Ayşegül Sönmez, yazma edimi üzerine yapılmış sergiler dizisinin ilki olan “Bu Sayfa Bilerek Boş Bırakılmıştır” başlıklı serginin küratörü Franz Thalmair’le görüştü.
Çeviri: Hale Eryılmaz
Dünyanın her yerinde onca sergi, sanat hakkında onca makale ve o kadar çok sanat olayı varken benim bilgim hep sınırlı, beğenim de sürekli değişim halinde. Şu an burada, İstanbul’da, tamamen kendi sergime ve bu gösteriye katılacak sanatçılara odaklanmış durumdayım. This Page Intentionally Left Blank [Bu Sayfa Bilerek Boş Bırakılmıştır] sergisine dair en sevdiğim alıntı filozof Vilém Flusser’ın "The Gesture of Writing" makalesinden geliyor: ”Yazmak, içine kazımaktır, bir yüzeye sızmaktır; yazılı metin de bir içe işlemedir, gerçi çoğu durumda üstüne kondurma da denebilir. O yüzden yazmak biçim vermek değildir, bilgi vermektir; metin de bir biçimlendirme değil, bilgilendirmedir.” İşte bu, Akbank Sanat’taki serginin başlangıç noktası.
Sanatatak: Çok başarılı sergilerin rekabetçi dünyasında, neredeyse hiç yavaşlama emaresi göstermeyen global bir sanat pazarında küratörün rolü nedir?
Franz Thalmair: Hem köklü bir sanat kurumunda hem de serbest çalışan biri olarak küratörlerin farklı düzeylerde roller üstlenmeleri gerektiğini düşünüyorum: onlar hem yorumcu, hem kolaylaştırıcı hem de arabulucu olmalılar – üçü aynı anda. Küratörler olmadan da sanat icra ediliyor ve ne mutlu ki edilecek de. Yine de sanatın okunabilirliği için ortamlar yaratmak, sanatın görünebilirliği için düzenlemeler yapmak ve nihayetinde bu ortamları ve düzenlemeleri seyircinin görüşüne ve tartışmasına açmak küratörün görevleri dahilindedir. Curating Subjects adlı kitabı için verdiği bir röportajda Paul O’Neill küratörlüğü, “miras edinilmiş prensipleri ve davranış kurallarını kullanan ve hayata geçiren bir uyarlama disiplini” olarak tanımlıyor. Bu bakış açısıyla, küratörlerin sanatçılarla aynı ortamda yer almak dışında bir seçeneği yok.
Sanatatak: Küratörün rolü neydi?
Franz Thalmair: Tarihi açıdan bakarsak, müzelerde ya da benzeri kültürel miras kurumlarında çalışan küratörlere genelde “tekkeyi bekleyen bekçi” rolü düşer – taşınabilir nesnelerden oluşan koleksiyonun bakımını üstlenen, eklenecek ya da çıkacak parçalara karar veren, bilgisini sergiler ya da yayınlar aracılığıyla halkla paylaşan uzman bir kişi. Bugünkü duruma baktığımızda bu bekçilik rolünün hala sürdüğünü söyleyebiliriz ama artık bekçi, kapıları kapalı değil ardına dek açık tutuyor.
Sanatatak: Londra’daki Serpentine’in küratörü Hans Ulrich Obrist, Münih’teki Haus der Kunst’un küratörü Okwui Enwezor ve New York’taki New Museum’un küratörü Massimiliano Gioni yıldız isimlere dönüştüler. Hangisi olmak isterdiniz?
Franz Thalmair: Hiçbiri. Yaptıkları işe saygı duymakla birlikte herkesin kendi stratejisini izlemesi taraftarıyım.
Sanatatak: Küratörlerin seçimleri bir müzenin kritik ve finansal başarısını garanti edebilir mi?
