A password will be e-mailed to you.

Handan Börüteçene’nin uzun sanat yaşamından ve çeşitli sergilerinden seçilmiş eserler, enstalasyonlar, şiirler, tabletler, heykelleri kapsayan çok zengin ve düşündürücü bir sergi Nisan ayına kadar Salt Beyoğlu’nda ücretsiz gezilebilir. Ancak dikkat ve zaman istiyor!

Üç İç Denizin Ülkesi

Şimdiden uyarıyorum, yazacağım en zor yazılardan biri. Ki ben izlenimci, yorumcu olarak çok hızlı ve kolay yazarım, çok kolay anlatırım ve kolay anlaşılırım. Kimseyi zorlamaya gerek yok. Zaten okurun hali ortada. Ama yazının konusu, çok derinlikli, çok farklı sanat dallarında üreten bir sanatçının, en kapsamlı sergilerinden biri olunca, anlamak da zorlaşıyor, anlatmak da! İki kez gittim: ilkini sanatçının kendisi ve serginin küratörü ile gezdim. Yetmedi, ikinci kez, biri yazar, biri şair arkadaşımla, Lizi ve Nurduran’la gezdim. Şiirlerin önünde durup anlatın bana diye ısrar ettim. Her eserin önünde tek tek durup fikirlerimizi paylaştık, tartıştık, duygulandık, güldük, eğlendik! Müthiş bir sergi, yalnız gitmeyin, az sürede gezmeyin, bir arkadaşınızla gidip konuşarak, anlayarak, her satırını okuyarak tadını çıkarın.

Denizler Ülkesi

Handan Börüteçene’nin Salt Beyoğlu’nda açılan Üç İç Denizin Ülkesi’nden bahsediyorum. Üç iç deniz, bizimkiler malum: Karadeniz, Marmara, Ege, hatta Akdeniz bile iç deniz. Ülke de bizim ülkemiz, Anadolu ve Trakya, vatanımız, canımız. Binanın üç katına yayılan serginin içinde birbirinden farklı gruplar var. İlk girişte sizi hayli karanlık bir atmosferde “Denize aşık küreler!” karşılıyor. Şiirsel anlatımla dostlarıyla sohbet ediyor sanatçı; dostları Lesbos’lu Sappho, Hititli Teşup, Bizanslı Moiro, Sümerli Ludingirra. Sanatçının mitoloji ve arkeoloji merakı içinde tuttuğu notlardan derlediği “Denize aşık olan kürenin kitabı” 1990; ve “Kendime gömülü kaldım” 1999, kendi verdiği isimle doğum yazılarıdır. Handan Börüteçene ile sergiyi gezerken de anlatmıştı: “Ben önce yazarım, sonra yazdığımdan esinlenerek yaparım!” Yani bir tür şiir ya da öyküyü yazıyor, sonra onu heykel ya da enstalasyon olarak yaratıyor. İşte önce Sappho’ya yazmış:

Bana her şeyi getir!

“Bana ilk gördüğün zamanki heyecanlarını getir/Her biri bir başka işinde yol olan/bana kendini getir/Her bir parçanın dünyaya karışmış olanından geriye kalan/…… Bana hayallerini getir/Yaşarken beni baştan ayağa sen yapan/Bana kendi belleğimi getir/Hasretle karşılaşmayı beklediğim/Bana her şeyi getir/Her biri bir başka şeyin her şeyi olan!”

Ve bir mermerin üzerinde kazınmış latin ve grek alfabesiyle, Türkçe ve Yunanca:

“İçimizde/Kin yok/Nefret yok/Çocuk yüreğidir/ benim yüreğim”

Handan Börüteçene, Teşup’un nefesi bütün zeytinliklerin içinden geçti. Ilık tuzlu denizlerin sularına vardı, 1991 (detay) Fotoğraf: Ani Çelik Arevyan

Kişisel bellek

Denizi simgeleyen yeşil cam küreler, beyaz mermerlerin içinde, mermerler kalkerlerin içinde. Gidin görün siz keşfedin gizemini… Duvarlara yazılı şiirleri okuyun, Teşup’a nasıl seslendiğini, Moiro ile neler konuştuğunu… Bu ilk giriş sanatçının kişisel sanatsal, kültürel belleği.

