A password will be e-mailed to you.

18 Ocak’a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin konuğu olacak Tayfun Pirselimoğlu’nun “Tekerrür” adlı sergisine dair Zeliha Burtek’in yazısı…

fotoğraftaki şiddet, gözün merceğinde dönüp, durur

Karanlığın hikâyesini sordular. Nereden başlamış bu karanlık meseli? Kim karanlık demiş, karanlığı, karanlığa gömmüş. Gömülmek, karanlıklar içine neden? Karanlığın bir başkası için aydınlık olacağı akla gelmedi mi? Karanlık için öyküler, filmler, resimler yaparlar. Suçu nedir karanlığın; varlık-insanın günahlarının, suçlarının, korkularının, ayıplarının yeri olmak zorunda kalmış. Aydınlığın karşısına koymuşlar karanlığı, iyiliğin, beklentinin, başarının karşısına. Nedir karanlığın bu suçu? Karanlığa konuşma şansı verilmeden, varlık-insan kendi cezasının mekânına dönüştürmüş karanlığı: Cehennem görünümü içinde, cehennemin gölgelerini karanlık oluşturmuş. Cennet topraklarda, karanlık yer almadan, ışığın örtüsüne dönüştürülmüş.

Karanlıkta kimler yaşar? Karanlığın resmine bakmak istedik. Kırmızılı, grili, kahverengi göğün altında yaşamlar sürmekte. Bunlar tanıdık, üzerinde yazdığımız, bilimsel dil oluşturduğumuz, tarihsel alıntıların kaynağına yerleştirdiğimiz, yaratı sanatlarında kullandığımız yaşamlar. Kendi varlıkları içinde, kırmızı göğün altında iplerin ucunda salınmaktalar. İplerin ucuna asılı, rüzgârın yerine, ağırlığın etkisinde salınıp dururlar. Yaşamlar, varlık-insan için savaşın, kavganın, köleliğin, hükmetmenin ifadeleri olarak, kendi yaşamlarından uzaklaştırılmıştır. Varlık-insanın kendi savaşını anlatmak için yarattığı karanlığın içinde, aslında bilmek istemediği, uzaklarda tuttuğu, yapmak istediği, gizliden yaptığı, başka roller altında yaşadığı bir karanlık yaşam var. Karanlığa atfedilmiş anlatıların, renkli göğün altına yerleşmesi, bu yaşamlara doğru yayılan kötücül, tehlikeli, yok edici unsurları da uzaklaştırarak, rengin, çerçevenin içeriği, komşusu yapar. Resim yüzeyinde tanıdık yaşam sahnelerinin uzaklara gönderilen, uzaklarda tutulan varlığı, renkli zeminin üzerine yerleştirilen farklı bir malzeme aracılığıyla ikili anlatıma yerleştirilir. Bir tarafta anlatılan hikâyelerin varlık-insana tanıdık ilişkileri diğer tarafta asetat, cam üzerine çizilen imgeler aracılığıyla eleştirilen, yok edici, sömüren, çöküşe götüren ilişkiler.

Tayfun Pirselimoğlu, “Tekerrür” isimli sergisinde, malzeme olarak kullandığı, kâğıt, cam ve asetat, varlık-insanın sömürü arzusunun en uç örneklerini, hem otonom hem de güdümlü niteliğinin altını çizer. Çalışmalarda zemini oluşturan renk dokusunun, anlatının içeriğini şiddetlendirmesi yanında, anlatıyla arasında bir mesafeyi de koruması dikkat çekicidir. Resim yüzeyine ikincil bir mekân teşkil eden asetat, cam yüzeyi resim imgelerini, gerçek hikâyelerine yaklaştırdığı oranda uzaklaştırır. Figürleri oluşturan gergedan, timsah, asker, gaz maskeli asker ve ipler asetatın üzerinde, boşlukta uçuşurcasına, kendilerine mekân ararken, aslında her yerde, her an olabileceklerinin haberini verir. Burada anlatılan varlık-insanın hikâyelerinden, vazgeçemediği hikâyelerden biridir: Beni yöneteni ben de yönetirim.

