A password will be e-mailed to you.

Marmara Belediyeler Birliği ve Şehir Politikaları Merkezi’nin düzenlemiş olduğu "Bilge Mimar Turgut Cansever Sempozyumu", Doğu Batı çelişkisinin fazlasıyla egemen olduğu toplam üç oturumla hayli kalabalık geçti. 

 

"…dünyada kültürel çeşitlilik kaçınılmaz. farklı tarih ve kültürel kökenlerden gelen toplumlar farklı yaklaşımlara sahip. ama insanın vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. dünyaya en büyük müdahale yapılarla olduğuna göre mimarların görevi dünyayı güzelleştirmek. amaçların berrak bir şekilde belirtildiği çağlar kayboldu, ahlaki amaçlar unutuldu. bizden sonra yaşayacak insanların da dünya üzerinde hakkı var. basit konfor ve menfaat meselelerimizle gelecek nesilleri bu haklardan mahrum ediyoruz. esas takıldığımız fikrî ve manevi engeller. kuleler insanlığın içine düştüğü gurur, para gibi yanılgıların ürünü…



Turgut Cansever


 

Sempozyumun açılış konuşmasını yapan MBB Genel Sekreteri Cemil Arslan “Cansever, yapabilme kudretine sahip olup iyi işler yapamayanlar ile işlerini iyi yapamayanlar için bir vicdan sızısıdır” dedi. 

Marmara Belediyeler Birliği Kurucu Başkanı Ahmet Enön, gençlere Türkiye’deki siyasetin sosyal hayatın önüne geçmesine izin vermeyin uyarısı yaparak ileriki dönemde Türkiye’nin yaşayacağı en büyük sorunun su sorunu olacağı söyledikten sonra Marmara Denizi kıyılarına kurulmaya çalışan termik santraller için “çılgınlıktır bu” dedi.

İlk oturumda Turgut Cansever’in düşünce dünyasını anlatmaya çalışan konuşmacılardan yazar Beşir Ayvazoğlu, Turgut Cansever’in sanat tarihi alanında ilk doktora tezinin sahibi olduğunu hatırlatarak Cansever’e göre sanatın asıl vazifesinin dünyayı güzelleştirmek olduğunu, mimarın estetiğini ve sanatını bu doğrultuda hayata geçirdiğinden bahsetti. Cansever’in alternatif bir “tutumlu kent projesi”ne dikkat çekerek bu projenın arka planını Osmanlı kültürünün ve yaşama pratiğinin oluşturduğunu aktardı.

Ayvazoğlu: “Kurban kesmeyi, insanı insan olarak kurtarmak için yapılacak fedakarlığın sembolu olarak gören Cansever insanların güzel ve sağlıklı yaşaması için modern hayatın kolaylılıklarının kurban edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Otomobiller ve yarattıkları türlü kirlilik gibi.”

Onun ardından konuşan yazar Mustafa Armağan ise Turgut Cansever Dünyasında Kubbeyi Yere Koymamak başlıklı konuşmasında Cansever’in mimaride tevhid anlayışını benimsediğine vurgu yaparak İslam mimarisinin bir bütünlük halinde olması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Armağan ayrıca yıllar önce Cansever’in bir söyleşide Kant’ın “Bir filozofu önemli kılan şey, doğru cevap vermesi değil, doğru soruları sormasıdır” cümlesine naziresini hatırlattı;

”Batı ne kadar doğru sorular soruyor? Önemli olan bu.”

Sonraki konuşmacı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Murat Şentürk ise Batı’nın gösterişçi kent anlayışının ve gayri insani yapılarının gitgide arttığı marka kentlere vurgu yaparak kentin piyasanın bir unsuru haline getirilmeye çalışıldığından bahsetti.

İnsanın sadece maddi çıkarlarına odaklanmayan aynı zamanda dini, sosyal, kültürel ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran bir kent anlayışının benimsenmesi gerekliliğini açıkladı.

İkinci oturum Cumhuriyet Dönemi Mimarisinde Turgut Cansever başlığını taşımaktaydı. İlk konuşmacı MSGSÜ Öğretim Görevlisi Aykut Köksal mimarlığın Cumhuriyet’teki seyrine göz atarak Cumhuriyet’in ilk zamanlarında dışa açık bir siyaset izlenirken bu dönemde içe kapanmacı resmi ideolojinin mimarlığı da etkilediğini ancak 1950 dönüşümünün sanatta da kendini göstererek ve bu doğrultuda yeni bir kültürel ortam yaratarak Batı taklitçiliğini ön plana çıkardığını aktardı.

