Boğaziçi Film Festivali’nin bu yıl üçüncü yılı ve bu yıl bir yenilik var festivalde.
Ogün Şanlıer: Boğaziçi Film Festivali’nde ilk kez uzun metraj filmlere yer veriyoruz. Geçtiğimiz iki yol boyunca sadece kısa metraj filmlere yer vermiştik ve ödüllerimizi bu kategoride dağıtmıştık. Bu sene cesur bir karar aldık; uzun metrajı ekledik, seçkimize dahil ettik ve uzun metraj yarışmaları açtık. Bizim için oldukça heyecan verici bir süreç bu. Çünkü ilk defa uzun metrajları yarıştırıyor olacağız ve yine ilk defa uzun metraj film yapımcılarını, yönetmenlerini ağırlıyor olacağız. Bu yenilikle birlikte İstanbul’un yeni bir Uluslararası Film Festivali kazandığını söylebilirim artık.
Peki, yeni bir festival olduğunuz için ilk iki senenin de nasıl geçtiğini sormak istiyorum. Gerek katılımcı gerekse izleyiciyi anlamında beklediğiniz katılımı aldınız mı?
O.Ş: Tabii ki aldık. Özellikle ilk senemize oranla geçen yıl festival çok büyüdü. 15 gün sürmüştü geçen seneki festival, dolu dolu geçmişti. Gösterimler, atölyeler, söyleşilerle… Uluslararası konuklarımız da vardı. Hollywood’un ünlü oyuncu koçu Ivana Chubbuck gelmişti, oyuncularımıza eğitimler verdi. Kapanış gecemiz de muhteşemdi. Bütün uluslararası konuklarımız çok memnun kaldılar. Gerek İstanbul’da olmaktan gerekse festivalimize katılmaktan son derece etkilendiklerini belirttiler. Festivalden sonra sevindirici bir gelişme daha yaşadık. Kısa film kategorisinde bizim festivalimizde ödül kazanan Butter Lamp Oscar ödüllerinde de seçkiye girdi.
Bu sene de Susan Batson’ı konuk ediyorsunuz oyuncu koçu olarak…
O.Ş: Kendisi Tom Cruise, Nicole Kidman ve Liv Tyler gibi pek Hollywood yıldızının oyuncu koçluğunu yapmış bir isim. Festivalimiz kapsamında 20-25 Kasım tarihleri arasında The Marmara Pera’da oyunculuk eğitimi verecek. Çok fazla ilgi var bu etkinliğimize.
Sadece profesyonel oyuncalara mı verecek eğitim yoksa amatör oyuncalar da katılabilecek mi?
O.Ş: Her ikisi de olacak. İki tip eğitim programı oluşturduk. Biri sadece profesyonel oyuncuların katılımıyla gerçekleşecek, diğeri ise amatör oyunculara yönelik olacak. Şu anda sınırlarımızı da aşmış durumdayız aslında. Susan Batson, bizden normalde 20’şer kişilik eğitimler organize etmemizi istemişti fakat yoğun bir ilgi var. Bu yüzden kendisinden rica edeceğiz kontenjanları 30 kişiye çıkarmak için, umarız kabul eder.
Atölye ve panellerden de bahsedelim. Programınızı incelediğimde şunu fark ettim; sanki bir film yapımının her ayağı için bir atölye ya da panel tasarlamışsınız. Yapımcılığa dair de bir şeyler var, kurguya da, senaryoya da…
O.Ş: Aynen öyle. Buradaki çıkış noktamız aslında İstanbul Medya Akademisi’ndeki eğitim faaliyetlerini festival kapsamında yer alacak bir bölüme dönüştürmekti. Çünkü akademide bizim senaryo eğitimlerimiz, yönetmenlik eğitimlerimiz, kurgu eğitimlerimiz var. Festivali de tüm bu eğitimleri dışarı taşımak için bir fırsat olarak gördük. Akademiyle sınır kalmayalım, bu eğitimleri dışarıya da taşıyalım dedik. Herkese açılsın, herkes faydalansın istedik. Festival kapsamındaki bu eğitimlere katılacak olanlara şöyle bir sürprizimiz var; toplamda 14 eğitimimizden 7 tanesine katılan arkadaşlarımıza İstanbul Medya Akademisi katılım sertifikası vereceğiz.