Sanatçının çalışmalarında, asetat malzemenin titrek, parlak, kaygan yüzey hissi, imgelerin sert, bağımlı, ürkütücü anlatımıyla karşıtlık içindedir: Figürlerdeki çizgisel dil, çizgilerin sarmal yapısı, figürleri birbirleriyle ilişkili, bağlı oldukları iplerle aynı dokuda sunar. Hükmedenin kendi dokusuyla aynı hükmettiği, birlikte asıldıkları iplerle ortak anlatım dili içinde aynı kaderi, aynı tercihi paylaştıklarına işaret eder. Varlıklar arasındaki savaş, kendi bedeniyle ilişkisinde kullandığı gaz maskesinin yüzünde yarattığı etki, sertlik, bedenlerin çizimlerinde yumuşak hatların yerini alan sarmal çizgiler, varlıklar arasındaki ilişkide her zaman var olan sömürme, yok etme, hükmetme eylemlerinin, yalın renksiz asetat dokusunda yansıması, dünya toprağında yaşanan olaylarla ilişki noktasında, asetat gerisinde kullanılmış olan kâğıt. Kâğıdın renkli, dalgalı fırça sürüşleri, bir zamanlar yaşandı, şimdi yaşanıyor, gelecekte de yaşanacak mesajı, izleyiciyi çalışmalara yakınlaştırırken, güncel haberlerin gerçekliği içinde sıkışmış kalmış varlık-insanın zavallılığı, diğer taraftan vazgeçemediği sömürme, zulmetme dürtüsünün her yerde her zamanda olduğunu da hatırlatır.

Çalışmalara ilk bakışta, seçilen hayvan, varlık-insan tiplemeleri tanıdık duyguları yaşatırken, karanlık içinde yaşanacak hikâyelerin, varlık-insanın kendi korkuları içindeki dünyaya mekân oluşturacak bir karanlık dünya yarattığını akla getirir. Anlatılanların gerçekliğine yapılan vurgunun, seçilen farklı malzemelerle farklı mekânsal etki yaratması hem yaşamın içinde hem de varlık içinde yaşanan sahnelerle ilişkiye sokar izleyiciyi. Şiddetin, zülüm etmenin hikâye ve renk aracılığıyla anlatımı, vazgeçilemez varoluş içeriğinin, kendini masum, zorunlu nitelik içinde her yerde her zaman var olacağının vurgusuna çevirir. Kayığın üstünde gergedan yanında ayakta durur savaşçı, farklı bedensel ağırlıkta aynı manevi dünya içinde kayığı dengede tutar: Gergedanın vurucu darbeleri, savaşçının yok edici darbeleriyle aynıdır.

Sanatçı kıvrak bir düşünceyle çalışmalarda yarattığı iki farklı yüzeyle, kurgu içeriğinin gerçek içerik olduğunun altını çizer. Resimsel ifadenin merkezindeki yok etme, hükmetme, birer gazete kupürünün iletisi içindeki şiddeti anımsatabilir. Fonda yer alan renkli ifadenin derinlerden, figürlerin içeriğine zemin, mekân oluşturması, eleştirilen yaşam anlarındaki gerçekliğin ağırlığını koyu rengin içine yerleştirerek, karanlık içinde hikâye etmenin, karanlığın varoluşunun özü olduğunu düşündürebilir. Karanlığı, varlık-insan yarattı, kendi bencil duygularına aradığı mekânı, dünyayı karanlığın içinde buldu. Karanlığın içeriği, ışığın yokluğunda değil, varlık-insanın sarsıcı gerçekliğinde ortaya çıkar. Sanatsal dilin tarihi içinde, aydınlıkla ilişkisinde, yakın anlatımlarla ele alınan karanlık, koyu olanın etkisi, Pirselimoğlu’nda, düşünsel olarak, kötü yaşam ilişkilerinin mekânına dönüşür. Burada ışığın, güneşin bahsi geçmez. Açık fon anlatımında, açık renk seçilen hayvan, varlık-insanla aynı anlatım dili, aynı eylem pratiği içinde verilerek, aydınlığın, açıklığın etkisi yüzeyde yaşatılır. Ne zaman ki hayvan, varlık-insan kendi dehşetini yaşıyor, yaşatıyor, karanlığın mekânı ortaya çıkıyor, ne zaman ki bu iki varlığın kendi kötücül duyguları ortaya çıkıyor karanlık da varlık kazanıyor. Renkli kâğıt yüzeyin, ikinci yüzey olan asetat, camdan ayrı oluşu, yok etmenin varlığın özünde olduğu, her zaman tekrarlayacağını hatırlatabilir. Sanatçının kendi renk seçimi, sürüşü, figürlerin gerçekliği yanında hem iyimser hem kötümserdir. İyimser, çalışmalardaki içeriğin varlık-insan tarafından düzeltilebileceği, kötümser aynı içeriğin daha hızlı, yoğunluklu devam edeceğidir.

Tayfun Pirselimoğlu’nun sergisi, 18 Ocak’a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:29:53