24 Mayıs Cumartesi akşamı Propeller Theatre Company büyüleyici bir Shakespeare yorumu izletti bize. Oyundan sonra yönetmen Edward Hall’a Onur Ödülü sunuldu ve kendisiyle kısa bir söyleşi yapıldı.
Bütün samimiyetimle bir itirafta bulunmak istiyorum. Shakespeare oyunlarının şiirselliği oldum olası beni rahatsız etmiştir. Tiyatro camiasının Shakespeare’e olan sonsuz aşkını da, onu yüceltişini de hiçbir zaman anlayamadım. Bunun benim ‘cahilliğim’den kaynaklandığını düşündüm hep. Öyle olmalıydı, sonuçta tüm dünyanın kabul ettiği ve dünyanın hangi noktasında olunursa olunsun bilinen muazzam bir yazardı Shakespeare. Ben anlayamıyor, kavrayamıyor olmalıydım. Herkesin gördüğü ama benim göremediğim şey neydi bir türlü bulamıyordum, abartıyorlar canım diyordum; ta ki bu harika topluluğun yorumunu izleyene kadar… Bu yorumla Shakespeare’i yeniden keşfettim, bambaşka bakmaya başladım oyunlarına. Okurken sıkıldığım, koltuğumda oturamadığım, kalkıp bir tur atıp sonra tekrar okumaya devam ettiğim oyun sahnede gözlerimin önünden öyle akıcı bir şekilde geçiyordu ki gerçekten inanamadım. Oyunun ritmi beni alıp bambaşka yerlere götürdü. Bir daha kendime geldiğimde sahnede hoplayıp zıplayan oyuncular gördüm, selam veriyorlardı.
Her şeyden önce oyuncuların sahnede eğlendiklerini görmek büyük bir keyifti. Öyle içten, öyle inanarak ve öyle enerjik bir şekilde sahnedeydiler ki bir dakika bile dikkatim sahne üzerinden başka bir noktaya kaymadı; perde arası hariç. Araya girildiğinde tam koltuğumda hareketlenmeye başlamıştım ki kulisten tef sesleri gelmeye başladı. İçeride de eğleniyorlar ne tatlılar diye düşünmeme kalmadan gelen tef sesine gitar sesi eklendi ve oyuncular koro halinde şarkı söylemeye başladılar. Perde arasında dahi durmayan, seyircinin ilgisini sürekli üzerlerinde tutmaya çalışan ve bunu başaran harika bir grup Propeller Theatre. Şarkı söyleyerek sahneden indiler ve bütün salonu fuayeye davet ettiler. İçinde benim de olduğum salondaki seyircilerden oluşan grup bir dakika içerisinde fuayedeydi. Dans edip şarkı söyleyen, eğlenen oyuncular hemen bizi aralarına aldılar ve birlikte dans etmeye başladık. Herkes o kadar eğleniyordu ki aranın bittiğini oyuncular yavaş yavaş salona yönelince anlayabildik. Anlayacağınız türlü türlü oyunlarla seyirciyi kendilerine hayran bıraktılar. Oyunun ikinci perdesinde rol gereği nefes alamadığı için çığlıklar atan oyuncu en sonunda ”imdaaat” diye bağırınca bütün salon kahkahalara boğulduk. Oyun esnasında sürekli bir gülme hali vardı zaten, bu noktadan itibaren de sahnedeki her şeye güldük gerçekten.
Festivaldeki diğer oyunları Yanlışlıklar Komedyası da gördüğü ilgiden dolayı ek gösterim yaptı ve yine full oynadı. Festivalin en güzel yanının böylesi güzel oyunların ve grupların ülkemizde ağırlanabiliyor olması, yanı başımıza kadar getiriliyor olması. Bu gruba bir yerlerde rastlarsanız muhakkak bir oyununu izlemenizi öneriyorum. Festival programında birkaç kere oynadıkları Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın özellikle sonuncu oyununu izlemeyi tercih ettim ki oyun sonrasında grubun yönetmeni Edward Hall ile yapılacak söyleşiye katılabileyim. Söyleşinin moderatörü Gregory Nash, aklımdaki birçok soruyu kendisine sordu, çok memnun oldum. Söyleşiyi merak edenler için yazıyorum.
Gregory Nash: Propeller’a ek olarak Hampstead Theatre’da da yönetmenlik yapıyorsun ve buraya gelebilmek için oradaki provalarından çok zor zaman ayırıp geldiğini biliyoruz. Çok teşekkür etmek istiyorum sana.
Edward Hall: Doğrudur ben de bu ”boş” hafta sonumu İstanbul’da geçiriyorum. (Gülüşmeler)
Gregory Nash: İzin verirsen öncelikle seninle ilgili bir soru sorarak başlamak istiyorum. Baban Peter Hall, Royal Shakespeare Campany’nin kurucularındandı ve sonra oradan da National Campany’nin kurucularından biri olarak devam etti. Dolayısıyla sen de çocukluğundan beri sürekli Shakespeare’in diliyle yaşamış, onla büyümüş bir insansın. Bu seni nasıl etkiledi?
