“Dilan Hakkında Konuşmalıyız”da 30 yaşına basmak üzere olan Dilan isimli bir karakteri takip ediyoruz. Film sahte belgesel formatında ilerliyor. Dilan’ın hayati bir sorunu var, üretmekte zorlanıyor ve hayatı anlamlandıramıyor. Biz de onun bu sorununu ve sorunun kaynağını araştırıyoruz.
Filmin yönetmeni ve senaristi Umut Şilan Oğurlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Bölümü mezunu. Ardından İstanbul Üniversitesi’nde sinema alanında yüksek lisans yapmış olan Şilan, şu anda da doktora eğitimine devam ediyor ve Medipol Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışıyor.
2020 yapımı ‘Büyük İstanbul Depresyonu’ adlı kısa filmin yönetmeni ve senaristi olarak tanıdığımız Zeynep Dilan Süren ise Bahçeşehir Üniversitesi’nde sinema okuyup, ardından Kadir Has Üniversitesi’nde Film ve Drama yüksek lisansı yapmış. Daha sonra iki filme yapımcılık yaparak kariyerine yapımcılığı da ekleyen Zeynep Dilan’ın da yapımcısı olduğu filmlerden birisi röportajımızın konusu: “Dilan Hakkında Konuşmalıyız”.
Filmin, üretim ve festival yolcuğunu detaylı bir şekilde konuştuğumuz röportajımız için keyifli okumalar dileriz.
Grafik Tasarım Credit: Nil Müge Felekten
Kumru Yaren Cengiz: Zeynep, bu filmin yapım süreci nasıl ilerledi? Projeye nasıl dahil oldun?
Zeynep Dilan Süren: Umut, bu filmi yapmak istiyordu ve ben de kendisine “Sen yaz, ben yapımcın olurum.” dedim. Düşük bütçeye uygun bir yapısı vardı ve bunu kendimizi motive etmek için kullandık. Şu an Türkiye’de kısa film yapmak oldukça zor. Yapabiliriz düşüncesine inandıktan sonra Mislina Bağrıyanık ve Dilan Çiçek Deniz’in dahil olmasıyla zaten artık durdurulamazdık.
Kumru Yaren Cengiz: Umut, yapımcılarınla olan ilişkini nasıl tanımlarsın?
Umut Şilan Oğurlu: Uzun zamandır bir şeyler çekmek istiyordum ama zihnimde motivasyon denilen sahte bir engele takılmıştım. Psikiyatristim bana, özellikle işlerine yakın hissettiğim insanlarla çalışmamı tavsiye etti. Zeynep Dilan’ın “Büyük İstanbul Depresyonu” filmini izlemiştim ve sinema anlayışımızın yakın olduğunu düşündüm. O yüzden Dilan’a ulaşıp birlikte bir şeyler üretmek istediğimden bahsettim. Dilan, beni bu süreçte çok iyi yönlendirdi ve yaşanabilecek olası engeller konusunda faydalı bilgiler verdi.
Kumru Yaren Cengiz: Daha önce filmin hakkında konuştuğun röportajlarda Dilan’la hayatındaki ortak noktalardan bahsediyorsun. Filmin adının bile “Dilan” olmasının, senin “Şilan” yerine sıkça “Dilan” olarak tanıtılmandan kaynaklandığını anlatmıştın. Hayatta bir sürü an yaşıyoruz ama bunu bir sanat formuna dönüştürme fikri başka bir şey. Sen buna hangi noktada karar verdin?
Umut Şilan Oğurlu: Aslında bu projeyi başlatmadan önce, denemek istediğim bir tür vardı: mockumentary (sahte belgesel). Başta farklı filmlere ait olduğunu düşündüğüm farklı fikirlerim vardı, ama sahneleri bir araya getirince hepsinin aynı filme ait olduğunu fark ettim. Yaşadıklarımın film olarak karşılığı olduğunu hissettim çünkü benzer süreçlerden geçen pek çok insan olduğunu düşünüyorum.
