A password will be e-mailed to you.

Azade Köker’in Zilberman Galeri’deki beşinci kişisel sergisi “Bir Katilin Provası” kadın bedenini pek çok unsurun bir araya gelmesi ile katmanlı bir biçimde ele alıyor ve şöyle diyor: “(…) Camille Claudel’in kaderi bugün her kadın sanatçıda tekrarlanabilir. Bir gün gelir unutulabilirsiniz. Acılar, yalnızlıklar geride yaralarını bırakır. Yaralar sarılır, kabuk bağlar. Çatlaklar tamir edilir. Ama acıları derinlerde saklıdır. Şikâyet edilemez. Sanatçı olmanın bütün sorumluluğunu bilerek yola savrulmuşsak, ve bu özgürlüğün, yaratıcılığın keyfini çıkarıyorsak bunun bedelini de öderken şikâyet etmeye hakkımız olmadığını en zor zamanlarda bile biliyordum.”

 

‘Katman’ sözcüğü Köker’in üretimlerinde gerek malzemeyi kullanma gerek ise meseleleri çok yönlü ele alış biçiminin bir tanımı olarak kullanabiliriz. Bedenin eril yolla uğradığı her türlü değişim dayatılmasını esas alan sergi, namevcut bir beden temsili üzerinden tahakküm ve acı ile yeniden yüzleşmemizi sağlarken, kadın bedeni ve kimliği hakkında çok yönlü bir sorgulama alanı açıyor.

Sergiye giderken sizi neyin beklediğini az çok biliyorsanız, Tarihi Mısır Apartmanı’na girmeden yürüdüğünüz yolda henüz sergiye giriş yapmadan bir kadın sözlü tacize uğraması veya birilerinin bakışları altında ‘eziliyor’ oluşunu da yanınızda götürüyorsunuz. Yüzlerce vitrin mankenin önünden geçip karanlık sergiye giriyorsunuz…

Vitrin mankenini vurguluyorum çünkü Azade Köker Vitrin mankenlerinden yola çıkarak oluşturduğu formlarda bedenin ve kimliğin dışarıdan bir dayatma ile oluşturulduğu, nesneleştirildiği eleştirisini görmek mümkün.
‘Kadın’ın sistematik olarak şiddetin her türlüsüne maruz bırakıldığını, bu sergiyi gezerken de bir yerlerde bırakılıyor oluşunu ne yazık ki hissediyorsunuz.
Belki burada veya başka bir yerde, belki de dünyanın herhangi bir yerinde.

Azade Köker

Sergide güneş paneli içerisinde yerleştirilmiş ve malzeme ile beden formuna bürünmüş üçlü yerleştirmenin de ismi olan ‘Femicide’ kavramı sanatçının sergi kapsamında önem verdiği ana kavramlarından biri. Cinskırım olarak Türkçeleştirilen terim, yüzyıllardır süre gelen kadına yönelik şiddeti vurgulamak için kullanılır. Ben de diğer birçok araştırmacı gibi kadın cinsi kırımı demeyi uygun buluyorum zira ‘kadın’ vurgusunun olmaması, dilin, Sevgili Rebekka Endler’ın da bahsettiği1 gibi mağdurun üzerini, telaffuz edilmeyenle -veya edilmemesi gereken şekilde- örtüldüğünün bir resmi gibi geliyor. Sanatçı ise ‘Babalar Günü’ adlı kolajlarında bu dile açık bir gönderme yapmış. Erkeğin toplumdaki mikro iktidarını gördüğümüz ‘aile’ olgusunun, tüm dünyada yükselişe geçen muhafazakâr söylemlerin içinde yeniden ön plana çıkarılmasına, ‘aile’ kavramımın iktidar için önemi ve kadın ile ilişkisini örtük bir dille ancak tek bir kelime ile -bir kültüre işaret etmeden2- özetliyor.

Bir Katilin Provası sergisi 4 Aralık’a kadar Zilberman Galeri’de görülebilir

Antik Yunan’dan günümüze Peplos

Ölümün sembolik bir biçimi olarak karşımıza çıkan panel içindeki bedenler sergide bedenin mevcudiyetini hissedebildiğiniz tek yer. Zira serginin geri kalanında ölüm ile kalım- var ile yok olan arasındaki fanilikte yürüyoruz. Bedenin gerek hareket halinde gerek ise ‘ölü’ hali ile karşılaştığımız sergide hâkim olan beyaz renk, gelinliğin tül beyazından kefenin beyazına dönüşürken farklı bir renk olarak kullanılan kırmızı rengi, patriyarkal sistemde olduğu gibi dişiliği cinselliğe indirgeyen bekaret kemeri ve dudaklarda karşımıza çıkıyor. Peplos (2021) adlı eserde egemen güzellik anlayışının Antik Yunan’dan günümüze uzanan bir eleştirisi ile karşılaşıyoruz. Antik dönemde kadınlara özgü bir kıyafet olan Peplos bir sütun olarak fallik bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor.

Manken çehresi ve beden uzuvları

Tüm bu gördükleriniz eşliğinde sanatçının sadece malzemenin katmanlarını değil yüzyıllardır süre gelen meseleleri ince ince nasıl işlediğine de tanık oluyorsunuz. Siz içeri girmeden önce oradaymış hissi veren ‘somut’ bedenlerle dolu sergi salonu, aynı havayı soluduğunuz bir olay yerine dönüşüyor. Bedenden koparılmış ve sargı bezleri ile kaplanmış bir manken çehresi ve beden uzuvları kan görmeden dehşeti tezahür etmemizi sağlıyor. Mısır apartmanından çıktığınızda ise eril standartların inşa ettiği güzellik anlayışının ve zamanın kadın bedeni üzerinde dondurulduğu beden üzerinde söz söylendiği yerde
İstanbul’un en kalabalık caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi’nde dehşetin mücadele alanına geri dönüyorsunuz.

Dipnotlar
1 Rebekka Endler, “Konuşulmayanı Çerçevelemek”, (Azade Köker, ‘Bir Katilin Provası’, Sergi kataloğu 2021), Yay.Haz. Zilberman, İstanbul, (s.68-71).
2 Rebekka Endler ve Azade Köker Söyleşi, Azade Köker, ‘Bir Katilin Provası’, Sergi kataloğu 2021), Yay.Haz. Zilberman, İstanbul, (s.101).
Sergi Katoloğuna Erişim için lütfen web sitesini ziyaret ediniz:
https://www.zilbermangallery.com/images/publications/2137892552372161313.pdf

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 17:30:05