"Böyle bir dönemde eserler vermeye başlayan Cansever geleneği reddetmeden 50’lerin taklitçiliğine karşı çıktı çünkü Cansever evrensel olmak için yerel olmak gerektiğine inandı" dedi. Eserlerinden birtakım örnekler veren Aykut Köksal Ahmet Ertegün evinin Cansever açısından kırılma noktası, Bodrum Su Altı Enstitüsünün mimari açıdan bir şaheser olduğunu burada Cansever’in kendi kurduğu bir dil üzerinden eser yarattığını söyleyerek Demir Evlerinde “düşünülmüş kendiliğindenliğin” ön plana çıktığını, Karakaş Camii’nin en tartışmalı ve en zor eseri olduğunu ancak bu eserde Cansever’in Osmanlı zihniyet dünyasını nasıl içselleştirdiğini gördüğümüzü sözlerine ekledi.

Beyazıt Meydan projesinin ise haksız eleştirilere maruz kaldığını, uygulama açısından çok eksik ve hatalı olduğunu belirtti.

Ardından Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde çalışan Yar.Doç. Yusuf Civelek söz alarak Cansever’in Fikriyatında Uslüp Meselesi adlı konuşmayı sunarak sözü İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Tansel Korkmaz’a bıraktı.

Korkmaz mimarlığın dünyaya etik-estetik-teknik/teknolojik bir müdahale olduğunu söyleyerek Cansever’in de bu ilişkiyi doğayla hemhal olan ve dönüştüren bir ilişki olarak gördüğünü söyledi. Heidegger’in inşa etme/mesken tutma/düşünme başlıklı makalesinde bu kelimeler arasında virgül olmadığının altını çizerek Cansever’in de bu üç eylemi eşit olarak gördüğünü,mesken tutma inşa etme veya düşünme arasında bir fark olmadığını söylerek insanın dünyaya fırlatılmış şekilde bütün hayatı boyunca barış ve huzur içinde ve şiirsellikle mesken tutma amacından bahsetti.

3.ve son oturum Turgut Cansever vizyonundan 21.Yüzyıl Türkiye şehirleri idi. İlk konuşmacı Mardin Artuklu Üniversitesi’ndenYar.Doç. Halil İbrahim Düzenli “Cansever de insanın en büyük hikmetinin şehir kurma hikmeti olduğunu düşünürdü.O Doğu ve Batı arasında ayrım yapmadı, insanların insanca yaşayabilecekleri evler hayal etti ve yaptı” derken hep örnek aldığımız Batı’nın ne yazık ki yerleşim modelini örnek almadığımızdan bahsetti.

“İngiltere’deki 23.4 milyon evden %21’i apartman dairesi iken %79’unun müstakil ev olduğunu görüyoruz. Farklı bir örnek olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde evlerin %12’si apartman dairesi iken %88’i müstakil ev. Bir diğer ilginç bilgi ise Amerika’daki konut stoğunun %80’i ahşap. Bizim yapmamız gereken ise bu örnekler dahilinde bir vaziyet planlama düzenlenmesi olacaktır.

Korhan Gümüş ise Bir Mimar olarak Turgut Cansever’i Farklı Kılan nedir başlıklı konuşmasında öncelikle şehirlerin bir bütün olarak tasarlanıp tasarlanamayacağını sordu. Marmaray ve üçüncü köprü fikirlerini Cansever’in de destekleyemediğini, farklı çözüm önerileri getirilebileceğini belirtti.

Son konuşmacı Cansever’in kızı mimar Emine Öğün oldu. Öğün Cansever’in hep bilginin olmadığı yerde doğru yapma ihtimalimiz sıfır, yanlış yapma ihtimalimiz sonsuz dediğini hatırlatarak, siyasi çekişmeleri ve kısa vadeli projeleri bir kenara bırakarak bölgeler arası planlı ve dengeli bir modelle büyüme hedeflenmeli dedi.

“Karıncalar gibi toprak altında bir metrodan inip diğerinden çıkıyoruz, üç katlı köprüler yapmayı planlıyoruz. İlerisi için çözüm beş kata çıkarmak olmamalı. İmar rantını reddetmeden sağlıklı şehirler kuramayız” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 17:32:25