Collectorspace, “Bilge Koleksiyonu’ndan Çiçekler’ adlı sergisinde Türkiye resim sanatının önemli isimlerinden ressam Şükriye Dikmen’in “Çiçekler” adlı tablosuna ev sahipliği yapıyor. Bu çiçekler, sonbaharın son ayında, ‘gecelerin git gide gece’ olduğu bu günlerde bir başka açıyor. Koyu bir karanlıkta, çiçeklerdeki renklerin ışıltısı yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyor…
İçinden ‘çiçek’ geçen şiirler diye düşündüğümde Sadi Şirazi’nin çiçekgillerden ‘gül’le kurduğu manevi bağın çağrışımı yankılanır ruhumda. İnsanın arınma, naif olmasına, kendini iyi hissetmesine ve hafiflemesine yol açan bu dizede “İnsanın içinden gül geçerse, gül olursun” diyor Sadi. Diğer yandan çiçek Cemal Süreya’nın dizelerinde “Bir yanlışı düzeltircesine” açar ve dahası bağrına bastığında yalnızlık haline göndermede bulunur. İlhan Berk de ise sevginin ve aşkın en incelikli hali olarak dizelere yansır. Berk, “Seni düşündükçe gül dikiyorum ellerimin değdiği yere” der. Modern şiirin kurucularından olduğu kabul edilen Charles Baudelaire’in Türkçe’ye ‘Kötülük Çiçekleri’ ya da ‘Elem Çiçekleri’ adıyla çevrilen kitabında ise çiçekler pek de öyle iyi açmaz. Zira 19. yüzyılda insanlığın geldiği durumu yüzümüze tokat gibi vurur. Bu kitabı çiçekgillerden zakkuma benzetirsem yanılmam sanırım.
Ressamların çiçeklerle kurduğu ilişki
Peki, bir resimde bir çiçek nasıl açar? Vincent van Gogh‘un natürmort ‘Ayçiçekleri’ serisinde, “Belki de bir ressam olmayı çiçeklere borçluyum” diyen Fransız ressam Claude Monet’in Giverny Bahçesi’ndeki resmettiği çiçeklerde ya da İbrahim Çallı’nın ‘Vazodaki Çiçekler’ adlı çalışmasında… Ve daha pek çok ressamın çiçeklerle kurduğu ilişkide. Sadece bir çiçeğin bir tuvale aktarılması işi midir, yoksa ressamın çiçeklere kendince anlamlar yükleyip o çiçekleri boyalar yoluyla tuvale yansıtması mıdır, ya da çiçekleri resmederek ressamın içinde bulunduğu ruh durumundan kurtulması mıdır?
Özel koleksiyonları kamuya açmak
Yukarıda adını andığım şairlerin şiirlerinde ağırladıkları çiçeklerle ve ressamların tablolarında yer verdikleri çiçeklerin ben de uyandırdıklarıyla Gümüşsuyu’ndaki Collectorspace’in yolunu tutuyorum. Orada Türkiye modern resminin önemli isimlerinden Şükriye Dikmen’in koleksiyoner Muhsin Bilge’nin koleksiyonundan alınma “Çiçekler” adlı tablosu sergileniyor. Evet yanlış anlamadınız. ‘Bilge Koleksiyonu’ndan Çiçekler’ adlı serginin tek işi Şükriye Dikmen’in “Çiçekler” adlı çalışması. Yukarıda sorduğum soruyu kendimce cevaplamadan önce Collectorspace’den, Muhsin Bilge ve Şükriye Dikmen’den galerinin program yöneticiliğini yapan Özge Ersoy’un da yardımıyla bahsetmek istiyorum. Diğer sanat galerine nazaran farklı bir konseptle hareket eden Collectorspace kâr amacı gütmeyen bir sanat kurumu olarak faaliyetine 2011 yılında başlamış. Galerinin amacı özel koleksiyonları kamuya açmayı ve güncel sanat koleksiyonculuğu üzerine eleştirel tartışmaları desteklemek.
