A password will be e-mailed to you.

Bu yıl 26’ıncısı gerçekleştirilen ARTİST / Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı  Umulmadık Topraklar” temasıyla 12 Kasım’da TÜYAP’ta kapılarını açtı. Artist İstanbul’da sergilenen işler; ülkelerini terk edip başka ülkelere göç etmek zorunda kalan milyonlarca mültecinin bir sabah gözlerini ummadıkları topraklarda açmalarını ya da açamamalarını anlatıyor. Hiçbir şeyin garanti olmadığı dünyada hepimiz için umulmadık bir güne uyanabiliriz endişesi ve uyarısı yapılıyor.

Son birkaç yıl içinde ruhumuzda, aklımızda inanılmaz sarsıntılar yaratan Ege Denizi’nde yaşamını yitiren ve cansız bedeni Bodrum sahiline vuran Aylan’ın bir süreliğine vicdanımızda yer edinen görüntüsünü unutmadıysak, acısını hatırladığımız bir yeryüzü burası… Diğer taraftan birkaç ay önce Halepli Ümran’ın yaralı haldeyken objektiflere takılan yüz ifadesi hâlâ canlılığını korurken, bütün bu olup biten vahşete, kıyıma, katliama anlam verememiş bakışıyla sorduğu bir yeryüzü burası. Öte yandan cinsel yönelimi nedeniyle bu dünyada yaşamasını istemeyenlerin trans kadın Hande Kader’i yakarak öldürdüğü bir yeryüzü burası. Ve Şırnak’ta öldürüldükten sonra günlerce annesi tarafından ölü bedeni buzdolabında bekletilen Cemile Çağırga’nın bir türlü defnedilmeyen masum bedeninin olduğu bir yeryüzü burası. Göç yollarında çölde susuzluktan, denizde sudan boğularak can veren insanların olduğu bir yeryüzü burası… Evet, geldiğimiz nokta tam da burası. Peki, dünyada bütün bu zulümler olup biterken sanatçı ve sanat nerede duruyor? Sanat, sanatçının geniş zamanlarda büründüğü egolarından kurtulup dar zamanların karanlığını göstermesi değil midir? Gerçeklerle yüzleşmemizi sağlamıyor ve yıkımlardan hep beraber nasıl kurtulabiliriz umudunu ve inancını uyandırmıyorsa sanat neye yarar?

Gözlerini umulmadık topraklarda açamayanlar

   Bu yıl 26’ıncısı gerçekleştirilen ARTİST / Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı  “Umulmadık Topraklar” temasıyla 12 Kasım’da TÜYAP’ta kapılarını açtı. Yeryüzünün kötü gidişatını göstermek isteyen sanatçıların bir araya gelerek ortaya koydukları kolektif işlerden oluşuyor. Artist, ne durumda olduğumuzu ortaya koymasının yanında gelecek adına umutlarımızı diri tutacak işler de var. 10 küratörün ve onlarca sanatçının bir araya gelerek ortaya koydukları işlerin ana başlığını ‘Umulmadık Topraklar’ oluşturuyor. Bu ana başlığın altında göç, kimlik, doğa, kent olgusuna farklı bir pencereden bakan sanatçılar, bu olguların felsefi, sosyolojik, arkeolojik, psikolojik yönünü ortaya koymuşlar. Öte yandan Artist İstanbul’da sergilenen işler; ülkelerini terk edip başka ülkelere göç etmek zorunda kalan milyonlarca mültecinin bir sabah gözlerini ummadıkları topraklarda açmalarını ya da açamamalarını anlatıyor. Hiçbir şeyin garanti olmadığı dünyada hepimiz için umulmadık bir güne uyanabiliriz endişesi ve uyarısı yapılıyor.

Görenlerin yaşadığı tahribat

Birçok sanat galerisinin fuar alanında yer aldığı Artist İstanbul’da ‘Umulmadık Topraklar’ teması içinde yer alan farklı başlıklar altında oluşturulmuş eserlerden bahsetmek istiyorum. Her bir başlık kendi içinde daha geniş bir yazıyı hak etmesine rağmen, burada belli başlı noktaları anlatmaya çalışacağım. Bu konulardan bir tanesini Alan İstanbul üstlenmiş. Alan İstanbul, ‘Umulmadık Topraklar’ kapsamında Huri Kuriş, A. Cem Şahin, Harun Antakyalı gibi sanatçıların çalışmalarının yer aldığı, “Hiç Kimse Hiçbir Şey Bilmiyor” (Nobodys Knows Nothing) adlı bir tema etrafında yapılan eserleri sanatseverlerle buluşturmuş. Yıkımların yarattığı tahribatlara daha farklı bir anlayışla bakmaya çalışan çalışmalar yıkımların insan üzerinde yarattığı tahribata yönelmiş. Bu felaketleri yaşayanların değil, gören, duyan ve bilenlerin ne türden bir tahribat yaşadığını ya da yaşayabileceği ortaya konulmuş.

