A password will be e-mailed to you.

70. Berlin Film Festivali’nden beklentiler pek yüksekti, o yüzden ilk iki gün herkeste bir sabırsızlık seziliyordu. Elbette, çoğu film belli bir düzeyi aşamadı ve düş kırıklığı yarattı. Derken herkes festivale ısınmaya başladı… Genel beğeniyi tutturan bu yapımların, İstanbul’dan başlayarak bu yıl festivallerde izleyeceğimiz filmler arasında yer alacakları kesin. Örneğin, Victor Kossakovsky’nin bir domuz çiftliğinde geçen, Gunda adlı sözsüz belgeseli festivalin ilk ‘bomba’sı oldu. Filme adını veren anne domuzun hayatını konu alan bu film, şefkat dolu… Çocuklarını büyüten Gunda’yı takip eden kamera, onların yakınlıklarını, beslenmelerini, eğitimlerini, gezmelerini, kendi dünyalarında bir aile olmalarını gösteriyor… Kaçınılmaz sonlarını da vurgulayarak…

Yeni Dalga nostaljisi

Le Sel des Larmes

Philippe Garrel, Arlette Langmann ve Jean-Claude Carrière ile birlikte yazdığı Le Sel des Larmes (Gözyaşlarının Tuzu) ile bir Yeni Dalga nostaljisi yaşattı. 68 kuşağından bir sinemacı olarak özellikle Jean Luc Godard’dan etkilenen Garrel, zaman zaman daha marjinal filmler yapsa da siyah beyaz Le Sel des Larmes ile 60’lı yılları beyazperdeye taşıyor. Türkçedeki ‘ayran gönüllü’ deyimine cuk oturan yakışıklı bir delikanlının babası ve sevgilileriyle ilişkilerini incelikli ve muzip bir sinema diliyle anlatıyor.

Sütlü neo-western

First Cow

Kelly Reichardt bir neo-Western masalıyla Berlinale’ye tat kattı: First Cow (İlk İnek). ABD’de Telluride ve New York film festivallerinde gösterildikten sonra uluslararası prömiyerini Berlin’de yapan First Cow, Jim Jarmusch’un şiirsel neo-Western’i Dead Man’e (Ölü Adam)bir gönderme yaparak bir William Blake dizesiyle açılıyor: “The bird a nest, the spider a web, man friendship (Kuşa bir yuva, örümceğe bir ağ, insana dostluk)”

Jon Raymond, First Cow’ı kendi romanı The Half Life’tan uyarladı.  Reichardt’ın Raymond ile işbirliği onun öyküsünden senaryolaştırdıkları Old Joy’a (2006) dayanır. Raymond, Reichardt’ın Wendy and Lucy (Wendy ve Lucy), Meek’s Cutoff (Kestirme Yol) ve Night Moves (Gece Planı) filmlerinin de senaryolarını da yazdı. First Cow’da Old Joy’daki dostluk, bağlılık ve doğanın kucağında olma kendini hissettiriyor. Ama bu kez tekinsiz ve tehlikeli bir atmosferde, Altına Hücum döneminin Vahşi Batı’sında geçiyor film. Old Joy’un o huzur verici hali burada, yaşadıkları kasabaya getirilen ilk ineğin sütünü geceleri gizlice sağıp sabahları bir tür lokma yaparak satan, Amerikan rüyasının peşinde koşan iki erkeğin masalına dönüşüyor.

Çavuşesku döneminin gaddarlığı

Tipografic Majuscul

Rumen sinemasının önde geleni isimlerinden Radu Jude, birçok başarılı yapımın ardından 2015 yılında Berlin’de, 19. yüzyıl Romanya’sında geçen Aferim! adlı filmiyle En İyi Yönetmen dalında Gümüş Ayı kazandı. Bu yıl Berlin’de iki filmi birden gösteriliyor: Nazilerin 1941 yılında, Romanya’da yaptığı bir Yahudi katliamını belgeleyen Iesirea trenurilor din gara (Trenlerin Gardan Çıkışı) henüz gösterilmedi. Ama bir Çavuşesku dönemi eleştirisi olan Tipografic Majuscul (Büyük Harfle Yazılı) adlı deneysel filmi son derece etkileyici.

Securitate, yani dönemin siyasi polisinin, Hür Avrupa Radyosu’nu dinleyip duvarlara tebeşirle “Özgürlük ve adalet istiyoruz” gibi sloganlar yazan, Polonya’daki Dayanışma Sendikası misali örgütlenmeyi öneren 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin hayatını karartmasını konu alıyor. Tiyatrocu Gianina Cărbunariu’nun Securitate kayıtlarından (verilen ifadeler, evi dinleyen polislerin raporları, vs.)  derlediği belgesel nitelikli bir oyunu dönemin televizyon programlarından kesitlerle paralel kurgulayan bu ilginç film Türkiye’deki benzer olaylarla, örneğin 1995’teki Manisa davasıyla ilinti kurulunca etkisi artarak izleniyor.

 

İLGİLİ HABERLER

70. Berlin Festivalinde bir ödül cepte

70. BERLINALE’de açılış ve kapanışlar!

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 11:20:17