Abbas Akhavan’ın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olan ve Abaseh Mirvali’nin küratörlüğünü üstlendiği serginin son 10 günü. Sergi, 11 Mayıs 2013 tarihine dek Galeri Manâ’da olacak.
Galeri Manâ’nın hemen girişine asılmış, tavandan yere kadar uzanan çiçek desenleriyle kaplı kumaşı aralayıp içeriye adımınızı attığınızda, oldukça büyük bir evin duldasında kalmış sessiz ve serin bir avluya girmiş gibi oluyorsunuz.
Sanki size ait olmayan; ama sakinleri de orada bulunmayan bir mekânın içinde biraz tedirgin, biraz da meraklı bir biçimde ilerlerken, dikkatinizi ilk çeken mekânın içinde, tavana dek yükselen sekiz sütunun düşeyliğiyle karşıtlık oluşturacak biçimde onların arasına yerleştirilmiş havuz oluyor. Havuza doğru sessizce yürürken, meraklı bir şekilde etrafınıza bakıyor ve duvarlara gerilmiş iplere asılı bazıları oldukça büyük, bazılarıysa görece daha küçük boyutlarda, çeşitli renk ve desenlerde, kuruması beklenen çarşafları anımsatan kumaş parçalarını görüyorsunuz.
Mekânın geniş pencerelerinin önüne asılmış olan kumaşlar, tıpkı birer perde gibi işlev görerek, hem içerinin dışarından görünmesine hem de gün ışığının içeri sızmasına engel oluyor. Pencerelerin tam karşısında uzanan duvar boyunca asılmış olan kumaşlarsa, zeminin altında da devam ediyormuşçasına, zemine sabitlenmiş.
Havuza geldiğinizde, havuz tabanının dört parça aynayla kaplandığını ve bu aynaların, nereden düştüğünü bir türlü tespit edemediğiniz bir damlanın havuz yüzeyinde oluşturduğu halkaları tavana yansıttığını fark ediyorsunuz. Gerek havuza düşen damlanın oluşturduğu halkaların hipnotize edici etkisi, gerek damlanın nereden düştüğünü tespit edebilme yönündeki çabanız, gerekse de mekânın tavanına yansıya görüntüler, havuzun başından ayrılmanıza bir türlü izin vermiyor. Havuzun biraz ilerisindeyse içleri dolu çuvallar görüyorsunuz. Çuvalların yakınındaki pencereyi perde gibi örten ve genellikle inşaat çalışmalarında kullanılan mavi renkli kumaş, çuvalla oluşturduğu ikiliyle mekân içinde, bir hafriyat sürecinin öncesine ya da sonrasına göndermede bulunan ayrı bir alan oluşturuyor.
Sanatçı Abbas Akhavan, Galeri Manâ’nın giriş katına özgü hazırlamış olduğu “Bir bahçenin çeşitlemeleri” [Variations of a garden] adlı yerleştirmesinde, bir yandan içerisi/dışarısı, özel/kamusal gibi ayrımları sorgulamaya açarken; diğer yandan galeri mekânını evcilleştirme yoluyla izleyiciyi, hem galeri mekânı hem de evcilleştirme süreci üzerine düşünmeye itiyor. Ancak sanatçının kendi adını taşıyan sergi, yalnızca bu yerleştirmeden ibaret değil. Akhavan’ın son dönemde yaptığı çalışmaları içeren bir seçki de Galeri Manâ’nın birinci katında sergileniyor. Bu seçkideki “Toprak/Masa” [Dirt/Table] adlı yerleştirme, serginin mutlaka görülmesi gereken yapıtları arasında yer alıyor.
Tahran’da doğan; ancak 1992 yılından beri Toronto’da yaşayan sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olan ve Abaseh Mirvali’nin küratörlüğünü üstlendiği sergi, 11 Mayıs 2013 tarihine dek Galeri Manâ’da olacak.
“Abbas Akhavan” Sergisi’ne ilişkin olarak üzerinde durmadan geçemeyeceğim diğer bir ayrıntı da gerek tasarımıyla, gerekse içinde yer alan ve Akhavan’ın arkadaşı Sara Mameni kaleme aldığı çarpıcı metinle beni çok etkileyen sergi kataloğu. Yeraltı Buz Çukuru [The Subterranean Ice Pit] adlı metin, Akhavan’ın sergisinden bağımsız bir metin olsa da sergiye kaçınılmaz olarak bir bağlam oluşturuyor.
Sara Mameni, 1960’ların sonlarına ait bir buzdolabı reklamından yola çıkarak, Şah’ın devrilmesi ve Humeyni’nin gelişiyle birlikte İran’da yaşanan dönüşüm sürecini “soğutma, serin yerde tutma” gibi metaforlar eşliğinde, buzdolabının İran’daki tarihi üzerinden okuyor. Nitekim Mameni’nin etkileyici metninin adı da “buzdolabı” sözcüğünün Farsçadaki birebir anlamı olan “buz çukuru”ndan geliyor.
Mameni’nin mutlaka okumanızı önerdiğim yazısından, sergi için de –kaçınılmaz olarak– bir bağlam sunduğunu düşündüğüm, çarpıcı bir bölüm:
“Şah dönemindeki Batılılaşma göze görünüyordu. Humeyni dönemindeki Batılılaşma ise gizliydi. Ne tüketim düşkünlüğü, ne de kadın bedeninin modernite simgesi olarak kullanılma alışkanlığı devrimden sonra İranosferi terk etti. Çarşaf giyme zorunluluğu İran kumaş tüccarlarının başına gelen en iyi şeydi, artık mini etek üretimi için kısa kumaş parçaları değil, kadın bedeninin her parçasını kat kat sarmalayacak rulo rulo kumaş satıyorlardı. Erkekler de kumaşı fetişize ettiler. Bedenin her uzvu kumaşlarla sarınır hale geldi. Yeşil bez. Siyah bez. Kahverengi bez. Beyaz bez. Her yerden bunlar sarkıyor, modernist mimari böylece postmodern bir manifestoya dönüşüyordu.”
“Abbas Akhavan” Sergisi’ne gittiğinizde kataloğu edinip, Sara Mameni’nin yazısını okuma ve Caravaggio’nun “İsa’nın Mezara Konuluşu” adlı resmiyle Humeyni’nin cenaze törenine ait bir kare arasındaki paralelliğe tanıklık etme fırsatını kaçırmamanızı diliyorum.
Görsel 1: Abbas Akhavan – “Bir bahçenin çeşitlemeleri” [Variations of a garden] (2013)
Görsel 2: Abbas Akhavan – “Bir bahçenin çeşitlemeleri” [Variations of a garden] (2013)
Görsel 3: Abbas Akhavan – “Toprak/Masa” [Dirt/Table] (2005-2013)