Fransız yazar Marguerite Duras, 1965 yılında BBC için bir radyo oyunu yazar; “La Musica”. 1985 yılında metni tekrar ele alır ve “La Musica Deuxieme” adıyla yeniden yayınlar. Aynı yıl bizzat Duras tarafından yönetilen oyun, Samy Frey ve Miou-Mou tarafından sahnelenir. Türkiye’de 1991 yılında, Gökçin Taşkın’ın çevirisi ve “Ayrılık Müziği” ismiyle kitap olarak basılan; geçmişte Kocaeli Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konan oyun, bu sezon Moda Sahnesi’nde, “Yeni Bir Şarkı” adıyla Murat Erşen çevirisi ve Kemal Aydoğan rejisi ile 21 Eylül’den itibaren sahnelenmeye başladı.
Oyunda anlatılan; yaklaşık dört yıl önce birbirinden ayrılmış ve bir daha hiç görüşmemiş olan çiftin, boşanmak için döndükleri kasabanın, davadan sonra geldikleri gösterişli otelinde geçen son geceleridir. Aslında bu otelin çift için özel bir anlamı vardır; evliliklerinin başında üç aylarını bu otelde geçirmişlerdir ve bu üç ay, ilişkilerinin en güzel ve unutulmaz zamanlarıdır. Bu akşam bu otelde olmaları bir tesadüf değildir!
Anne Marie Roche ve Michel Nollet! Ayrı geçen yıllar boyunca, aynı evliyken olduğu gibi başka ilişkiler yaşamış olsalar da, birbirlerini düşünmekten vazgeçememişlerdir. Buna rağmen, gece ilerledikçe, Anne Marie’nin ayrılığı kabullendiği, Michel’inse bu fikre her şeye rağmen uzak olduğu çıkar yavaş yavaş ortaya.
Hiçbir bitiş… Bu denli kesin olamazdı…
Ya ölmüş olsaydık? … Ölüm bile mi?
Bilmiyorum… Ama belki evet, ölüm bile.
Evlilikleri, -özellikle de son zamanları- bir karabasandan farksızdır. Her ikisi de diğerini aldatmıştır. Oysa istedikleri, “birlikte ilk anlarını, ilk defanın o tadını, hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı o ilk anları” yeniden yaşamaktır. Anlaşılan, bağımlısı oldukları aşklarının ilk zamanlarını, birbirlerinde kaybedip, başkalarında bulma serüvenine çıkmış iki gezgindir onlar… Kadın aldatıldığını bilir, erkek ise şüpheler içinde kıvranır, hem de onu kendisinden bile kıskanacak kadar tutkuyla takip ederken.
Korkunçtu. Seni senden kıskanıyordum…
Ruha zarar veren bu tutkunun, geçmişte bedeni de yok etme noktasına geldiği anlaşılır sonra. Her ikisi de aynı bedene kastetmeyi planlar, ne acı ve düşündürücüdür ki, Anne Marie’nin bedenidir bu!
Güneşin doğuşuyla gece sabaha, Marie Roche ve Michel Nollet kendilerini bekleyen ayrılığa kavuşurken, kadın, aşkından kurtulamamış olsa da, erkekten kurtulmaya kararlıdır! Erkek ise artık küçük bir erkek çocuğudur…
Seni bırakamam.
Biz ayrıldık…
Ya ölürsek…
Yine de yapacak hiçbir şey yok.
Marguerite Duras’ın ünlü eserinin bu sezon Moda Sahnesi’nde sahneleneceğini öğrendiğimden beri süren meraklı bekleyişim 21 Eylül gecesi katıldığım oyunun prömiyerine kadar sürdü. Ardından bir defa görmekle yetinmeyip, bir kere daha seyrettim oyunu.
Kemal Aydoğan’ın sahneyi bir futbol sahası gibi kullanması oldukça etkileyiciydi. Maç gece boyunca bir kadının yarı sahasında, bir erkeğinkinde sürdü. Taraflar zaman zaman savunmaya, zaman zaman atağa geçtiler. Ortada buluştukları sıraysa, içlerinde hala ölmemiş olan aşkı en net gördüğümüz anlardı. Burada, sahne tasarımını yapan Bengi Günay’ı da anmak gerekiyor elbette.
Müzik, ikinci bir metin gibi, ışık kullanımı başarılı! Ayrıca Anne Marie’nin seyirciye konuştuğu anlarda yönetmenin kullandığı endirekt hitap, tüm çatışması kelimelerde gizli olan oyun için, iyi bir yaklaşım!
Rejiyi oluştururken, kusursuz bir birliktelik oluşturacağı düşünülebilecek, beni de ilk duyduğumda heyecanlandıran Caner Cindoruk ve Melis Birkan seçimi, sahnede bir parça aksıyor bana göre.
Oyuncular arası kurduğu mesafeyi seyirciye de taşıyor
“Sanki başka türlüsü elinden gelmezmişçesine, katıksız bir zarafet, nezaket ve ölçülülük içinde” yaratılmış olan Anne Marie Roche, Melis Birkan’ın “maskülen” edası altında, sert ve duygusuz birine dönüşüyor. Bunda Birkan’ın tuhaf şekilde aynı vurguda konuşmasının da payı var. Bir zamanlar bir erkek uğruna canından vazgeçmeyi denemiş, hatta ilişkinin sonunda kentten kovulmuş olmasına rağmen, hiç gerekmediği halde bu gece o otelde olan, istediği an odasına çıkabilecekken bunu yapmayan, çünkü o adamı hala seven, görmek isteyen, merak eden “çelişkili” bir kadından uzak duruyor Birkan.
Gamze Saraçoğu’nun kostüm tasarımı da Anne Marie Roche’u duygusallıktan ziyade elleri cebinde, yüzünde değişmeyen ifade ile dolaşan güçlü bir iş kadınına yaklaştıran etmenlerden biri olabilir.
Bunun yanında Caner Cindoruk, evlilikleri boyunca gitmekten bahsetmiş, hatta sevgilisini öldürmeyi düşünmüş biri olmasına rağmen “Anne Marie Roche’u hala isteyen ve istediği kadın olmazsa tüm dünyayı fırlatıp atacak, köpeklere verecek” Duras’ın esmer ve yakışıklı Fransız’ının “çelişkili” karakterine daha yakın duruyor. Bunda oyuncunun etkin olarak kullandığı ses tonu, mimik ve jestlerinin de katkısı var.
Kitabın aksine -çevirmen farkına bağlı olarak- karakterlerin “sizli bizli” konuşmalarının tercih edilmesi, oyuncular arasındaki mesafeyi, seyirciyle kurulan ilişkiye de taşıyor bir anlamda.
Tüm bunların naçizane ışığında, siz de benim gibi tiyatroda edebi metinler görmeye meraklıysanız, Marguerite Duras’ın yazarlığına, Kemal Aydoğan’ın yönetmenliğine hayransanız ve üzerine sahnede güzel ve yakışıklı iki oyuncuyu seyretmek istiyorsanız, Moda Sahnesi’ndeki “Yeni Bir Şarkı” oyununu kaçırmayın!
En yakın tarihli Yeni Bir Şarkı gösterimleri
18.10.2019 Cuma / 20:30
Moda Sahnesi / İstanbul
19.10.2019 Cumartesi / 16:00
Moda Sahnesi / İstanbul