Franz Thalmair: Öncelikle, kültürel kurumların finansal başarısı küratörlükten ziyade, kendi düzenini küratörün programına uyarlaması gereken işletmeyle alakalı bir meseledir. Küratörün seçimlerinin yerindeliği ve hassasiyeti kurumun programını belirler ve işletmenin kafa yorması gereken konu da budur. Küratörlük faaliyetlerini bir yazılım programcısının faaliyetleriyle karşılaştırırsak sanat eserlerinin, programının işleyişini ve seyircinin programla etkileşimini belirleyen kaynak kodlar olduklarını söyleyebiliriz. İşletme de en iyi ihtimalle,
nihai ürünün kullanımını inşa eden eşlikçi donanımdır.
Sanatatak: Küratörlüğün sanat okullarında öğretilebilir bir konu olduğunu düşünüyor musunuz?
Franz Thalmair: Evet, tabi ki, küratörlük işi sanat okullarında ve üniversitelerde öğretilebilir ve zaten dünyanın pek çok yerinde bu eğitimi sağlayan kurumlar var. Ama felsefe ve teoriyle, dillerle, konuşma ve yazmayla, bilgi teknolojileriyle ve hatta doğa bilimleriyle olduğu gibi sanatla da alakalı denebilir ki öğrenebileceğiniz, olsa olsa belli bir bilgi alanında kendinizi nasıl yönlendirebileceğinizdir. Bu demektir ki küratörlük öncelikle bir yapabilme meselesi; sanatı ve sanatı olduğu kadar mekanı okuma, inceleme, iletebilme ve deneyimleme meselesi. Az önce de değindiğim gibi daha geniş bir sosyal bağlamda küratörün işlevi sanatın yorumlanması, kolaylaştırılması ve arabuluculuğudur.
Sanatatak: Teoriden geliyor olmak daha mı olumlu bir durum?
Franz Thalmair: Teori, günümüzde görsel sanat alanına tamamen dahil edildiği için sanatsal ve akademik uygulamalar arasında bir ayrımın geçerli olduğunu düşünmüyorum. Hatta diyebilirim ki teori, üretim için olduğu kadar sanatın tüketimi için de belirleyici bir unsurdur. Sonuç olarak, teoriyi bir kenara koyamayız.
Sanatatak: Aksanat’ta mekan sorununu nasıl çözdünüz?
Franz Thalmair: Bir küratör bakış açısıyla mekandaki varolan yapılara fazla müdahale etmemeye, hemen hemen olduğu gibi bırakmaya çalıştım. Yine de kimi sanatçılar mekana özel işler geliştirdiler. Stefan Riebel aklıma geldi örneğin. I AM HERE BECAUSE YOU ARE HERE [BURADA OLDUĞUN İÇİN BURADAYIM] adlı performansında sanatçı, üç gün boyunca aynı kelime dizisini sergi mekanının duvarlarına çiziktiriyor. Sergi ziyaretçilerinin huzurunda yaptığı performans, sanatını sadece geçici bir düzleme yerleştirmiyor, her şeyden öte mekansal bir referans çerçevesine oturtuyor. Fiziksel sınırlara dek uzanan ve bu haliyle tekrarı mümkün olmayan bu yazma eylemiyle Riebel, kendisi – sanatı icra eden kişi,- Akbank Sanat kurumu ve sergi ziyaretçileri arasındaki ilişkiyi mekansal boyuta ve nihayetinde bir iletişim edimi olmasına vurgu yaparak ortaya koymaktadır.
