İyi sinemacıydı, beyefendiydi, Beşiktaşlıydı, Fatma Girik’in aşkıydı Türkiye sinema tarihinin anıtlarından biriydi, daha bu sabah 95 yaşında kaybettiğimiz Memduh Ün. Yönetmen Ödülü’nü aldığında, sahnede Fatma Girik ile halleri gitmez gözümün önünden. Fatma Girik’in birden onu öpmesini, sonra salona “Seviyorum bu adamı!” deyişini nasıl unutur insan?
İyi sinemacıydı, beyefendiydi, Beşiktaşlıydı, Fatma Girik’in aşkıydı Türkiye sinema tarihinin anıtlarından biriydi, daha bu sabah 95 yaşında kaybettiğimiz Memduh Ün. “Üç Arkadaş”tan “Zıkkımın Kökü”ne uzanan mesleğinde 70’ten fazla film yönetti. Halit Refiğ, Feyzi Tuna, Ülkü Erakalın ve Tunç Başaran onunla çalıştıktan sonra sinemamızın ustaları arasına giren yönetmenlerdi. Memduh Ün de bütün Yeşilçam yönetmenleri misali ana akım sinemanın klasik dilini ve gramerini uygulamış, farklı bir biçem geliştirmeye odaklanmamıştı. Özgün senaryoların yazılmadığı, yabancı filmlerin uyarlandığı, hatta müziklerinin de başka filmlerden alındığı bir dönemdi. Ama Memduh Ün hem yönetmen hem yapımcı olarak izleyicinin beklentilerini karşılamakla birlikte kalburüstü filmler yapabildi.
Esinlendiği filmleri büyük ölçüde yerlileştirebildi ve dönemin toplumunu yansıtabildi. Memduh Ün’e dair iki kişisel anım var: İlki, 1997 yılında, İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışmasında o jüri başkanı, ben jüri üyesiyken yaptığımız konuşmalar. ‘Tartışma’ dersem filmler üzerine görüş alışverişi yerine bir tür zıtlaşma anlaşılabilir. Karşımda -asla göstermese de- 77 yaşına gelmiş, 70 filme imza atmış, ustaların ustası bir yönetmen vardı ve ben daha 27 yaşındaydım!
Ama bana bütün nezaketiyle eşitiymişim gibi davranan, birikimine ve deneyimine dayanarak ağırlığını koymadan herkesi dinleyen, içtenlikle demokratik biçimde davranan bir başkan gördüm. Alçakgönüllü ve ölçülü bir insan olduğunu, filmlerine bakarak da söylemek mümkün.
Bir de 1993 Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösterimi baştan sonra alkışlarla geçen “Zıkkımın Kökü” ile kazandığı En İyi Yönetmen Ödülü’nü aldığında, sahnede Fatma Girik ile halleri gitmez gözümün önünden. Fatma Girik’in birden onu öpmesini, sonra salona “Seviyorum bu adamı!” deyişini nasıl unutur insan?
95 yaşında kaybettiğimiz Memduh Ün, son on yıldır ciddi sağlık sorunları yaşarken Fatma Girik’in üstüne nasıl titrediğine herkes tanık oldu.
Memduh Ün için yapımcılığının yönetmenliğinin üstüne çıktığını söylersem, haksızlık etmiş olmam sanırım. Kendisi de 2005 Eylül’ünde Milliyet Pazar için Fatih Türkmenoğlu’nun yaptığı röportajda bu durumu belirtmişti. Sinemaya ‘yakışıklı futbolcu’ (şampiyonluk görmüş bir Beşiktaşlı!) kontenjanından oyuncu olarak başlayan (Damga, Seyfi Havaeri, 1947) ama birkaç set gördükten sonra kamera arkasına geçmeye cesaret eden Memduh Ün, elbette Yeşilçam piyasasına eklemlenecekti.
Kendi şirketlerini kurarak ‘50’li ve ‘60’lı yıllarda ülkedeki en aktif sektörlerden biri olan sinemada yapımcı ve oyuncu olarak çalışmaya başladı. Kendi gibi oyunculuktan gelen Arşavir Alyanak ile ortak olarak birçok film yaptı. 1958 yılında yönettiği, Charlie Chaplin klasiği “City Lights / Şehir Işıkları” uyarlaması “Üç Arkadaş” ile önemli bir başarı elde etti. Senaryo özgün olmamakla birlikte, duygusu yerlileştirilerek korunmuştur.
Turgut Ören’in görüntü yönetiminin inceliği ve oyuncu kadrosunun karizmasıyla Memduh Ün’ün özenli mizanseni birleşince ortaya en iyi Yeşilçam yapımlarından biri çıktı. “Ayşecik” gibi kitleleri sürükleyen bir seriyi başlatan Memduh Ün, yine bir ‘esinlenme’ olan “Kırık Çanaklar”da yönetmen olarak becerisini katladı.
Cinsiyetçi bir ‘namus’ meselesini klişeleşmiş biçimde ele almakla birlikte freni patlayan kamyonu ve iki arkadaşın dövüşü gibi ustaca kotarılmış sahneler ve gerçekçi mekan tasviriyle kameranın arkasında mesleğine hakim bir yönetmen bulunduğunu vurguluyordu. Memduh Ün, her türde film çeken ve filmine göre tarzını belirleyen tipik bir Yeşilçam ustası olmuştu. “Üç Tekerlekli Bisiklet”, “Akasyalar Açarken”, “Ağaçlar Ayakta Ölür”, Peride Celal’in romanından uyarlanan “Yıldıztepe”, Göksel Arsoy’a lakabını kazandıran “Altın Çocuk”, Reşat Nuri Güntekin’den “Yaprak Dökümü” uyarlaması, “İnsanlar Yaşadıkça”, Yaşar Kemal’den uyarladığı ve Fatma Girik’in en iyi performanslarından birini verdiği “Ağrı Dağı Efsanesi”, Orhan Kemal’den uyarladığı, başrolünü Kemal Sunal’ın üstlendiği “Devlet Kuşu”, Sadık Şendil’in ünlü oyunu “Kanlı Nigar” gibi kollektif belleğimizde yeri olan filmlerle 1980’lere dek aktif biçimde film üretti.
Sinema piyasasının çöküşü ve 12 Eylül sonrası ortamında Memduh Ün de toplumsal muhalefeti yansıttı. “Bütün Kapılar Kapalıydı” ve “Gün Ortasında Karanlık” adlı politik filmlerde cunta dönemi işkencelerini eleştirdi. 1993 yılında ise Muzaffer İzgü’nün Adana’da geçen çocukluğunu anlattığı “Zıkkımın Kökü” ile ikinci başyapıtına imza attı. Fransa’da gösterime girip beğenilen “Zıkkımın Kökü”nde İzgü’nün mizahını ustalıkla görselleştirdi. Ün, 2005 yılında “Sinema Bir Mucizedir” adlı son filmini bitiremeden rahatsızlandı ve bir daha film yapamadı.
Son dönem filmlerine bakınca, Ün’ün aslında başka bir piyasada daha kişisel filmler çekebilecek, belki siyasi bir kimlik edinebilecek bir yönetmen olma potansiyelini taşıdığını düşünmeden edemiyor insan…
Memduh Ün’ü, filmlere hep borçlu başladığını belirttiği Yeşilçam’dan, özeleştirisini yapmaktan çekinmediği yapımların yanı sıra bir dizi hatırlanan filmle geçen, birçok yönetmen yetiştirip birçok oyuncu kazandıran bir usta olarak uğurluyoruz.