Kumru Yaren Cengiz: Oyuncu yönetimi ve seçimi süreci nasıl gelişti? Özellikle Sude Belkıs’ın ilk oyunculuk deneyimi olduğunu söylemek mümkün. Kitlesi bir kısa filmin görünürlüğü için çok değerli bence. Filmde bir sürü profesyonel ve önemli isim de görüyoruz. Sude dahil herkesin performansı çok başarılı performanslar.
Umut Şilan Oğurlu: Sude ile müthiş bir uyum yakaladık. Filmin temasına ve kitlesine çok uygun bir enerjisi var. İlk gördüğümde, o çocuksu ve masum ifadesi beni etkiledi. Sude ile ilk buluşmamızda Dilan karakterini onun canlandırması gerektiğini hemen hissettim. Sude ile görüştüğümüzde “Dilan bu olmalı.” dedim. Sude’nin sosyal medyadaki güçlü etkisi de filmin görünürlüğü kısmında olumlu katkı sağladı. Ancak Sude sadece tanınırlığıyla değil, performansıyla da filme bambaşka bir seviye kazandırdı. Nur Sürer gibi profesyonel oyuncularla aynı sahnelerde bile geri planda kalmadı.
Zeynep Dilan Süren: Cast direktörümüz Kübra Doğruer’di. Oyuncu kadrosu açısından gerçekten şanslıydık ama bu tamamen titizlikle yürütülen bir süreçti. Ayşe Lebriz Berkem ve Emrah Özdemir, Evrim Doğan, Yener Özer gibi isimlerle çalışmak hepimize büyük bir motivasyon sağladı. Nur Sürer’in varlığı ise hepimiz için heyecan vericiydi. Elif Özdemir, Hakan Kahraman, Ferhat Özmen ve Tuana Alkan heyecanımıza ortak oldu. Onları hayranlıkla izledim. Ve çocuk oyuncumuz Eylül Melis Türüt. Sanıyorum oyuncuların hiçbiri daha önce, bir anda kameraya bakarak oynama gibi bir tekniği deneyimlememişti.
Kumru Yaren Cengiz: Komedi öyle sanıldığı kadar basit bir tür değil. Bu tür bir projede, gerçekten kaliteli bir komediyi ortaya koymak istiyorsanız, her şeyin –senaryodan oyunculuğa, mizansenlerden sahne düzenine kadar– incelikle hesaplanmış olması gerekiyor. O terazinin dengede durabilmesi için bu hassasiyet şart. Filmin bütününde gerçekten belirgin bir tutarlılık var. Özellikle kısa filmlerde bu tür bir tutarlılığı görmek oldukça zor. Bu da yönetmenin ne kadar büyük bir titizlikle çalıştığının ve ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesi. Peki senaryo süreci nasıldı? Ortak yazarlık nasıl gelişti? Ceren Ercan dramaturg-senaryo danışmanı olarak ne tür farklar yarattı?
Umut Şilan Oğurlu: Bu tutarlılığı elde etmekte Ceren hocanın çok büyük bir etkisi var. Ceren hocayla senaryoyu tartışırken, gerçekten o kadar detaylı sorular sordu ki, bazen sahnelerin bile baştan tasarlanması gerekti. Hiçbir şeyin rastgele olmasına izin vermedi. Senaryoyu Mislina ile yazdık. Hikâye ve sinopsis kısmını ben başlattım, Mislina ise senaryo aşamasında destek oldu. Filmin en büyük geri dönüşlerinden biri de repliklerimizle ilgiliydi. Hem dışarıdan gelen desteğin hem de birbirimizi anlamamızın çok büyük katkısı oldu. Filmde doğaçlama yok denecek kadar az. Belgesel estetiği olduğu için doğaçlama sanılsa da her şey yazılıydı.
