‘Maziden gelen mütemadi bir şikayet sesi duyuyorum. Acaba neden şikayet ediyor?’ Nurinisa Eroğlu bu kez Selim İleri’nin son romanının diskoteğini yazdı.
Mel’un, Sayru Usman’ın hatıra defteri!
İçinde; babası –matematik alimi- Rasim Rıza Usman. Ev kadını –ilk annesi- Havva hanım.
Piyano çalan, giyinmeyi gezmeyi eğlenceyi seven –ikinci annesi- Jülide hanımefendi.
Hizmetli Lazıme hanım.
Okul yılları. Hocalar- Küfe Mualla hanım.
İlk büyük aşk. – Cahide hanım. Şair-i Azam Abdülhak Hamit Bey.
‘Et kafalı bön çocuklar ve yellozlar’- yayınevi editörleri.
Hain tiyatrocular- Muhsin… mesela.. Rakı sofraları, kahvaltı masaları, birahaneler, barlar, lokantalar…Köşkler, yalılar.. Çiçeğin neredeyse her türü ama özellikle: Leylak. Acı. Öfke. Dua. Beddua. Kin. Yalnızlık. Umutsuzluk. Yazmak. Okumak. Düşünmek. Komşu olmak. Düşman olmak. İntikam almak. Sarhoş olmak. Cinnet! Şahane sürpriz: Haiku! İstanbul. Ve: Boğaziçi’nde yüzyıllar boyu babaları, amcaları, kardeşleri.. tarafından acımasızca boğdurulan her yaştan şehzade var.
Dahası var…
Gelgelelim, konumuz gereği esas önemli olan şu: Mel’un, neredeyse bir Dar’ül Elhan. Yani, iş bu defa, bir ‘play-list!’ ile –Sayru Bey duymasın!- derlenecek şekilde değil.
Bu durumda, şimdiye dek yaptığımızdan farklı olarak belli başlı eserleri anıp, diğerlerine kısacık değineceğiz. Bazısı, bizzat Sayru Usman’ın kaleminden…
-Parantez içlerinde eserlerin künyesi olmak şekliyle- Önce Sayru Bey’in ‘cici annesi’ Jülide hanımefendinin repertuarına bakalım: – Jülide hanımefendi ‘şurasından burasından çeşitli piyano konçertoları, noktürnler, bazen alaturka nağmeler, bazen hatta piyasa şarkıları da’ söylüyor. Mesela: Otomobil uçar gider.’ -‘Uçarak nereye gidiyordu bu otomobil acaba?’ – …- Münir Nurettin bestesi. Mahur makamında- – ‘Eskiden bestesi bilmem kimin güftesi bilmem kimin denirdi.
Mesela bestesi Manyasi Refik Bey’in güftesi Namık Kemal’in. Şimdi söz- müzik diyorlar. Bu değişim acaba ne zaman oldu ve neden oldu?’
– Alıntıya istinaden. Tahminle: ‘Zevkin ne ise söyle hicap eyleme benden’- Manyasi Refik Bey bestesi. Suzinak makamında. Güfte: Namık Kemal – ‘Jülide hanımefendi süsünde püsünde, piyanosunda, şarkısında -Darıldın mı cicim bana…’ -Kanto. Rast makamında. – ‘Jülide annemse, sabah sabah, sırtında ipek kimonosu, piyanosunun başına geçmiş, nihavend “Saçların hayatın neşesiyle örülü’yü hem çalar hem söylerdi.’ -Beste Fahri Kopuz. Güfte: Şadan Ruma.- – ‘Radife büyükannem ayrıca, Jülide anneme beni göstererek, “Bu günaha girmiş” diye müzevirlik yapardı. Jülide annemse çıngıraklı kahkahasını atar, “Bu mıymıntı mı?! Keşke keşke…”, sonra piyanosunun başına geçer, Hey hey/ Bana derler külhanlı’yı hem çalar hem söylerdi.’ – ‘Bu gece barda/ gönlüm hovarda.. Şehnaz şarkı. Beste: Kadri Şençalar.
