Misal Adnan Yıldız’ın Ayşegül Sönmez’le, İstanbul Bienali ve sanatçı-aktivist ilişkisi üzerine gerçekleştirdiği söyleşi, Taraf gazetesinde yer aldı.
Misal Adnan Yıldız: İlk sorum seni davet ederken kafamda hazırdı. Fulya Erdemci’nin bienalini nasıl buldun? Katman katman açalım. Sergi olarak nasıl işliyor, küratörlük yaklaşımı açısından nasıl çalışıyor, sanatçı listesi nasıl ve mekanlarla ilgili hislerin neler?
Ayşegül Sönmez: Aslına bakarsan Radikal’e söylediğim gibi bienali ruhsuz, dersini fazla iyi çalışmış buldum. Ki dersimiz kamusal alan ve sanat, kamusal alanda sanat… Kamusal alanda sanatla ilgili yapılmış hemen hemen bütün işleri bir araya getirelim. Bu mümkün değil. Varsayalım mümkün olsun… Bu mümkün olan şey karşısında izleyici, bırak bienali gezmek, dünyada artık yaşamak istemeyebilir ve o Mars’a gidip, bir daha da dönmeyenlerden olmak isteyebilir.
Senin “punk” diye yazdığın Fulya Erdemci, dolayısıyla son kertede akademik bir Fulya Erdemci’ye dönüşmüş. Bienali katman katman hatta katmer katmer açtığımda en çok bunu görüyorum. Kamusal alanda sanat sorusuna vermeye çabaladığı tüm yanıtlarıyla, takındığı ontolojik tavırla… Ve elbette bulvar ve meydanlarıyla… Keza bu bulvar ve meydanlar asla işlemiyor. Bu mesela en önemli zaafı bu büyük serginin. O meydanlar ki aslında yoktular ve elbette bulvarlar da… Belki de bu bienalin ihtiyacı çıkmaz sokaklardı. Bir de bir kez daha gördük ki antrepodan bıkmışız. Antrepo içinde sergiledikleriyle bugüne kadar eskimiş, yıpranmış. Yani Erdemci’nin bir erdem olarak mimar kullanmamışlığı aslında hata olmuş. Antrepo tam bir depo. Ve kesinlikle bir yükseltiye, bir ufka, bir salıncağa, bir asma kata, bir tünele ihtiyacı var…
Taraf’ta yer alan söyleşinin devamını aşağıdaki bağlantıdan takip edebilirsiniz: