Kuşağının en üretken ve yetenekli oyuncularından Berkay Ateş, kaleme aldığı ve sahnelediği tek kişilik oyunu Tiyatro D22 yapımı “Uykusuz Bir Rüya, Salim“in Fişekhane’deki gösteriminin ardından düzenlenen #bibuluşma’da oyun üzerine seyirciyle sohbet etti.
Oyunu sahneye koyan, yönetmen Yiğit Sertdemir ile birlikte, tiyatro eleştirmeni ve programın sunucusu Bahar Çuhadar’ın sorularını yanıtlayan Ateş’e seyirci de çeşitli sorular yöneltti. Biletinial’ın yeni YouTube kanalı Biletinial Artı’da yayınlanan söyleşiden öne çıkan satırbaşları şöyle:
“‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’de anlatmak istediğim bir hakikati arayış süreci…“
Salim’in hikâyesi bir roman olarak başladı. Hikâyenin kafamdaki ilk tasarımında bir emniyet müdürlüğünün yanındaki bir kebapçı vardı. İlk yazdığım şeyler de emniyet müdürlüğüyle kebapçının ortak duvarını açan bir sürgü ve bir faili meçhul meselesiydi. Uzunca yazdım. Daha sonra bunu Salim’in sesinden yazmak istedim ve ardından oyun yapmaya karar verdim. Kısalttım. Anlatmak istediğim şey bir hakikati arayış süreci, bu demek ki beni hayatta etkileyen şeylerden biri. Bir şeylerin ortaya çıkması… Hep etkileniyorum böyle şeylerden. İnsanların gerçeği bulmasıyla ilgili… Bu hikâyede de aslında çocukluğuyla birlikte bütün bu anılarını paylaşan biri var. ‘Delilik’ meselesi benim için çok önemliydi. Burada etkilendiğim şeylerden biri de Rabia Naz’ın hakikatini arayan babasına bir raporla yapıştırılan yaftaydı…
“Salim’i yazdığımda Magarsus’un Salim’i henüz gündemde değildi“
Ben bu oyunu “Magarsus” dizisi bana gelmeden önce yazıyordum. Hayatımda hiç Adana’ya girmemiştim ve karakterin adını da dosyayı açarken ‘Salim’ diye yazdım. Adana’yı okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden, hissettiğim şeylerden bilerek tarifliyordum. Daha sonra ‘Magarsus’ geldiğinde de orada oynadığım ‘Beton’ karakterinin gerçek adının ‘Salim’ olduğunu görünce de Yunus Ozan’a (Korkut, ‘Magarsus’un yönetmeni) dedim ki “Bu Salim, Adana’da çok kullanılan bir isim mi?” Ozan dedi ki “Yok be oğlum, ben bunu kafamdan attım”, “Ben de kafamdan attım!” dedim… Oyunun adını ‘Salim’ koyacaktım, son dakikaya kadar da Salim koymak istiyordum… Sonra ‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’ yaptım. Ozan’dan da icazet aldım. “Koy, herkes Beton’u hatırlıyor zaten…” dedi.
“Asgar Farhadi ile bir iş yapmak isterdim“
Berkay Ateş söyleşinin #bisoru bölümündeki sorulardan “Bir oyun yazarı İstanbul’a gelip üç ay kalacak ve sizin için bir oyun yazacak olsa kim gelsin isterdiniz?” sorusuna “Oyun yazarı olmak zorunda değilse eğer Asgar Farhadi’nin İstanbul’da üç ay kalıp benimle bir iş yapmasını isterdim” yanıtını verdi.
Ateş, bir diğer #bisoru olan “Tarihin hangi döneminde, nerede tiyatro yapmak isterdiniz?” sorusuna ise “2000’lerin başında Berlin’de Schaubühne’de ya da 1910’da Moskova Sanat’ta olmak isterdim. Ama 1960’lar, 70’lerde İstanbul’da tiyatro yapmak da isterdim. ‘Bir kuyruk vardı, buradan bilmem nereye kadar’ diye anlatırlar, hiç görmedim o kuyruğu!” şeklinde yanıtladı.
“Ben aslında hep komedi oynamak istedim“
Ateş, bir seyircinin, oyunun konusundan yola çıkarak kendisinin ‘delilik’ mefhumuyla olan ilişkisine dair sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi: “Delilikle çok zaman geçirdim. Deliler hayatımda çok önemli oldu. Bakırköy’de doğdum büyüdüm, Akıl Hastanesi’ne yakın bir yerdeydik. Gençliğimizde akıl hastanesinde olanlara çok tanık olurduk. Delilik psikolojisi hep ilgimi çekerdi. Irwin Yalom’ları vs. o zaman okumaya başlamıştım. Fen okuyordum, eşit ağırlık okusaydım kesin psikoloji seçerdim. İstatistik Bölümü’ne girdim, sonra konservatuvara girdim. Hep ilgilendim bununla. Hâlâ çok dikkatimi çeker, birilerine deli denmesinden de çok rahatsız olurum. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde şizofrenlerin yazdığı şiirlerden oluşan çok güzel bir kitap vardır. Bunlara kim ‘Şiir değil’ diyebilir. O zaman ‘Bunlar akıl hastaları ve aforizmalar’ mı diyeceğiz? Hayır, akıl hastalarının anlattığı dildendir. O yüzden de Salim ‘Keşke mi daha zor, kader mi?’, ‘Sınırsız ihtimallerin müptelasıyım’ diyor oyunda. Bunlar aforizma değil, bunlar insanın üzerine çok düşünüp söylediği cümleler. Ben aslında hep komedi oynamak istedim. Hiç komedi oynayamadım, çok isterdim bir komedi oynamak. Okulda da hep komediyi daha keyif alarak oynadım. Ben iyi işlerde, derinlikli karakterlerde olmak istedim. Derinlikli karakter dediğimiz de geçmişini anlatan, bugün bir amacı olan, zaafı olan karakterlerdir. Bunları tercih ettim.”