"Bir arayış içinde İtalyan Sineması. Açık ve samimi bir arayış bu. Anlatacak güzel hikâyelerin, yeni bir sinema dilinin ve belki genç Fellini’lerin, Antonioni’lerin arandığı güzel bir yolculuk. Bu yüzden de hiç olmadığı kadar ilgi çekici aslında!"
İtalyan Sineması’nın Fellini, Antonioni ya da De Sica gibi yönetmenler sayesinde bir zamanlar dünya sinemasına yön veren bir sinema olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün ise aynı sinemanın, eski günlerini mumla aradığının ve uzun zamandır özlediğimiz tadına ulaşamadığının da hepimiz farkındayız.
Bir arayış içinde İtalyan Sineması. Açık ve samimi bir arayış bu. Anlatacak güzel hikâyelerin, yeni bir sinema dilinin ve belki genç Fellini’lerin, Antonioni’lerin arandığı güzel bir yolculuk. Bu yüzden de hiç olmadığı kadar ilgi çekici aslında! Çünkü bir ülke sinemasının yaşadığı değişime güncel biçimde tanıklık etme imkânı, sinemaseverler için hazine değerinde. Yeni yönetmenleri henüz isimleri ortalıkta sıkça anılmazken keşfetme, ana akım izleyicinin haberi bile olmadığı sürpriz filmleri izleyebilme şansı var elimizde. Tam da bu sebeple bu hafta dördüncü kez düzenlenecek olan İtalyan Sinemasıyla Buluşma etkinliği biz sinemaseverler için ayrıca önemli.
Maalesef çoğu vizyonumuza hiç konuk olmayacak filmlerden oluşan bir seçkisi var etkinliğin. Seçkide ilk göze çarpan film ise, bu yılın David di Donatello ödüllerinde adından sıkça söz ettiren Yaşasın Özgürlük [Viva La Liberta]. Yönetmen Roberto Ando’nun politikanın “blöfçü” tavrını sinemanın “mış” gibi yapan tavrıyla buluşturmayı deneyen filmi, izlemesi oldukça keyifli bir ikiz kardeşler hikayesi anlatıyor.
Şu tipik, “ikiz kardeşler yer değiştirirse” öyküsünü bilirsiniz. Birbirine taban tabana zıt, ikiz kardeşler bir şekilde yer değiştirmek durumunda kalır ve içine düştükleri durumlar/ortamlar yüzünden ortaya izlemesi oldukça gülünç anlar çıkar. İşte Yaşasın Özgürlük tam da bu bildiğimiz hikâyelerin bir yenisi anlatıyor bizlere. Fakat filmin en önemli özelliği de burada çıkıyor ortaya. Yaşasın Özgürlük, bize anlattığı hikâyenin tanıdık olduğunun farkında. Üstelik hikâyede yer alan zıt durumlar ortaya komik anlar çıkarsa da aslında anlattığı öykünün özünde hüzünlü olduğunu savunan bir yapıya sahip. Enrico ve Giovanni’nin hikâyesinde, özellikle karakterlerin geçmiş öyküleriyle vurgulanan bir gerçek var ortada. Film, aynı zevklere ve hayallere sahip olunan bu “ikizlik” durumunun, aslında ağır bir yük olduğunu söylüyor ve yaşananları komedi olarak görmenin bir tercih olduğunun altını çiziyor. Bu da Yaşasın Özgürlük’ü tanıdık öyküye yeni bir yorum getirmesi açısından son derece değerli kılıyor.
Filmin, hikâyesini anlatmak için kendine politika ve sinema dünyasını seçmesi tercihi de ayrıca yerinde tabi. Bir “yer değiştirme” öyküsünü, politikanın sahteliği ve sinemanın canlandırmacılığı üzerinden inşa etme fikri gerçekten müthiş. “Yer değiştirme”nin doğasında “mış” gibi yapmanın olduğu ve her iki uzmanlık/meslek grubunun da temel prensibinin bu “mış” gibi yapmayı kullanarak gerçeği yeniden yorumlamak olduğunun altını çizen film, belki de sadece bu saptamasıyla bile sabun köpüğü kıvamındaki benzerlerinden ayrılabilir. Burada durumun vehametini saptayan filmin en önemli repliğini bu “yer değiştirme” işini tezgâhlayan Bottini karakteri söylüyor zaten! “Bir şey itiraf etmeliyim” diyor, politikacı kardeşinin yerine geçen çatlak profesörümüze. “Senin gibi birine oyumu verebilirdim.”
Sonuçta, içinde Fellini’yi bile görme şansına eriştiğimiz, açık uçlu finaliyle bize “gülümseyen”, harikulade bir film var karşımızda. İtalyan Sinemasıyla Buluşma etkinliği kapsamında önümüzdeki hafta boyunca devam edecek gösterimlerde izleyeceğimiz diğer filmler de gerçekten Yaşasın Özgürlük gibiyse, bizi şahane bir seçki bekliyor demektir. İtalyan Sineması’nın altın çağını özlüyor olabiliriz ama bu da bir başka İtalyan Sineması işte! İtalya’da neler olup bitiyor diye bir bakmakta yarar var derim.
4. İtalyan Sinemasıyla Buluşma etkinliği 29 Kasım – 05 Aralık tarihleri arasında Beyoğlu Cine Majestic Sinemasında!