A password will be e-mailed to you.

“Costa Mea” ismi Latince’den geliyor, anlamı ise “benim kaburgam”. Havva’nın Adem’in kaburgasından yaradılışı mitine gönderme yaptığı çok açık. Bunun ötesinde kelimenin geldiği dile, Latince’ye bakmak konuyu ilginç yerlere götürebilir.

Geride bıraktığımız yılı 2016’ya bağlayan unutulmaz sergilerden biri Costa Mea. Pg Art Gallery’deki son kişisel sergisinde Günnur Özsoy, bireysel ve toplumsal boyutta parçalanmışlık kavramını, geliştirdiği soyut diliyle heykellerinde işledi. Kadın olma hallerine incelikle referanslar verirken, minimal yaklaşımıyla ele aldığı hisleri bireysellikten arındırırarak her bir izleyicinin soyut düşünüş anına eklemlenmeyi başaran bir seri meydan getirdi. “Costa Mea” ismi Latince’den geliyor, anlamı ise “benim kaburgam”. Havva’nın Adem’in kaburgasından yaradılışı mitine gönderme yaptığı çok açık. Bunun ötesinde kelimenin geldiği dile, Latince’ye bakmak konuyu ilginç yerlere götürebilir. Kemiksi yapılara sahip heykellerini adlandırmak için Latince’yi seçmiş olması anatominin soğuk, bilimsel dili ile minimalist üslubun sadeleştirici, mesafeli tavrını birleştirme jesti olarak düşünülebilir. Formlara yüklenen duygu ne kadar yoğunsa, sadeleştirme çabası da o denli güçlü.

Dilbilimsel düzeyde meseleye yaklaşırsak karşımıza farklı bir boyut çıkıyor, zira Latince’de isimler üç cinste olabilir: femininum, masculinum veya neutrum, yani dişi, eril ya da nötr. Bu bağlamda “costa” kelimesi dişidir. Eril yaratım dilinde ısrarcı geleneğe, kadın bir heykeltıraş olarak dolaylı bir karşı duruş söz konusudur. Erkeğin kaburgasından türeyen bir kadın figürü yoktur bu kez. Metaforik olarak kadın sanatçının kaburgasından türeyen, varlık kazanan heykeller sergi mekanında konumlanır. Bu serisiyle Özsoy’un heykellerine feminist bir vurgu da dahil olur denebilir. Özsoy, soyutlama yapmak yerine soyut düşünen ve buna uygun ifade biçimleri geliştiren bir sanatçı.

Costa Mea sergisinde sadece kullandığı soyut dilin gramerini öngörülemez bir ivmeyle geliştirmekle yetinmedi, aynı zamanda heykelin de ötesinde farklı disiplinlerle ve medyumlarla deneyler yaptı. Bunların sonucu olarak 20 Aralık 2015 günü Ortaköy’de bulunan Esma Sultan Yalısı’nda özel bir davet düzenleyerek video işlerini izleyicilerine sundu. İlginç bir tesadüf veya bilinçli bir mekan tercihi olarak yalı yıllar içerisinde saray hanımlarından bir diğerine geçerek varlığını sürdürmüş. Önce Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultan’a düğün hediyesi olarak verilmiş, ölümü üzerine II. Abdülhamit yalıyı 1899 yılında kızı Cemile Sultan’a vermiş. O da ölümünden sonra kızı Fatma Hanım Sultan’a bırakmış. 1915’te ise yalı Osmanlı saray hanedanının mülkiyetinden çıkmış. Diğer bir deyişle, yıllarca kadın eli değmiş özel bir mekandan bahsediliyor. Video gösterimi yalnızca bir akşamla sınırlı. Tıpkı kime ait olduğunu bilemediğimiz güzel bir parfümün bir esintiyle bize ulaşıp, hemen sonra kaybolması gibi zarif ve gizemli bir uçuculuğu var. Anın kıymetini bilmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Mekana mavi-mor renklerde ışıklandırma ve heykellerin dilinde konuşan minimal elektronik müzik hakim. Pg Art Gallery’deki sergide girişte duran Costa Mea heykeli bir günlüğüne yer değiştirerek, bu kez Esma Sultan Yalısı’ndaki izleyicileri karşılamak üzere kapının hemen karşısında yerini almış. Mor renkteki iki heykeli sabit pozisyonlarıyla yukarıdan asılmış. Mekandaki diğer iki heykeli ise kendi etrafında dönen kinetik heykellerinden seçilmiş. Salonun iki ucunda büyük perdelere yansıtılmış iki video var ve esasında etkinliğin temel anlatılarını içeren görüntüler bunlar.

Videolar gösterdikleri formlar dolayısıyla benzerlik taşısalar da aralarında hem içerik hem de oluşum şekli açılarından belirgin farklar mevcut. İlk perdede dönen video Pg Art Gallery’deki heykel sergisinin yalıya taşınmış iki boyutlu versiyonu. Bu videoda farklı kamera açılarının ve hareketlerinin yanı sıra montaj tekniklerinden de ustaca faydalanılarak değişken renkler, kıvrımlar, ince detaylar yakalanmış. Kayıt süreci yapıtların izin verdiği dış hatlarla sınırlı, yani dıştan çevresel bir bakış, izlenim sunuyor. Bu video, öteki perdedeki videoya bir önsöz, hazırlık veya davet olarak da düşünülebilir. Günnur Özsoy’un son heykellerinde parçalanmışlığı yansıtan boşluklar genişlemiş ve çeşitlenmiş durumdadır. Bununla birlikte, kırılgan yapılı formlarına, örneğin Costa Mea isimli heykeline yaklaşıp, boşluklardan birine bakarken bu bakışımız bir noktada kesintiye uğrar, çünkü kemiksi iç kıvrımlardan birine çarpar ve ilerleyemez. İlerlemek, bir boşluktan diğerine dalarak yüzmek, kıvrımlı yapı içinde uçmak fiziksel olarak imkansızdır. Ama bakış da bir şekilde yoluna devam etmek ister. İşte ikinci video tam da bu açmaza çözüm oluyor.

Costa Mea heykelinin üç boyutlu taranması ve bu dijital verinin animasyon programlarıyla işlenmesi sonucu fiziksel olarak imkansız bir durum mümkün kılınıyor. Bu sayede izleyiciler olarak heykelin içerisinde gezintiye çıkabiliyoruz ve dinamik iç yapısını farklı bakış açılarından deneyimleyebiliyoruz. Animasyon ilkin gölgeli, kemiksel yapıyı vurgulayan, adeta prehistorik dokuya sahip formların içinde, bir yeraltı dünyasında gezinti sunuyor. Ardından aydınlık, pürüzsüz, parlak, semavi bir diyardan görüntüler taşıyor. Sonra tenin, bedenin içinde buluyoruz kendimizi, bu kez kızıl damarlarla kaplı bir ağ içinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bu videoda üç boyutlu heykelden iki boyutlu görüntüye geçilmiş olsa da, sınırları zorlayan farklı bir içsel boyut kazanıldığı aşikar. Loop olarak gösterilen video meditatif bir görsel deneyim sunuyor. Tarihi dokuyla günümüz heykelini buluşturan video gösterimi, Boğaz’ın kalbinde kültürlerin ve sanatın farklı disiplinlerinin iç içe geçtiği ışıltılı bir ortam yarattı. Günnur Özsoy’un heykellerinin taşıdığı anlam zenginliğine yeni yorumların ve çağrışımların eklenmesini sağladı. Geçici mekanında yarattığı büyünün anısını devam ettiren Costa Mea sergisi Pg Art Gallery’de Ocak ayı sonuna dek görülebilir.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:29:04