– *** Şimdi kulağımız, Sayru Usman’da: – ‘Safiye’den Menekşelendi sular’ı dinledim, biraz ferahladım’ – Nihavend şarkı. Saadettin Kaynak.- –
‘Geç saat: Müzeyyen’den Saadettin Kaynak’ın “Yanık Ömeri” ini dinledim. – Hüseyni türkü.- – ‘Perihan’dan Mümkün mü unutmak güzelim’i dinliyorum. – Nihavend Şarkı. Rakım Elkutlu.- – ‘… Hayattan “tatlı bir huzur” almak bana göre değil. (Münir affetsin..)’ – Kalamış/ Bir Tatlı Huzur- Nihavend şarkı. Münir Nurettin Selçuk. ‘Şu yalan dünyaya geldim geleli/ Tas tas içtim ağuları sağ iken’ Akşam: Evet, içtim içtim, ağular içtim…’ -Karacaoğlan’ın sözleriyle anonim türkü. – ‘Bu saz söz türkü dinletilerinden nefret ettiğim için evde tek başıma lied’ler- mesela Schubert’in Erklönig’i, ah Goethe, ah o ballad!- dinlemeyi tercih ettim.’ – Franz Schubert. Op: 1. Lied. Der Erklonig.- – ‘Rüyalarıma tuhaf bir kadın giriyor: Önce Sarah Bernhardt oluyor, sonra Cahide, en son da Mualla Küçükhanımefendi artık. Hepsi aynı kadınken bu sonuncusu bana keman çalmaya başlıyor, galiba Vivaldi, galiba Le Quatro Stagioni Dell’Ano. Ben atlas sünnet yorganının altındayım.’ – Antonio Vivaldi. Op. 4. ‘Dört Mevsim’ Keman Konçertosu’ndan ‘İlkbahar’- – ‘Sabah çok erken uyandım, beş filandı. Lazıme Hanım’ın gelişini beklemeyerek evden çıktım. (Daha önce, sabah sabah, Hamiyet’ten Bakmıyor çeşm-i siyah feryade’yi dinledim.) Tuhaf bir dinçlik içindeydim. – Nihavend şarkı. Hacı Arif Bey- – ‘Safiye, Saadettin Bey’in bayati şarkısı “Deniz eri al demiri vira vira vay”ı pek şen söylerdi. – Gemim gidiyor baştan. Uşşak Şarkı. Saadettin Kaynak.- – ‘Birden musiki başladı, bütün hüznüyle o beste: ‘Gözlerinin içine başka hayal girmesin’ – Beklenen Şarkı. Nihavend makamında. Zeki Müren.- Dahası.. çok… lakin artık, Mel’un repertuarını, Sayru Usman’ın Mualla hocanımı’na dair tespitiyle bitirip ‘notlar’a geçelim: ‘Mualla Hocanım, Yahya Kemal’in “mısraı musiki haline getirmiş” olduğuna inanıyordu. O, “halis şiirin”in temsilcisiydi. O, “tarihi, ihtişamı, zarafeti ve zevki terennüm” etmişti. O, ismini taktığı Lale Devri’ni yeniden yaşıyor ve bize yaşatıyordu. (…) Bu tespitler nihayet pek oynak bir mısra ile noktalanıyordu: Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı…’ – Endülüs’te Raks. Kürdilihicazkar şarkı. Münir Nurettin Selçuk.-
Yazının Notları:
1. Jülide hanımefendinin repertuarı yukarıdakilerle sınırlı değil. Chopın- Marche Funebre. Nihavend ‘Kız Sen Geldin Çerkesten.’ Yesari Asım Arsoy’un sultaniyegahları, kantolar ve tangolar da var. Hepsi piyano başında. Esrik ve alaycı. Küçük bir çocuğun kendisine sarılma isteğini ‘elbisemin ütüsü bozulur’ diyerek reddedecek kadar… nasıl denir? Çiğ ve acımasız!
2. Sayru Usman repertuarı da andığımız listeden çok daha geniş. Sünnet yatağındaki yalnızlığa eşlik eden keman sesinin künyesi mesela… değişiyor: Bazen Dvorak, bazen Brahms olarak! Sayru Usman, Süreyya Plajı’ndaki Mehtap Alemi Festivali’nde, yalnızca Lüküs Hayat’ı değil, Mualla Gökçay’ı da dinliyor. İrma Toto ise aynı yerde neşe içinde rumba söylemekte: ‘Kalplere vur bir zımba’ Sayru Bey için, Mozart’ın ve Strauss’un valsleri de önemli lakin, ‘Bahriye çiftetellisi- hikayesi çok sert hakikatten!- ve ‘Amanın kelle..’nin yeri apayrı. Ve asıl bugün için –çok- şaşırtıcı olan; randevuevi sahnesinde- tövbe estağfurullah!- İsmail Dede’nin Bayati eseri: ‘Nice bir aşkınla feryad edeyim..’