Anita Witek ya da Michael Kargl’ın çalışmaları için de aynısı geçerli. Anita Witek’in Surface Treatment adlı çalışmasındaki ‘hayattan da büyük’ reklam afişlerinin mekansal yerleşimi, gerçeklik ve temsil, madde ve imaj, orijinal ve reprodüksiyon arasındaki temel farkları araştırıyor. Ayrıca, gündelik hayat ile belli bir mekansal düzenleme içerisinde sanat arasında çağdaş imaj üretme koşullarına göz atıyor. “Okuma” terimi üzerinden Michael Kargl, sergi ile Vilém Flusser’ın makalesinden bir pasaj arasında bağlantı kuran bir nesne geliştirdi. Serginin girişinde ziyaretçileri, bu heykelsi nesnenin parıltısı karşılıyor. Untitled (… okuyucular için), yazar ve okuyucu arasında iletişim yaratmaya çalışan yazılı bir metne benzer şekilde gelip geçenle konuşuyor.
Sanatatak: Akbank Sanat’ın dışında olan bitenle ilgileniyor musunuz?
Franz Thalmair: Kişisel olarak evet. Akbank Sanat’ın dışında neler oluyor önemsiyorum ve bu da kendimi huzursuz hatta berbat hissetmeme yol açıyor. Kim önemsemez ki? Hem çok yerel hem de çok global düzeyde devinen sosyal hareketlere yakınlık duymak kaçınılmaz bence. Profesyonel açıdan, Akbank Sanat’taki Bu Sayfa Bilerek Boş Bırakılmıştır sergisi, İstanbul’daki sosyal, siyasi ya da ekonomik durumla alakalı değil. O yüzden sergi sahasının dışında neler olduğu ile ilgili profesyonel bir demeci haklı gösterecek uzmanlıkta olduğumu düşünmüyorum.
Sanatatak: En baştaki fikriniz neydi ve sergiyi İstanbul’a taşıyacak olmanız bu fikri değiştirdi mi ya da besledi mi?
Franz Thalmair: Ben küratörlük yarışmasına başvurmadan önce bu serginin ana fikri geliştirilmiş, bitmişti. Akbank Sanat’la doğrudan ilişki olmamasının sebeplerinden biri de bu zaten.
Sanatatak: Kişisel web siteleri ve blogların, herkesin halka açık bir serginin ‘küratörü’ olabileceği anlamına geldiği bir çağda, bu giderek özelleşen aşamalar, küratör olarak bir kariyer peşinde olanlar için vazgeçilmez oldu. Bir fark yaratmak gerekirse, Akbank Sanat’taki bu sergiyle sizin yaptığınız gibi, bu ne olabilir? Genç küratörlere başka ne tavsiye edersiniz?
Franz Thalmair: Son birkaç yıldır ‘içerik küratörlüğü’ üstüne çok konuşuluyor; İnternet’te dolanan görüntüleri, metinleri, videoları, sesleri ve diğer malzemeyi toparlayabilmek için araçlar geliştiren bir dolu insan var. Tumblr gibi ticari platformlara bedelsiz ulaşılabilmesi ve işlemci sürümü olarak re-blogging (yeniden bloglama) yönteminin kullanılması sayesinde bu mikro blogging araçları içerik üretmeye yöneldi. Re-blogging, tek bir tıklama ile kopyalama anlamına geliyor. Tumblr’da site açmak, 150 milyondan fazla birbiriyle bağlantılı bloğu okumanıza, yazılanlar hakkında yorum yapmanıza ve varolan içeriği remiksleyip paylaşmanıza izin veriyor. Bu tür eylemler, “küratörlük” terimini genişletmekle kalmadı, arşiv, sergi, yayınlar gibi yaygın bilgi örgütleme formlarını da ilerletti. Genelde sanal olan bu eylemlerin etkisini gerçek mekanlarda görselleştirebilmek, kabul etmeliyiz ki küratörlere düşen zorlu bir görev.
Sanatatak: Küratörlükte yaşın önemli olduğunu düşünüyor musunuz?
Franz Thalmair: Hayır. Yaştan ziyade küratörlükte önemli olan deneyim sahibi olmak. Deneme yanılma ilkesine göre ne kadar çok çalışırsanız o kadar deneyim kazanır ve sahip olduğunuz bilgiye o kadar güvenirsiniz. Sürekli öğrenme stratejisi gibi görünen bu çalışma modelinin küratörlüğe has bir şey olduğunu düşünmüyorum. Her tür eyleme uygulayabilirsiniz.
