce…” yazılı metniyle dolaşırken asla fuarda dolaşmakta olan ruh eşine rastlayamayacak.
Peki Batı’lı galerici Doğu’lu alıcısına?
En sıhhi, nispeten makul işleriyle Haliç’e kurulan Repetto, Barbarian, Gazelli, Lehman Maupin, Paul Kasmin, Lelong gibi Batı’lı galericiler Art International fuarında Türkiyeli koleksiyoneri etkilemekte kusur etmediler.
Lakin bence bunun daha ötesi başarılmalı!
Çok daha önemlisi… Batı’lı galerici Türkiye’li sanatçıyı keşfetmeli koleksiyonerinden önce. Ya da onunla birlikte…
Bunun bir örneğini duymak güzel.
Paris’in avangardı, Debbie Harry’si Gabrielle Maubrie’den. Maubre geçen yıl fuara izleyici olarak katılıyor. Gecenin bir saati fuar direktörü Stephan Ackerman’ın yaptığı Boğaz turunda sabaha karşı Anadolu ve Avrupa yakasından gelen ezanın tam ortasında ‘O’na rastlıyor. İşlerinden önce kişiliğinden aslına bakarsanız sabaha karşı ezana kulak verişinden.
Duyarlılığından “İşlerinden önce onu sevdim.” diyor Gabrielle Maubrie. 1960’larda Andy Warhol’un ekipten. 1980’lerin sonunda Marais’de açtığı galerisinde Gordon Matta Clark sergilediği günden bu yana hep politik işler peşinde.
Gabrielle Maubrie’nin işlerinden önce kendisini sevdiği sanatçı Nasan Tur’dan başkası değil!
Nasan Tur, fuara galerinin geniş standında söylenişi Kapital yazılışı farklı Kapital yazılarıyla aslına bakarsanız “levhaları”yla katılıyor. Bu levhalarda bir nakkaş gibi yazı fırçasıyla bir “kodcu”ya yazması için verdiği yazılım programının ortaya çıkardığı Kapital versiyonları yer alıyor. Evet Nasan Tur, bir kodcuya Kapital okunacak ama farklı yazılacak versiyonlar türetmiş. Sonra bunları bir grup Alman borsacıya telaffuz ettirmiş. 800 tanesini eliyle yazmış. Tibet kağıdına. Hind mürekkebiyle. Geriye yazması gereken 39 bin 200 versiyon kalmış.
Bir kısmı Galerie Gabrielle Maubrie’nin standında asılı bu ‘Kapital levhaları’ndan almak isterseniz şayet istediğinizi seçemiyorsunuz.
Size sunulan koçandan bir tanesini tıpkı piyango seçer gibi seçiyorsunuz. Böylelikle aslında sanatçının sanat nesnesine kendisi karar vermediği gibi koleksiyoner de istediği işi satın alamıyor. İşin muhteviyatını bilgisiyar determine ederken koleksiyonun işini de şans belirliyor.
İşte sanat fuarı davranış biçimini kurcalayan bir refleks! Aynı zamanda günümüz sanatçısının el emeğini göz nurunu bilgisayarın aklı’yla buluşturması söz konusu.
Günün moda deyişiyle “bütünleşik bir sanat üretim biçimi”.
Sanatçıya takılan bir protez gibi düşünülebilir mi bilgisayarın ürettiği versiyonlar? Hem ona ait hem de onun dışında denetlenemez olanın temsilcisi, uzayın? Sermayenin kendisi de böyle bir alaşım değil mi?
Nasan Tur’un ‘Sermaye levhaları’, sermayenin görünmeyerek ortaklık ettiği tüm dışarı’ları ifşa ederken sanatçının kaderini kendi kendisinin tayin etmekten uzak oluşunu da özetlemiyor mu?
Hele koleksiyoneri de kaderine terk etmesi? Üstelik tam da Batı’yla Doğu’nun buluştuğu bir sanat fuarında…
Hakikaten dahiyane…