Susturulmuş Kadınlar

Üst katlara çıktıkça serginin konuları da çeşitleniyor: biz üç kadın kafaları ütü olan “Ütücüler”, 1985 (üç ütü kadın) “Sanatçı Mutfak Ordusu”,1984; “Kitle iletişimsizlik Araçları vs. vs. zzzz…. zzzz. Bzzzz”, 1987 enstalasyonlarından çok etkileniyor ve eğleniyoruz tabii. Kadının mutfağa hapsedilmesi, kimliksizleştirilmesine karşın “İşçi Kadın” heykeli de çok anlamlı. Ancak onun yanı sıra bir kadının elbisesi de üçümüzü derinden etkiliyor: Yeşille başlayıp mora dönen, bindallıya benzeyen ama süsleri boncuktan değil, kırık çanak çömlek parçalarından oluşan elbise, yurdumuzdan çalınıp götürülen tarihi eserleri kucaklıyor ve onların gittiği yerlere giderek oralarda fotoğraflanıyor: Hipodromdan çalınıp Venedik’te büyük meydandaki kilisenin üzerinde sergilenen atlar örneğin! Sütunlar, heykeller! Hepsini tek tek geziyor o elbise! Buradan kendi kaybolan eserlerine de değinir sanatçı, aradığı ama izini bulamadığı eserlerinin yerine bir not düşer duvarlara, görenlerin bildirmesini ister. Kültür mirası ve sanat eserlerine yönelik umursamaz, ihmalkar tavra dikkat çeker.

Serginin interaktif işlerinden biri “Kır-Gör” enstalasyonu, sergi salonu çalışanlarını en çok uğraştıran kısım. Burada çivi yazılı kil tabletler ve tahta tokmaklar var ve tabletleri kırıp altında ne olduğunu görmeniz isteniyor. Bu yerleştirme 1985 yılına ait. Sergi gezginleri o tabletleri un ufak ettikten sonra orası temizleniyor ve yeni tabletler getiriliyor! Sanatçının Arycanda kazılarına katıldığı günlerden etkilenmesi muhtemel.  Kır/Gör, Neolitik dönem evinin bir modeli. Ve bu modelin içinde tüplü bir televizyon bulunuyor. Televizyonda yine sanatçının çektiği bir filmi gösteriliyor.

Teknoloji çöplüğü

“Kitle iletişimsizlik araçları” ise artık kullanmadığımız bütün o eski telefonlar, radyolar, faks, televizyonlar ve hepsi macunla kaplanmış ve bir totem halinde salonun ortasında duruyor!

Hangi bavulla nereye gidersiniz?

Serginin bir başka en sevdiğim bölümü ise bavullar! Her biri birbirinden farklı ebat ve biçimdeki eski bavulları altın tozuyla boyamış sanatçı ve birer iskemle yerleştirmiş salona; birer de mercek. Biz denedik kendisiyle, herkes bir bavul ve bir iskemle seçti, bavulunu önüne alıp istediği bir yere yerleşti ve büyütecini alıp düşündü. Niye o bavul, niye o iskemle, nereye?

Çok mu sıkıldınız?

Çok keyifle izleyip eser önünde selfie çekmek yerine işin adını tekrarlayarak yani  “Çok sıkıldım!” diyerek video çekebileceğiniz bir iş de “Çok Sıkıldım”.  21 adet mermer taş üstüne basılı fotoğraf, Demre’deki Myra tiyatrosuna ait masklardan oluşuyor. Biz bu masklar önünde arkadaşlarımla “çok sıkılıyorum” diyerek bir dolu video çektik. Ve sergiyi  bekleyen görevliye sabırlar dilemeyi de ihmal etmedik!  

Tohumlar, otlar

Handan Börüteçene’nin üzerinde düşünülmesi gereken çok farklı işlerinden biri de “Bellek Kasaları” Burada Hattuşa, Boğazköy tabletlerindeki bilgilerden hareketle Anadolu’nun Kızılırmak yayı içinde kalan bölgede yetiştirilen ve artık yetiştirilmeyen çeşitli ot ve tohumlarını sergiliyor: İçlerinde zeytin, defne, rezene gibi hala kalanlar olsa da tütün, afyon gibi üretimi yasaklanmış olanlar bunların bugün başka yerlerde üretilip bize nasıl üstelik de işlenmiş olarak satıldığını düşündürüyor! Maltepe yerine Marlboro tüttürüyorsunuz!

Sanatçı kimdir

Handan Börüteçene, İstanbul doğumlu, İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunu. Eğitimini Fransa, Paris’te Ecole Nationale des Beaux Arts’da iki yıl heykel atölyelerinde sürdürür. Halen İstanbul, Paris ve Kaş üçgeninde yaşamakta ve Türkiye ve Fransa’da sergiler açmakta. Sergi, Salt’tan Amira Akbıyıkoğlu tarafından programlanmış, bir çok eser, sahiplerinden sergilenmek üzere alınmış, bir çoğunun da izine rastlanamadığı ve bilenlerin haber vermesi notu paylaşılmış!

NOT: Salt, kurucusu ve destekçisi Garanti BBVA’ya teşekkür ediyor ama ben de bir dileğimi iletiyorum, Salt Galata’da her türlü hizmet varken kentin göbek deliği Salt Beyoğlu’nda şemsiye ve çantanızı bırakacak bir vestiyer bile yok ve hatta arkadaşlarınızı beklerken oturup kahve içeceğiniz küçük de olsa bir kafeterya bile düşünülmemiş. Oysa en üst kattaki Kış Bahçesi bunun için çok uygun! 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:28:30