Son zamanlarda özellikle yapay zekanın yapabileceklerine odaklanan çok sayıda bilim kurgu film yapıldı. Belki de sinemada bu konu üzerine bu kadar çok odaklanılmasının bir sebebi de bu konunun artık yavaş yavaş bilim kurgu olmaktan çıkıyor olması.
Artık makinelerin düşünüyor olması kurgudan ziyade gittikçe hayatımızda daha fazla yer edinen önemli bir gerçek. Yunan tanrısı Hephaistos’a ait her işi kendinden yapan sehpalar, düşünen, hareket eden ve konuşan altın kızlar gibi otomatlar mitlerinden bu yana var olan bir hayaldi bu. Ama bugün gerçek… Gün geçtikçe bunun hayatımızdaki etkilerini daha fazla göreceğiz. Muhtemelen yakın bir zamanda gerçekten bizim onları halıların üzerinde sürümemize gerek kalmadan kendileri evlerimizi temizliyor olup yemeklerimizi yapıyor olacaklar, bizimle sohbet edip oyunlar oynayacaklar. Zaten daha şimdiden bizimle sohbet edebiliyorlar. Zekâlarında da vücutlarında da hala birçok eksikler var ama her geçen gün daha çok gelişiyorlar.
Teknoloji şirketleri bu araştırmalar için yoğun paralar döküyor. Hepimizin bildiği en büyük teknoloji şirketlerinden biri olan Google da yapay zekâ geliştirme araştırmalarının birinin sonuçlarını paylaştı: gördüğü resimleri isteği gibi yeniden yorumlayıp yeniden resmeden ya da duyduğu seslerin resmini yaparak yorumlayan bir yapay zekâ.
Robotların sanatla uğraşması ilk değil, Leonardo da Vinci’yi de etkilediği söylenen 1100’lü yıllarda Diyarbakır Cizre’de doğup büyümüş mühendis Ebu’l İz İbni İsmail İbni Rezzaz El Cezerî robotların ilk örnekleri olan yaptığı otomatlarda hem görünüş hem de işlevsel açıdan sanatı bunun bir parçası kılmıştı. Su, çay ve diğer içkileri servis edebilen, el yıkamaya yardımcı olabilen insan biçiminde robotların yanında El Cezerî müzik yapan programlanabilir robotlar da üretmişti. Saray partilerinde kullanılmak üzere mekanize ettiği bir sandala yerleştirdiği farklı enstrümanları kullanarak yarım saat ile bir saat aralığında müzik yapan insan biçimindeki üç dört otomatla tekniği ve sanatı birden konuşturmuştu. El Cezerî’nin robotları genel olarak hidroenerjiyle yani su enerjisiyle çalışan mekanik robotlardı. Bugün ise, 900 yıl sonra, robotlar için en önemli kısım mekanik yapıları değil doğal olarak zekâları. Google da sözünü ettiğimiz araştırmada robotların zekâları üzerinde çalışarak yapay zekânın yorumlama kabiliyetini güçlendirme yolunda ilerliyor.
Bu yapay sinir ağlarıyla(Artificial Neural Networks) mümkün oluyor. Sisteme yüklenmiş milyonlarca resmin tanımlanmış içerikleri arasında kurulan bağlardan oluşan bir ağ söz konusu. Sistem uyarıldığında ise buna cevap veriyor, bu nedenle yapay bir sinir sisteminden söz ediyoruz. Google’un Inceptionism adını verdiği yapay sinir ağı ses tanıma ve imge sınıflandırma yöntemiyle işliyor. 10 ile 30 ağ katmanından oluşan sistem, her katmanda bir öncekinden daha fazla ilerleme kaydedip daha yüksek seviyelerde sonuca yaklaşarak istenen ya da aranan imgeyi oluşturuyor. Her katmanı izleyen Google mühendisleri de bu yapay zekânın öğrenme süreçlerini daha iyi anlamayı amaçlıyor. Örneğin sistemden herhangi bir nesne göstermesi istendiğinde sistem ilk katmanda göstereceği resmin kenar ve köşelerinden başlayarak biçim, renk, eğilim vb. özeliklerine doğru imgeyi verilerinde araştırmaya ve sonrasında oluşturmaya başlıyor. Ağdan muz göstermesi istendiğinde resimdeki sonucu elde ediyor mesela.
Buraya kadar yapılan abartılacak bir şeyi olmayan bir mühendislik çalışması gibi geliyor ama sonrasında Google mühendisleri başka şeyler de denemeye başlıyor. Ağa resimler gösterip sistemden gördüğünü yorumlamasını istiyorlar ve her katmanda oluşan sonuçları incelemeye başlıyorlar. Bir süre sonra bir adım daha ileri gidip şunu diyorlar: “Burada her ne görüyorsan bize daha fazlasını göster.” O zaman ağ buna cevap verirken hayal gücünü konuşturuyor. Çocukken benim de yapmayı çok sevdiğim şeye benzer bir şeyler yapmaya başlıyor. Gökyüzüne bakıp bulutları bir şeylere benzeterek hayal dünyasını oluşturuyor.
Sadece bulutlar değil tabi ağaç, dağ, çiçek resimlerinden de yenidünyalar oluşturuyor Inceptionism. Google mühendislerinin dediğine göre bu konuda doğa resimleri üzerine yorumlama kabiliyeti daha yüksek seviyedeymiş.
Bu kadar da değil. Müzik ya da daha doğrusu ses de işin içine girebiliyor. Sisteme rastgele bir ses “dinletip” sonuçlarına bakıyorlar ve karşılarına çıkanlar karşısında şaşırıyorlar çünkü ağ bütünüyle kendi yorumladığı resimlerle cevap veriyor.
Google mühendislerinin son kısmında sanatçıların da eserlerini üretirken bu yapay zekâdan faydalanabileceklerini düşündüklerini söyleyerek bu çalışma üzerine yayımladıkları makaleden hemen sonra bu çalışmaya dönük büyük bir ilgi oluştu. Google da böylece yapay zekânın katmanlarından birinden bir kısmının kodunu paylaşarak ilgililerin bundan faydalanarak kendi yükledikleri resimler üzerinden bu tarz görsel elde edebilmelerini sağlayacak bir yol gösterdi ve deepdream hashtag ile bunları sosyal medya üzerinde paylaşmalarını diledi.
#deepdream özelikle bilgisayar odaklı çalışan sanatçılar ve diğer ilgililer arasında hızla yayıldı ve daha şimdiden Google’un paylaştığı kod üzerinden oluşturulmuş birkaç internet sitesi ve bunlar üzerinde oluşturup paylaşılmış binlerce görsel oluştu. Facebook ve Twitter’da bu hashtag ile paylaşılmış görselleri görebilirsiniz.