‘Sanatçı koleksiyonu daha ulaşılabilir bir hedef’
Şimdiye kadar 15 koleksiyonerle çalışan galeri son olarak 1990’lı yıllarla birlikte sanat koleksiyonculuğuna başlayan, koleksiyonundaki her sanatçının tüm dönemlerinden işler toplamaya özen gösteren Muhsin Bilge’nin ‘Bilge Koleksiyonu’ndan Çiçekler’ serisine ait koleksiyonundan Şükriye Dikmen imzalı “Çiçekler” adlı tablosunu sanatseverle buluşturuyor. Sanat galerisinin program yöneticiliğini üstlenen Özge Ersoy’a “Türkiye’de birçok koleksiyoner varken, neden Muhsin Bilge’nin koleksiyonundan bir esere yer verdiniz bu serginizde?” diye soruyorum. Ersoy gayet doyurucu bir açıklama yapıyor:
“Bilge Koleksiyonu’yla çalışmak istememizin ilk nedeni, aile koleksiyonun iki kuşak tarafından sahiplenilmesi ve bir sonraki kuşağın koleksiyonun geleceğini nasıl şekillendirebileceği sorusunu gündeme getirmesi. Gençlik yıllarından beri yüzüktaşları, bakır, savatlı işler gibi birçok farklı eserle koleksiyonlar oluşturan Muhsin Bilge (d. 1944, ö. 2014) 1990’lı yılların başında eşi Zeyno Bilge’nin de desteğiyle sanat koleksiyonculuğuna başlıyor. Türkiye’deki modern sanat tarihinin bir incelemesi olarak görülebilecek bu koleksiyon, zaman içinde Zeyno ve Muhsin Bilge’nin çocukları Aslı ve Ali Bilge tarafından da sahiplenilmiş. Envanter çalışmaları beraber yapılmış, koleksiyonunun gelişmesi için yapılan araştırmalar beraber yürütülmüş… Aslı ve Ali Bilge, Muhsin Bilge’nin vefatından sonra koleksiyonun nasıl muhafaza edileceğini ve geliştirileceğini tartışmaya devam ediyorlar. Biz öncelikle bu tartışmayı gündeme getirmek istedik. Bunun dışında Bilge Koleksiyonu’na baktığınızda 30-35 sanatçının işlerinin çok sayıda. Koleksiyonun bu sanatçılara dair derinlemesine bir seçki sunduğunu görüyoruz.
“Muhsin Bilge 2000’lerin başında verdiği bir röportajda sanat koleksiyoncusu olmanın, sanatın hikâyesini anlatmanın güç olduğunu, ancak ‘sanatçı koleksiyonu’ oluşturmanın daha ulaşılabilir bir hedef olduğunu söylüyordu. Bu sebeple kendisi koleksiyondaki her sanatçının tüm dönemlerinden işler toplamaya özen göstermiş. Bu işleri sanatçıların not defterleri, eskizleri ve yazışmaları ile bir araya getirmiş. Bu metot sanatçıların pratiğini anlamaya, belli bir coğrafyadaki sanat tarihinden bir kesiti sunmaya yönelik kayda değer bir çaba. Bilge’nin noter olarak çalışması ve koleksiyonuna kattığı işleri noterlik ofisinde sergilemesi, dolayısıyla koleksiyon için yarı kamusal bir teşhir alanı yaratması da tartışmak istediğimiz konular arasında.”
Soyutlamanın sınırında gezinen bir sanatçı
Muhsin Bilge’nin birçok ünlü sanatçının eserini koleksiyonunda ağırladığını biliyorum.“Sergide Şükriye Dikmen’in “Çiçekler” adlı eserine yer vermenizin nedeni nedir” diye soruyorum Özge’ye. “Şükriye Dikmen (d. 1918, ö. 2000) Muhsin Bilge’nin sanat koleksiyonuna dâhil ettiği ilk isim. Bilge, 1991’de bir Dikmen portresi aldıktan sanat konusunda derinlikli bir araştırma yapmaya karar vermiş. Dikmen, pratiği boyunca portre, manzara, natürmort vb. temsile dayalı formatlar kullanmış; yalın bir üslup seçerken daima soyutlamanın sınırlarını incelemiş ve kendine özgü görsel bir dil yaratmış. Dikmen Türkiye’deki sanat tarihi incelemelerinde bilinen, üzerine yazılan bir sanatçı ancak pratiği çoğu zaman yalnızca formalist okumalar üzerinden yorumlanmış. Bu tür bir soyutlama bugün nasıl yorumlanabilir ve böyle bir sanatçının aciliyetleri ne olabilir, sorusunu 2016’da dile getirmek istedik” diye cevaplıyor.
Bu çiçekler sonbaharda bir başka açıyor
Bu doyurucu yanıtların ardından Özge ile bir çiçeğe bakar gibi Dikmen’in ‘Çiçekler’ adlı tablosuna uzun uzun bakıyoruz. Bir resimde bir çiçek nasıl açar sorusu daha bir anlam buluyor bende. Bu çiçekler, sonbaharın son ayında, ‘gecelerin git gide gece’ olduğu bu günlerde bir başka açıyor. Koyu bir karanlıkta, renklerin yardımıyla yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyor… Düz, siyah bir zemin üstüne yerleştirilen farklı renkleri içinde barından soyut ve geometrik şekilleri andıran görüntüyle uzay boşluğunda salınıyor hissi uyandıran çiçekler, soyutlamanın nasıl da içinde sadeliği barındırabileceği izlenimini veriyor.
Havası, suyu, börtü böceği, ağacı, ormanı, kuşu ve insanıyla zor zamanlardan geçtiğimiz yeryüzünde Şükriye Dikmen’in ‘Çiçekler’i yanlış giden birçok şeyi düzeltircesine açıyor.