Polonya’daki GAAB sanat fuarının CEO’su Denis Belkevich, sanatatak.com’a özel Contemporary İstanbul 2016’yı değerlendirdi:
Bütün uluslararası sanat fuarları, gelişimleri sırasında beş farklı aşamadan geçerler:
- Bir: eylemden çok konuşma vardır.
- İki: paradan çok eylem vardır.
- Üç: galerilerden çok sponsorlar vardır.
- Dört: koleksiyonerlerden çok galeriler vardır. Ve son aşama, en üst düzey: sanat fuarı, UBS tarafından başarılı bir biçimde satın alınır.
Bu sene Cİ’de görmüş olduklarıma göre söyleyebilirim ki, fuar, UBS himayesini kazanmaya en yakın adaylardan. Galerilerin bu sonbahardaki standlarının, koleksiyonerlerin ve sponsorların nitelikleri neredeyse birbirinin aynı olmasına rağmen üstelik…
Peki bu aynılık ne anlama geliyor?
Her şeyden önce, bölgenin politik dengesizliğini hesaba katmalıyız. Türkiye 2016 yılı içinde iki gergin olay yaşadı ve sanat pazarının içindekiler bunun kaçınılmaz yansımalarını öngördü.
Bedava şampanyaların oluk oluk aktığı gece kulübü etkinlikleri
Örneğin, sadece 70 galeriyi (2015’te 102’ydi) bir araya getirmiş olsa da sanat fuarı İstanbul Kongre Merkezi’ndeki her zamanki mekanında açılabildi. Ziyaretçi sayısı arttı: 2015’te 82000 kişi ziyaret ederken 2016’da 90000 kişi ziyaret etti. Bunun nedeni izleyiciyle birlikte yapılmış sıra dışı çalışmaydı. Bu çalışma tanıtım araçlarını (yıl boyunca diğer sanat fuarlarında yapılan 12 Cİ sunumu), cazibe yaratan araçları (VIP müşteriler ve ortaklar için daha fazla parasız otel ve uçuş hizmetleri) ve eğlendirici araçları (resepsiyonlar, sergiler ve bedava şampanyaların oluk oluk aktığı gece kulübü etkinlikleri, vb.) içeriyordu.
Bununla da kalmadı: Cİ sanat fuarı, yeni bir proje başlattı, koleksiyonerlerin hikayeleri. Tüm stand, 60 özel çağdaş sanat koleksiyonundan getirilen sanat eserlerine ayrıldı. (Her ne kadar bu standın en uzak stand oluşu bazı koleksiyonerleri biraz kırmış olsa da…)
Fuarın kurucusu Ali Güreli’nin bir söyleşisinde ifade etmiş olduğu gibi, “Contemporary İstanbul, koleksiyonerlerin ihtiyaçlarına giderek daha fazla yöneliyor.”
Gösterilen sanat oldukça gösterişsizdi
Cİ-16’nın (ve ondan önceki fuarların) bahsedilmesi gerekebilecek iyi özellikleri arasında İstanbul şehrini özel bir organizasyon şehri olarak konumlandırması yatıyor. Pazarlama raporları düzenli bir koleksiyonerin yılda 5-6 ana ve 3-4 tane de onun ilgilendiği sanat alanını temsil eden amacına uygun sanat fuarını ziyaret ettiğini söylüyor. Dolayısıyla Artsy’e göre, şu anda hala hizmet vermekte olan 350 sanat fuarı arasında en çok ilgiyi görenler muhteşem bir gece klübü programının yanı sıra çekici bir varış noktasına sahip olması. İstanbul kesinlikle böylesi bir büyüleyici tinsel bir yerdir ve fuara ek olarak doğal bir tanıtım kampanyası sağlar.
Öte yandan temsili olarak, bugünün koleksiyonerlerinin ihtiyacı toplamanın kendisinden çok kurulan ilişki ağlarıdır ki ci fuarı bunu layıkıyla başarmıştır.
Lakin Cİ’de sergilenen sanat yani içeriğe gelince… Maalesef oldukça gösterişsizdi: Hiçbir yeni keşif yoktu, 2010’ların başlangıcından bu yana kanıksadığımız her zamanki ve her zamanki resimler… Şehirde olup biten siyasi gerileme rağmen fuara gelmekten korkmayan cesur ziyaretçilere karşılık değişen Dünya’da yeni olanı göstermekten korkan galeriler…
Parantez açmam gerekirse…
İki favorim: Ahmet Sarı ve Banu Çolak
İki sanatçıya hayran oldum: CEP Galeri tarafından temsil edilen Ahmet Sarı –geleneksel mürekkep boyama tekniği ile Francis Bacon’dan ilham alan figüratif sanatın canlı, ışıl ışıl birlikteliği- ve Banu Çolak, REM Sanat Mekanı –güzel sanatlar ve uygulamanın çok katmanlı bileşimi, ayrıca geleneksel sembolik arkaplan…
Cİ’16 için tehlike çanları neden çalıyor?
Ali Güreli’nin konuşmasına dönecek olursam… Güreli konuşmasında diğer fuarları deneyim paylaşımı konusunda çabaları birleştirmenin yanısıra galerileri ve koleksiyoncuları da değiş tokuş etmek konusunda cesaretlendirdi. Bu çalkantılı bir sanat pazarı için iyi bir fikir olsa da basiretsiz işbirlikleri konusunda hassas olmak gerekir: örnek vermek gerekirse, eğer ci ile orta sınıf Avrupa sanat fuarları birleştirilecek olursa, İstanbul koleksiyoner akınına uğrayacaktır ama ci koleksiyonerlerini, Art Basel ile paylaşırsanız, bu koleksiyonerler Basel’e gelir. Dolayısıyla Bay Güreli’nin fikrini sürdürecek olursak, bu değiş tokuş hatasız olmalı –yani Avrupalı ve Ortadoğulu koleksiyonerlerin sağlam bir veritabanını oluşturmak, eşit muamele ile en iyi 5 fuardan bahsetmeyi olanaklı kılacaktır.
Bu yıl sponsorların standlarının ve galerilerin nicelikleri neredeyse birbirine eşit olması eminim bazıi ziyaretçiler için rahatsız edici olabilir, ama ortaya çıkan, bu koşullarda kabul edilebilir.
Gerçekten tehlike sinyalleri veren şey bana kalırsa ana uluslararası sanat fuarı ortaklarının yokluğu. Davidoff, Ruinart ya da Netjets gibi üst sınıf organizasyonların geleneksel ortakları…
Umarız Contemporary İstanbul’un on ikincisi onlara sürdürülebilir ve çekici gelir ve gün gelir UBS de Cİ’yi satın alır.