Kumru Yaren Cengiz: Kısa film dediğimizde, aslında seyirciyle buluşma süreci tamamen festivale bağlı bir şey. Ancak festivallerde ödüller kazanmak, filmi daha geniş bir izleyici kitlesine ulaştırmak anlamına geliyor. Festivallerdeki süreç nasıl ilerliyor? Aldığınız ödüller ve tepkiler neler? Nihayetinde önemli ödüller aldınız.
Zeynep Dilan Süren: Biz Saraybosna Film Festivali’nde açılış yaptık ve açıkçası başından beri dilimizde ve gönlümüzde hep Saraybosna vardı. Tallinn haberini aldığımda epey sevindiğim o anı hatırlıyorum. Türkiye’deki festivallerde de çok güzel bir yolculuk geçirdik. Adana’dan mansiyon ödülü aldık, İzmir’den İkincilik Ödülü ve Genç Jüri Ödülü aldık. Ve asla şaşırmadığımız Kurgu Ödülü 🙂 Şu an festival süreci devam ediyor, başvurular devam ediyor. Filmimizi daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşturmak için ne yapabiliriz, bunun üzerine düşünüyoruz. Dijital platformlar olabilir veya başka seçenekler de değerlendirebiliriz.
Kumru Yaren Cengiz: Uluslararası festivallerde nasıl tepkiler aldınız? Çünkü konu aslında evrensel bir mesele. Hepimizin içinde bir karmaşa var, ama yurt dışında da benzer şekilde işsizlik ve varoluş sancısı çeken gençler mutlaka vardır. Diğer jenerasyonlardan nasıl geri dönüşler aldınız?
Umut Şilan Oğurlu: Aslında şöyle, şu ana kadar yaptığımız bütün gösterimlerden gerçekten tam da istediğimiz gibi yorumlar aldık. Yurt dışına gittiğimde, açıkçası şöyle bir kaygı yaşadım: Komedi riskli bir iş ve yerel olabilir, bu da globalde ne kadar karşılık bulur, ya da Avrupa’daki bir izleyici bunun neresinden yakalar diye düşündüm. Ama çok enteresan bir şekilde, şu ana kadarki en büyük reaksiyonumuzu Estonya’nın Tallinn şehrinde aldık. Gerçekten salonda inanılmaz bir atmosfer vardı ve sonrasında da her gösterim sonrasında izleyicilerimiz büyük ilgi göstermeye devam etti.
Sanıyorum filmin bir yandan gerçekten hem çok eğlenceli bir tarafı var hem de bir yandan da çok hüzünlü bir tarafı bulunmakta. Hiçbir şekilde birisi diğerini bastırmıyor, ki bunun matematiği zordu. Dediğin gibi, sanırım bu Türkiye’ye özgü değil, dünyaya özgü bir kriz. Avrupa’da da özellikle bu konuda büyük ilgi gördük, devamının anlatılmasına dair istekler aldık. Türkiye’de de öyle. Onun dışında, yaş grubu olarak festivallerden aldığımız reaksiyonlar da oldukça ilginçti. Dilan da biliyor, aslında çok spesifik bir yaş grubumuz yok. Tabii ki gençler biraz daha başka bir yerinden tutup özdeşlik kuruyorlar, ama gerçekten daha eski nesiller de bu filmde bir şekilde kendilerinden bir şeyler buluyor. “Bizi ne kadar da aynı şeyler etkiliyor, herkes ne kadar da benzer şeyler yaşıyor” gibi tepkiler aldık.
Kumru Yaren Cengiz: Filminle ile ilgili kurduğun duygusal bağı ve bir anın varsa bu anıyı anlatabilir misin?