Laf hazır İstanbul Medya Akademisi’nden açılmışken; siz aslında kısa filmlere yapım desteği de veriyorsunuz, parlak bulduğunuz kısa film senaryolarına bütçe sağlıyorsunuz. Bu süreci biraz anlatır mısınız?
O.Ş: Benim çok önem verdiğim bir proje bu. Biz İstanbul Medya Akademisi bünyesinde yürütüyoruz bu süreci. Kısa film senaryosu olan, "benim bir film fikrim var" diyen arkadaşların bize göndermiş oldukları senaryolarını değerlendiriyoruz. İstanbul Medya Akademisi’ndeki eğitmen arkadaşlarımızdan oluşan ve işini iyi bilen bir jürimiz var. Onlar bakıyorlar, çekime hazır olarak gördükleri ve potansiyeli olduğunu düşündükleri projeleri seçiyorlar. Bu projelere TRT ile birlikte oluşturduğumuz yapım destek fonundan 5 bin TL’lik bir bütçe desteği sağlanıyor. Fakat süreç burada da sonlanmıyor. Genç sinemacı arkadaşlarımız kısa filmlerini çektikten sonra bize getiriyorlar. Biz onları TRT Okul’da yayınlanan Kısa Film Akademisi adlı bir programa çıkarıyoruz ve orada filmlerini gösterip üzerine konuşuyoruz. Sıfırdan, sadece bir film fikriyle gelip bütün bir yapım sürecinden geçmiş oluyor bu sayede genç sinemacılar. Yararlı buluyorum ben bunu.
Gerek teknik gerekse içerik açısından değerlendirdiğinizde Türkiye’deki kısa filmleri nasıl buluyorsunuz?
O.Ş: Sinema filmi üretiminin başlangıç noktasının kısa film olduğunu düşünüyoruz biz. Dolayısıyla zaten bahsettiğimiz yapım destek fonlarına önem vermemiz, bu alandaki üretimi desteklememizin sebebi bu. Ne kadar çok kısa film çeken genç yönetmenimiz olursa, bunlar bir sonraki aşamada uzun metraja doğru adım atacaklardır. Bu iş kısa film üretimiyle başlıyor yani! Yalnız şunu da eklemek istiyorum; üniversitelerimizin çoğunun iletişim fakültelerinde okuyan arkadaşlarımız ne kameraya ne de kurgu masasına dokunmadan mezun oluyorlar okudukları okullardan. Halbuki bu işin önemli bir parçası teknik ekipman. O olmadan olmuyor, kağıt üzerinde kalıyor fikriniz. Biz de bu gerekçeyle özellikle İstanbul Medya Akademisi’ndeki gençlere sunabildiğimiz kadar fazla teknik imkan sunmayı vazife edindik kendimize.
İstanbul’da düzenlenen pek çok film festivali var. Bir yandan İstanbul Film Festivali, !F İstanbul gibi büyük festivaller var. Öte yandan pek çoğu tematik olan butik festivaller de var. Boğaziçi Film Festivali bunlar arasında nerede duruyor? Kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
O.Ş: Bizim konumlanmak istediğimiz alan aslında herkese açık bir festival yaratmak. Buna karşın yine de etik, estetik, teknik dediğimiz bir şablona önem veriyoruz. Bunun üzerine çok fazla konuşabiliriz ama kısaca şunu söyleyebilirim; kendi festivalimizin bir çerçevesi var. Açıkçası her filmi de gösteririz diyemeyiz. Yani etik, estetik, teknik dediğimiz kriterlerimize uyup uymadığına bakıyoruz filmlerin. Kendimizi konumlandırdığımız yer tam burası.
Peki, biraz açmanız mümkün mü bu etik, estetik, teknik kavramını?