Edward Hall: Evet çok doğru. Gerçekten de tiyatronun içinde büyüdüm. Ama aslında tiyatroya çocuk olarak baktığınız zaman sanki zaten normal olan, doğal olan oymuş gibi geliyor insana. Çünkü tiyatro yapılan o yerde yetişkinler bir anlamda sürekli oynuyorlar. İçinde yaşadıkları dünyayı oyunla keşfediyorlar ve siz de bir çocuk olarak aslında aynı şeyi yapıyorsunuz. Sürekli olarak kendinize oyunlar kurup oynuyorsunuz. Kendi dünyanızı oyunla keşfediyorsunuz. Dolayısıyla tiyatro sizin için çok doğal bir yer oluyor zaten.
Gregory Nash: Yani tiyatro senin kaderin mi?
Edward Hall: Aslında tiyatro benim kaderim olacak diye hiç düşünmemiştim. Kriket oyuncusu olmayı düşünüyordum. Kriketten anlayan var mı bilmiyorum ama iyi beyzbol diyebiliriz bir anlamda. Kriketi profesyonel anlamda oynuyordum. Fakat sonra dizimi sakatladım ve bu da benim şansıma oldu. Çünkü bu olaydan sonra o yöne doğru gidememeye başladım.
Gregory Nash: Propeller Tiyatro Topluluğu nasıl ortaya çıktı?
Edward Nash: Propeller aslında tamamen yanlışlıkla ortaya çıkmış bir tiyatro topluluğudur. Bir kaza olarak ortaya çıktı diyebiliriz. Aslında benim bir prodüksiyonumla başladı. 1997 yılında 5. Henry’i hazırlamıştım. O zaman oyunda birtakım noktaları keşfetmeye çalışıyordum. Modern bir estetikle Shakespeare’in oyununu sunmaya çalışıyordum ve Shakespeare döneminde olduğu gibi kadınların yerine erkek oyuncuları kullanıyordum. Bir anlamda oyuncuların da performanslara katkıda bulunmaları için çaba gösteriyordum. Bizim oyuncularımız müziği de hazırlıyor, hem fiziksel hem de ses olarak hareketlere katkıda bulunuyorlardı. Dolayısıyla onlar da her şeyin, yarattığımız oyununun bir parçası haline geliyorlardı. İlk oyunumuzdan sonra çok büyük bir başarı elde ettik ve başarılı olduğumuz zaman da bir daha yapalım o zaman dedim. Sonra bir oyun daha sahneledik. O da başarılı oldu. Halbuki daha farklıydı. Sonra bir üçüncüsünü de sahneledik. Yine o da çok başarılı oldu. Bir kahve arasında dedim ki bu kadar oynuyoruz, bir ismimiz olsun artık. Bir oyuncumuz ismi ortaya attı ve Propeller ismini aldık. Bu şekilde devam ettik. Tiyatro topluluğumuzun en önemli özelliği bizi yaptığımız işin yönlendiriyor olması. Başka bir odada bir kişinin tek başına kafasında yarattığı bir fikrin değil de herkesin beraber üzerinde çalıştığı şeyi sürekli olarak devam ettirmesi, provalarda gördüğümüzün bizi harekete geçirmesi. Oyunlar ve oyuncular bizim yaptıklarımızı yaratıyor ve bu da belki de benim için en önemli nokta.
Gregory Nash: Propeller’ın kazayla ortaya çıkmış bir tiyatro topluluğu olduğunu ve Shakespeare döneminde olduğu gibi sadece erkeklerden oluşan bir tiyatro topluluğu olarak çalışmaya başladığını söyledin. Peki daha sonra size karşı bunu kullanan oldu mu? Yani neden sadece erkek diye sorgulayan oldu mu ya da siz hiç kendiniz bunu sorguladınız mı?
Edward Hall: Evet bazen bunu sorguladığım da bunun sorgulandığı da oluyor. Ama asıl benim için tiyatro işi gerçekten de bir topluluk işi. Biz bunu oyuncuyla beraber çalışarak yapıyoruz ve bizi bir arada tutan şey dolayısıyla bu oyunlar. Bu oyunlar da on altıncı yüzyılda, on yedinci yüzyılın başlarında oyuncuların bir arada sergileyebilmeleri için, gerçekten de sadece oyuncu düşünülerek yazılmış olan oyunlar. Bu yüzden kesinlikle bunu kadınları tiyatrodan uzaklaştırmak için bir Haçlı Seferi gibi düşünmeyin. Kesinlikle öyle değil. Bir gün belki bu değişebilir. Bu bizim karar vereceğimiz yöne göre farklılık gösterecektir. Bir noktada sıkılırsak farklı bir şey deneyebiliriz. Fakat şimdilik böyle.
Söyleşinin ana hatları böyleydi. Sonuç olarak beş yüz yaşında olan bir oyunu 2014’e getirip böyle hakkını vererek sahneleyebilmek gerçekten alkışı hak ediyor. Bu konuda hiç tereddütünüz olmasın, o akşam oyun bittiğinde dakikalarca alkışlayarak oyuncuları defalarca selam vermeye mecbur bıraktık. Ancak böyle bir mecburiyette bırakılmanın ne kadar hoşlarına gittiği de yüzlerinden anlaşılıyordu.