Umut Şilan Oğurlu: “Dilan”, benim kendimi ve bir sürü insanı aynı anda ifşa ediş biçimim. O yüzden aslında tanımadığım insanlara içimi dökme halimden çok korkuyordum başında. Çünkü o filme gelen her yorumun, benim hayatıma da dokunacağı bir yerde olacak gibi bir düşüncem vardı. Belki de bu yüzden hayatımda bir süreci bitirdiğimi düşünüyorum. Zihinsel olarak da şu an kendime daha fazla sempati duymamı sağladı. Bir yandan bu filmi üretmek, kendiliğinden terapik bir tarafı da vardı. Ama fark ettim ki, aslında bir şeyi açmama vesile olduğu için, belki de daha uzaktan bakıp daha somut kararlar verebiliyorum. Bununla ilgili de çok yorum aldık. Bu filmde Dilan’ı takip eden belgesel ekibi meçhul, bilmiyoruz kimler ve neden takip ediyorlar. Sanki Dilan karakteri bu sorunlarından bir şekilde sıyrılmış ve bu filmi aslında o yönetiyor gibi de bir okuma veriyor film. Filmin ilk gösterimini Saraybosna Film Festivali’nde gerçekleştirdik ve ben inanılmaz gergindim. Ben koltukta kendi halimde kıvranırken bir anda Dilan’ın filmin sonlarına doğru olan bir sahnesi geldi. Perdede Dilan karakteri, “Neden Korkuyorum?” anlamında bir tirat veriyor. O an gerçekten çok rahatladım çünkü oradaki karakter de aslında korkusuna anlam veremediği bir bunalım yaşıyor ve ben de orada bir şeylerden korkarken, yazdığım karakterler perdede beni takip etmiş oldu. Bu an, sanırım en duygusal anım oldu.
Zeynep Dilan Süren: Gerçekten Umut bu yaşadığı şeyi anlattığında tüylerim diken diken olmuştu. Çünkü neden film yapıyoruz ki? Kendi kendini ifşa etmenin korkusundan bahsetti ya, o film sürecinde, senaryo yazarken, sette, kurguda, o seyirciyle buluşana kadar bir korku var. O yaşadığın şeyi paylaştığın zaman, insanların onu o kadar anlaması, ‘Ya, ben de bunu yaşıyorum,’ dediği noktada, sen gerçekten rahatlıyorsun. Çünkü teoride öyle olmadığını bilmesen de içindeki çocuk içten içe bu yaşadığını yaşayan tek insanın sen olduğuna inanmış. Sende bir gariplik var hissi. Sonra bir dakika yalnız değilim diyorsun. Aslında o yalnız olmadığını görme hali seyirciden önce üretene. Ve bunun için üretiyoruz zaten, gibi bir noktadayım.
Kumru Yaren Cengiz: Kurguyu kim yaptı? Ödül de aldınız kurgudan, şaşırmadık dediniz.
Zeynep Dilan Süren: Doruk Kaya. Her film için çok önemli olduğu gibi bizim için de çok önemliydi kurgu. Filmi tekrar üretme gibi hassas bu süreçte Doruk’un kurgusu ve aslında hayata bakışı Umut’a konfor alanı sağladı. Çünkü bu kadar kişisel bir hikâyenin her aşaması yönetmen için ayrı sürpriz zorluklar barındırıyor.
Kumru Yaren Cengiz: Film aslında bir bütün olarak çok güçlü; her parçası, işin her yönüyle çok başarılı. Bazı filmlerde belirli unsurlar öne çıkabilir, mesela oyunculuk çok iyi, görsellik harika, sinematografi mükemmel ama diğer parçalar eksik olabilir. Ancak sizin filminiz, bütünlüğüyle gerçekten çok başarılı bir yerde duruyor. Hem kurgu hem müzik, her şey çok iyi bir şekilde tamamlanmış.
