Jean Luc Godard‘ın “Bütün çocuklar siyasi tutuklulardır” sözünden yola çıkan “Başka Gün Başka Hayat” adlı grup sergisi seçimsiz bir varoluş olarak ‘çocuk’ olma durumunu, sosyal, kültürel ve fiziksel etkiler çerçevesinde gündeme getiriyor.
Bir kısım değerlere sahip çıkamamış, bazı haklara hiç sahip olmamış, bunları yitirmiş veya yitirmekte olan toplumlarda güzel bir gelecek için yerine getirilmesi gereken görevler yetişmekte olan kuşağa aktarılır ve artık umutların taşıyıcıları onlardır. Siyasi doktrinler buharlaşmışken, küresel çalkantıların toplumların her katmanını istisnasız olarak etkilediği bir düzlemde arkadan gelen bu neslin ‘bölüşmek mi, bölünmek mi?’ sorusuna ne yanıt vereceği bir muamma halini alır. Hissedilebilir bir durgunluk ve suskunluğun sürmekte olduğu böylesi toplumlarda, gelecek kuşaklara uzun süreli bir huzur ortamının devredildiği iddia edilebilir mi?
Bitmeyen savaşların, inşaa hareketlerinin, değişmeyen toplumsal önyargıların ve ayrıştırmaların ortasında temel hak ve özgürlüklerden mahrum kalan, sürülen ve duvarlar arasına sıkışan çocuklar… Ekonomik, sosyal, politik çöküntülerden ötürü evini, sokağını ve belleğini terketmek zorunda kalan çocuklar… Kamplaşmayı, ötekileştirmeyi öğrenerek büyüyen çocuklar…
Üç farklı ülkeden üç farklı sanatçı
“Başka Gün Başka Hayat” sergisi üç farklı ülkeden üç farklı sanatçının söz konusu bu soruları görselleştirdiği ortak bir platform sunmayı hedefliyor. Dejan Kaludjerovic‘in ‘The First of May, 1977/ 1 Mayıs 1977‘ adını taşıyan ve projeksiyonda akan dialar ve ses yerleştirmesinden oluşan çalışması, birleşme, eylemsellik ve hatırlama olgularının tersine, parçalanma, eylemsizlik ve unutma olgularını içeren bir öykü. Çalışma, Yugoslavya’da birkaç ailenin 1977 yılının 1 Mayıs’ında gittiği bir piknik ortamında çocukların birbirlerine uyguladıkları şiddet durumundan hareketle, hikayenin geçtiği tüm coğrafyada bir dönem hakim olan şiddet ve parçalanma sürecini çocukluk deneyimi aracılığıyla yansıtıyor.
Ferhat Özgür‘ün tarihsel ve kültürel bellek tahribatını işlediği ‘Hiçlik Ükesi / Nowhere Land’ adlı hazır ve atık malzemelerden oluşan mekana özgü yerleştirmesi, mekana adım atan izleyicileri yukarıda sözü edilen umut ve depresyon arasındaki gri bölgeye davet ediyor. Mekanın orta yerine bir anıt gibi dikilmiş metal inşaat iskelesinin tepelerinden sallandırılmış branda ve bez parçaları üzerine basılı fotoğraf dizisi ve onu çevreleyen farklı malzemeler hızla silinen ve uçup giden tarihsel belleğe işaret ediyor.
Knutte Wester‘in kendi anneannesinin çocukluk hikayesinden yola çıkarak ürettiği desenler, fotoğraflar ve arşiv görüntülerinden oluşan belgesel-animasyon formatındaki ‘A Bastard Child / Piç Kurusu’ adlı videosu, İsveç’te evlilik dışı doğan Avrupalı bir çocuğun yetimhanede geçen yıllarını, yüzleştiği toplumsal önyargıları ve buna bağlı olarak şekillenen hayatını gözler önüne seriyor. Haliyle, Wester’in gayrimeşruluk ve meşruluk paradigmalarının küresel ölçekte yerleşmiş tanımlarını bir Avrupalı’nın gözünden serimlemesinin bize düşündürdüğü çok boyutlu sorular var.
Küratörlüğünü M. Kıvanç Gökmen’in üstendiği ve 9 Ocak – 23 Şubat 2019 tarihleri arasında Kasa Galeri’de yer alacak.
İLGİLİ HABERLER