3. ‘Dar’ül Elhan’ külliyatı bitmez! Dolayısıyle şu tespitleri kayda geçirip teganni faslına noktayı koyalım: Mel’un’un çağrışımlı eserlerinden biri, Neo- Klasik dönemin en kuvvetli, lirik şarkılarından: ‘Kandilli yüzerken uykularda..’- Nihavend ve her ne kadar Sayru Bey hazetmese de!…Münir Nurettin imzalı.- Ve tabii Münir Nurettin demişken, yazıya ayrılan yeri zorlama pahasına yepyeni bir tartışmayı ateşleyecek şu alıntıyı yapmak durumundayım: ‘… Tarihimizdeki “Kadınlar Saltanatı” daha sonra Cumhuriyet devrinde alaturka musikide varlığını korumuştur. Münir’in bütün afur tafuruna rağmen halk, bilhassa İstanbul halkı içkili gazinolarda, bilhassa Kristal’de Müzeyyen’i, Safiye’yi, Hamiyet’i dinlemeyi tercih etmiştir. Bu vaziyet karşısında Münir içkili gazinolarda okumam ayaklarına yatmıştır. Bu kadınlar saltanatının Perihan ve Sabite’yle iyi kötü devam ettiğini- sonra Behiye..- söylemek gerekir. Tarihte kök salan bir müessesenin hükümranlığı kolay sona ermiyor…’
4. Mel’un repertuarının belkemiğini oluşturan eserler ise şöyle: – ‘Küfe Mualla hocanın’ deyimiyle ‘kelimelerle ıstırap senfonisi’. – Makber. Rast eser. Abdülhak Hamit Tarhan şiiri. – Kitaptaki büyük aşk düşünüldüğünde: ‘Beklenen Şarkı.’ – Leylaklara ithafen: ‘ Menekşelendi Sular..’ – Ve elbette: Der Erklönig. Schubert’in bu, unutulmaz lied’i, kitaba imzasını atan eser. Yalnızca Sayru Usman için değil, ‘baba kucağında’ reel ya da manevi anlamda ölen bütün çocuklar ithafla ki .. Mel’un aynı zamanda –çok kıymetli- bir tarih güncesi. Bittiğinde duyuyoruz üpererek ve tiksintiyle: Boğaziçi, her yaştan şehzadenin çığlıklarıyla… kan revan içinde boydanboya!
5. Mel’un o kadar dolu, o kadar derin ve zengin bir kitap ki; şöyle söylemekte sakınca yok: Kitaptaki 7 ayrı defter başlığı ve finaldeki ‘Yapraklar’ ile ilgili toplantılar, konuşmalar, TV programları… oluşturulabilir rahatlıkla. Kültür ve sanatın yanısıra Saltanat tarihimizle ilgili ortaya atılan tezler, sorular, tartışmalar, hikayeler… -Fatih’in portresinin İstanbul’daki ilginç seyahati!, Hüseyin Avni Bey’in hikayesi, ‘Zavallı Vivaldi!’, Van Gogh- Levni karşılaşması, Şari-i Azam- Lüsyen hanım aşkı, Cahide hanım zaten başlıbaşına bir mevzu.. öte yandan, sanat piyasasının mafyöz adamları… unutulan çiçek isimleri, karga-lar, bir şehrin kaybolup giden terbiyesi, nezaketi- estetiği ve daha neler neler…- her biri ayrı bir kıymet olarak ve elbette hepsi kendi şarkılarıyla okuyucular ve dinleyicilerle buluşabilir.
6. Son olarak şunu söylemek isterim: Esasında bu kitap için, elimde koca bir leylak demeti ve yanımda alaturka müzikteki ‘kadın saltanatının’ günümüzdeki en kuvvetli temsilcilerinden Güzin Değişmez ile, Sayru Bey‘e gitmek isterdim. ‘Güzin’, Sayru Usman’a en sevdiği şarkıları söylerken, ben evdeki diğer defterleri merak ederdim.. Ve… ölümünün ardından, ‘Yaşamadan geçmiş bir ömrün posasını yarın öğle namazından sonra toprağa verecekler’ dediği, son vesikalık fotoğrafında, ‘bütün bedbaht, şişmanlamış ev kadınları gibi yeryüzüne dargın bakan’ Havva annesinin hatırasına Sayru Bey ile ağlardım.
7. ‘Muhteşem Selim’- İleri. Mel’un için ellerinden öperim! Hürmetle!