Zeynep Dilan Süren: Burada görüntü yönetmenimiz Tunç’tan da bahsetmek gerekiyor. Aslında mekânlara göre düşününce çok kısa, sadece 4 buçuk günlük bir setimiz vardı ve bütçemiz oldukça sınırlıydı, bu yüzden zorlu şartlarda çalıştık. Tunç’un ve Umut’un ne istediğini çok iyi anlayıp, sette bu bilgiyle sezgilerine kendisini bırakması, o çalışma şekline şahitlik etmek benim için özeldi. Bu çalışılmış rastgeleliğin başarılı olmasını sağlayan şey, Umut’un yönetmen olarak ne istediğini çok iyi bilmesi ve bu vizyonu ekiple etkili bir şekilde iletişim kurarak paylaşmasıydı. Sanat yönetmenimiz Mecra Yazıcı’ya da bir festivalde sormuşlar “Karakterlerin kendi evleri değil mi?” diye. Kurmaca bir filme nasıl çalışılıyorsa evin boyasından objelere kadar her şey detaylı bir şekilde çalışıldı. Zaten Mecra’yla çalışırken aksi mümkün değil.
Kumru Yaren Cengiz: Evet, daha zor bir teknik aslında bu. Aslında o amatörlük hissini yaratmak da bir tür profesyonellik gerektiriyor. Bunu çok net hissediyorsun.
Zeynep Dilan Süren: Umut’a Estonya’da, “Kamera için ne kadar prova aldınız ne kadar çalıştınız?” diye sormuşlar. Çünkü orada bazı sahneler çok doğal bir şekilde gelişmiş gibi görünüyor; kamera nereye çevriliyor, duvardaki yazı kaç saniye kalıyor… Ama aslında orada Tunç’un Umut’un yapmaya çalıştığı şeyi çok iyi anlayıp, setteki hıza ayak uydurması ve rahatlıkla, içgörüsü ve yeteneğiyle o dengeyi kurması çok önemli. Her şey bir bütün haline geldi. Gerçekten çok özel insanlarla çalıştık, diyebilirim. Tabii ki, setten önceki hazırlıklar, kurgu sürecindeki titiz çalışma, tüm bu çalışmaların amacı o tonun yakalanması.
Umut Şilan Oğurlu: Ben de müzikle ilgili birkaç şey söylemek isterim. Doruk’un önerisiyle eklediğimiz girişteki müzikler var. Gerçekten filmin ruhuna nasıl bir ritim gerektiğini ve nasıl bir duygu uyandırmak istediğimizi çok iyi anladı, buna çok yardımcı oldu. Benim için en özel anlardan biri de filmin müziğindeki son şarkı, Lin Pesto’nun “Üzgün” şarkısı. Bir gün filmin kurgu sürecindeyken taksiyle giderken Spotify’da rastladım. Lin Pesto’yu daha önce dinlemişliğim yoktu ama o şarkıyı dinledikten sonra “Ne kadar güzel olurdu, Dilan’ın hikayesinin sonunda bu şarkı çalsa.” diye düşündüm. Sonrasında Lin Pesto’ya mail attım. O da aynı süreçleri yaşıyormuş, “Bu uzun zamandır izlediğim en iyi film.” demiş ve seve seve dahil olmak istediğini belirtmişti. Ardından bize şarkının özel bir kaydını gönderdi. Bu şarkının, Dilan’ın sonundaki ruh haliyle çok iyi örtüştüğünü düşünüyorum. O sonun, o sesle ve melodisiyle bitmesi gerçekten muazzam bir uyum sağladı.
Kumru Yaren Cengiz: Ben çok teşekkür ederim bu güzel sohbet için. Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Umut Şilan Oğurlu: Öncelikle sana gerçekten çok samimi bir şekilde teşekkür ederim. Çünkü az önce de konuştuğumuz gibi, filmin görünür olması benim için çok önemli. Sanatatak’a da teşekkür ederim. Hepimizin aynı şeyleri ya da aynı hisleri yaşadığını düşündüğüm bir yerden, bu film benim için bir iletişim biçimine dönüşüyor. Bu vesileyle senin de bize yardımcı olman benim için çok kıymetli. Hazırladığın sorular için de çok çok teşekkür ederim, gerçekten çok güzeldi. Umarım hepsi çıkar çünkü çok güzel sorular hazırladığını düşünüyorum. Gerçekten çok güzeldi. Umarım bol bol görüşürüz. Tekrar teşekkür ederim.