Sanatatak: Küratörlerin genelde muhafazakar bir tutum sergilediği Fransa gibi ülkelerde sanat tarihi, sanatsal yenilikten hep önde tutuluyor. Nedir sanatsal yenilik?
Franz Thalmair: Bu Sayfa Bilerek Boş Bırakılmıştır sergisinin konusu olan yazma ile ilgili, internet arşivi Ubuweb’in kurucusu ve sergiye katılan sanatçılardan biri olan Kenneth Goldsmith’e atıf yapmak istiyorum. Yaratıcı Olmayan Yazı kitabına göre yazan öznenin “örgütlenme kapasitesine sahip bilgi işletmecilerine hizmet eden üreticiler olma” rolü, “yazarların, bir zamanlar sadece programcılara, veri tabanı madencilerine ve kütüphanecilere atfedilen görevleri de üstlenmeye hazır duruma geldikleri bir hal aldı.” “Arşivciler, yazarlar, üreticiler ve tüketiciler arasındaki ayrım belirsizleşti.” Şu günlerde yenilik, yazarın “yeni bir şey” yaratmasından ziyade var olan içerik, şekil ve malzemenin yeniden düzenlenmesinden kaynaklanıyor.
Sanatatak: Küratörlükte ve sanatsal pratikte size kişisel gelen ne var?
Franz Thalmair: Akbank Sanat’taki serginin kişisel olan tarafı, küratörlüğün yanı sıra benim sanat yazarı olmam ve bu iki faaliyeti birleştirmeye çalışmamla ilgili. Bunu da benim kendi yazma pratiğimi yazma üstüne bir sergi aracılığıyla yansıtarak yapmayı deniyorum. Bu Sayfa Bilerek Boş Bırakılmıştır, Vilém Flusser’ın "The Gesture of Writing" makalesine dayanan, Possible Content for 18 Pages, [18 Sayfa için Muhtemel İçerik] başlığıyla özetlenmiş bir dizi projenin ilk halkasını oluşturuyor. Proje başlığının da ortaya koyduğu gibi, internette taranmış bir PDF dosyası olarak bulduğum, orijinalinde daktiloda yazılmış metin, sadece tematik bir çerçeve oluşturma amaçlı kullanılmıyor. Aynı zamanda, hem sanal olarak hem de gerçekte araştırmanın nesnesi; şekilsel-estetik kalitesi araştırma için önemli olan bir sanat eseri. Vilém Flusser’ın el yazmalarının kapsamına karşılık gelecek şekilde Possible Content for 18 Pages , on sekiz bölümde düzenlendi. Flusser’ın yazma ile ilgili düşüncelerini formüle ettiği kelimelerin kullanım sıklığına dayanarak çalışmanın her sayfasına bir anahtar kelime tahsis edildi. "The Gesture of Writing", metne fiziksel araçlarla yaklaşabilmek için kelime kelime yeniden daktilo edildi. Bir sonraki adımda, yeniden üretilmiş kelimelerin bolluğu, sıklıklarına göre sayfa sayfa düzenlendi ve böylece soyutlanmış oldu. Bu süreç sonucunda ortaya çıkan kelime listesi – Sayfa 1, yüzey’den Sayfa 18 evren’e uzanan liste – sonuçta araştırma projesinin temel yapısını belirledi. Bireysel manada bu on sekiz terim, ayrıntılı yazımın farklı biçimlerini formüle eden düşünce modelleri işlevini üstleniyor. Bir bütün olarak bu kelime listesi, Vilém Flusser’ın "The Gesture of Writing" makalesinin şekilsel bir analizini temsil ediyor. Akbank Sanat’ta toplam on sekiz bölümün sekizi teşhirde olacak.