O.Ş: Bu kısımda şunu söyleyebilirim; etikten kastımız bizim etiğimizdir. Burası Türkiye, İstanbul ve bizim kendimize ait bir medeniyet algımız var. Bu medeniyet algısına uygun bir etik ve ahlakla üretilmiş filmlere yer veriyoruz biz seçkimizde. Aslına bakarsanız estetik ve teknikten ayrı burada bizim için en ayırt edici kavram: etik. Bizi diğer festivallerden ayrıştıran kavram bu.
Basın bülteninizi okuduğumda genel sanat yönetmeniniz Kamil Koç’un bir açıklaması dikkatimi çekti. Kamil Bey, dünya sinema literatüründe "Türk sineması" diye bir kavram yok demiş. Katılıyor musunuz bu açıklamaya?
O.Ş: Şimdi bazı konularda gerçekçi olmak lazım. Çünkü her konuyla ilgili kolaylıkla kendimizi kandırabiliriz. Dünya sinema literatüründe Türkiye’nin yeri vardır demek kolay. İsterseniz bunu söylersiniz ama kendinizi kandırmış olursunuz. Gerçekçi olalım. Şu an ne var? Türk dizileri var. Dünyada ön planda olanlar o projeler, sinemamız değil. Bir ekol değil bizim sinemamız. Bir Güney Kore sineması değiliz henüz. O anlamda ele alınması gerekiyor bu açıklamanın. Gerçekleri de kabullenmemiz gerekiyor maalesef. Kabullenip bunu değiştirmek için bir an önce işe koyulmak gerekiyor.
Festivalin bu seneki jüri üyelerini de merak ediyorum. Kimler var bu yıl?
O.Ş: Jürilerimizle ilgili bilgiyi Genel Sanat Yönetmeni Yardımcımız Emrah Bey’den alalım. Çünkü o daha ayrıntılı değinecektir bu konuya.
Elbette, Emrah Bey sizinle devam edelim o zaman. Kimler var bu yıl?
Emrah Kılıç: Uluslararası Uzun Metraj jürimizde bu sene beş önemli isim var. Bunlardan ilki Borislav Chouchkov. Kendisi henüz genç yaşta şirketler kurmuş, alanında deneyimli önemli bir Bulgar film yapımcısı. Onun dışında Corinna Dastner var; Hollanda Film Festivali’ni düzenleyen isim. Bizim gibi bir festivalci kendisi, bu konudaki tecrübesine güvendiğimiz için dahil ettik Dastner’i jüri üyelerimiz arasına. Yönetmen Mahmut Fazıl Çoşkun’u ise ilk filmi Uzak İhtimal ve 2013 yılında çektiği Yozgat Blues filmleriyle iyi tanıyoruz zaten. Bir diğer jüri üyemiz ise Sascha Ley; disiplinlerarası alanda üretim yapan bir sanatçı. Biz onu oyuncu kimliğiyle festivalimize davet ettik. Onun dışında son olarak Siddiq Barmak da var jüri üyelerimiz arasında. Afganistan doğumlu bir yönetmen. Kültürel olarak bize yakın. Onu da özellikle bir sanat sineması yönetmeni olarak davet ettik ve konumlandırdık.
O zaman son bir soruyla bitirelim söyleşimizi. İlk senelerdeki jüri üyelerinizi hatırlıyorum. Ağırlıklı olarak ulusal jüriler oluşturmuştunuz. Fakat gördüğüm kadarıyla bu sene durum farklı. Çünkü tam anlamıyla uluslararası bir jüri var burada. Bu değişimin sebebi nedir?
E.K: Evet, öyle olması gerekiyordu da zaten. Festival denilen bir organizyonu yaptığınız zaman, bir uluslararası festivalin nasıl olması gerektiği konusunda kıstaslar var artık günümüzde. Mesela 5 jüri üyeniz varsa bunlardan 3’ü yabancı olmalı gibi pek çok norm var. Tüm bunlar uluslarası alanda, festival komünitesi içinde, festival dünyasında sayılan, takip edilen bir festivale dönüşmeniz için dikkate almanız gereken noktalar. Bu sebeple biz de bu konuda artık biraz seçici olmaya başladık. Biz uluslararası bir festivaliz ve bundan sonra da buna göre hareket edeceğiz.