John Berger, Tunç Okan, Nebi Çoşkun: 3 Şehir 3 Yolcu

Fuar alanda ilerlerken ‘Umulmadık Topraklar’ ana başlığı etrafında bu kez, ‘Yol’ temasının ele alındığı çalışmalarla karşılaşıyorum. Küratörlüğünü Zeki Çoşkun’un yaptığı eserler John Berger’ın 2002 yılında gündeme getirdiği soru üzerinden hareketle oluşturulmuş. Berger’a ait videodan gelen sese dikkat ettiğimde Berger, bize çok hayati sorular soruyor. Nedir o sorular? Berger’dan dinleyelim. “İnsanlar her yerde – çok farklı koşullarda- kendilerine ‘Neredeyiz?’ sorusunu soruyor. Bu coğrafi değil, tarihi bir soru. Neler yaşıyoruz? Nereye sürükleniyoruz? Neler kaybettik? Güvenilir bir gelecek öngörüsü olmaksızın yaşamaya nasıl devam edeceğiz? İnsan ömrünün ötesine uzanan bir tahayyüle sahip olma kabiliyetimizi nasıl yitirdik?” Bu sorular etrafında şekillenen ‘Yol’ sergisinde, Baltimore olaylarına, mülteciler ve göç gibi konuları gündemine alan eserlere yer verilmiş. Burada bir parantez Zeki Çoşkun’un ‘3 Şehir 3 Yolcu’ adlı çalışmasına açmak istiyorum. Çoskun, Düşünür John Berger, yönetmen Tunç Okan ve pasaport çıkarmasına rağmen Almanya’ya çalışmak için gidemeyen Nebi Çoskun’un hikâyeleri ‘göç’ konusunda birleştirmiş. Berger, 1973-1974 yıllarında ‘Yedinci Adam’ı yazarak göçmenlik olgusunu tartışmaya açar. Tunç Okan, Avrupa’da göç konusunda filmlere imza atar. Ve Nebi Coşkun, göçün ne olduğunu yaşar.

Akdeniz’in belleğinde yer etmiş göç hikâyeleri

Göç olgusuna arkeolojik bir gözle bakan standa geldiğimde, bu olgunun ‘nakil’ bağlamında ele alındığını anlıyorum. Ali Taptık’ın küratörlüğünde gerçekleştirilen çalışmalarda; göçün nedenlerinden ziyade, göçe kalkışanların veya zorlananların yanlarında neyi ve neden taşıdıkları sorunsallaştırılmış. Akdeniz’in belleğinde yer etmiş binlerce yıldır göç hikâyelerine yer verilen çalışmaları görmeden geçmeyin derim.

‘Çok formsuz gördüm sizi’

Küratör Rahmi Öğdül, ‘Umulmadık Topraklara’ Sizi çok formsuz gördüm’ alt başlığında destek olmuş. Alican Kırgın, Aslıhan Kaplan Bayrak, Enis Malik Duran ve Gülen Eren gibi sanatçıların işlerinden oluşan çalışmaları stand girişinde yazılan şu sözlerle anlatmanın çok yerinde olacağını düşünüyorum. (Kaleme aldığım yazının başlığını da buradaki yazıdan ödünç alarak verdim.)  Varlık ve hiçlik, doluluk ve boşluk, düzen ile düzensizlik, kozmos ile kaos, anlam ile anlamsızlık, o ince çizgide duruyoruz şimdi. Ya da Terra Cognita (Bildik Topraklarla ) ve Terra Incognita (Umulmadık Topraklarda) arasındaki eşikte. Ve bir deneyim alanı olarak ‘Umulmadık Topraklar’ varlığın (being) değil oluşun (becoming) topraklarıdır. İşte bu yüzden çok formsuz gördüm sizi. “

Sonra orman oluyor her yer

‘Genişleyebilir Büyüklük’ adı altında yapılan işlerin küratörlüğünü Ezgi Bakçay yapıyor. Arzu Yayıntaş, Nalan Yırtmaç, Güneş Terkol, Neriman Polat, Ayşecan Kurtay, Didem Ünlü gibi sanatçıların çalışmalarından oluşan ‘Genişleyebilir Büyüklük’, Kant’ın ‘Saf Aklın Eleştirisi’ kitabında yer verdiği zamanın ve mekanın genişleyebilir büyüklüğü düşüncesinden yola çıkmış. Yani anın dakikaları, dakikaların saatleri oluşturması gibi. Ya da bir şeylere yeni bir şeyler eklenildiğinde büyümesi gibi… İşte bu felsefi temelden yola çıkarak ortaya konulan işlerin içinde en dikkat çekici bulduğum çalışma Arzu Yayıntaş’ın ‘Uyanış’ adlı çalışması oluşturuyor. Taksim Meydanı’nda Atatürk Anıtına sırtını dönmüş ve tek eli havada bulunan bir kadının arkasındaki görüntülerden başlayarak her yer yavaş yavaş yeşile bürünüyor. Sonra orman oluyor her yer…

Gönüllü sürgünlerin peşinden

Salonda ilerlerken ‘Umulmadık Topraklar’ temasına farklı bir penceren bakan işlerden bir tanesi olan ‘Sürgün Gezegenleri’ ile karşılaşıyorum. Rafet Arslan’ın küratörlüğünü yaptığı, Komet, Murat Germen, Berk Tuncay gibi sanatçıların çalışmaları “Gönüllü Sürgün” teması ile çerçevelenmiş. Yani herhangi birisinin ya da birilerinin dayatmaları sonucunda sürgün edilenlerden bahsedilmiyor. Kendi varoluşunun altında yatan nedenlerden dolayı bir sürgünde olma hali. Hakikati bulmak için arama hali. Yeni yerlerde, yeni yüzlerde. Gönüllü sürgünlerin yoldaşları genelde kendi gibiler olmuyor. Daha çok bu dünyaya sürülmüşler, ya da bu dünyada sürgün edilmişler oluyor.  Yani aidiyetsizler, yersiz yurtsuzlar, hiçbir yeri mesken tutmayanlar… İşte Rafet Arslan’ın küratörlüğündeki işlerde, gönüllü sürgünlerin peşinden, aidiyetsizlere uzanan bir yolculuk göze çarpıyor.

Bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı’na uğramadan önce Artist 2016 İstanbul’a uğrayın derim. Orada onlarca sanatçının zor zamanlarda bir araya gelerek nasıl eserler ürettiğini göreceksiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:30:48