Mahsum Çiçek, 5 Nisan’a kadar artSümer’de ziyaret edilebilecek, Erdal Duman’ın “Baskı Altında Zarafet” başlıklı sergisini yazdı.
Çok az değişebilen, değiştirilebilen ve bir gerçeklik olarak nitelenen “doğa yasası”, imge ve imgenin imgesi üzerinden sürekli değişime zorlanır ve bu değişim, insanca olanı belirler. Bu noktada imgeyi doğadan kopuş olarak nitelersek, doğa yasasını da zoraki olanın yaşanması olarak nitelemek zorunda kalırız. İnsanın yasayı belirleme iradesi olmadığından imgesel olanla sürekli bir müdahale durumu ortaya çıkarır. Artık yasa, neredeyse bir tesadüf şeklinde ortaya çıkan imge ile kurgusal olan üzerinde dönüşmek zorunda kalır.
YAYGARA\Güncel Sanat İnisiyatifi dâhilinde Ankara’da sanat üretimlerini sürdüren Erdal Duman’ın “Baskı Altında Zarafet” başlıklı solo sergisi, artSümer’de izleyici ile buluşuyor. “Baskı Altında Zarafet”, Erdal Duman’ın farklı mecra ve sanat disiplinlerinden faydalanarak bir araya getirdiği işleri ile iktidar ve iktidarın yansıması üzerine ürettiği serinin üçüncü aşamasını oluşturuyor. Serinin ilk aşaması olan “Mühimmat” sergisi, iktidarın baskı ve kontrol aracı olan silahı konu edinmişti. Duman, dev bir konstrüksiyon olan kırmızı tank, altın sarısına boyanmış kalaşnikov ve tavandan sarkan füze maketleriyle silahın görsel çekiciliğini fetişleştirerek, silahın her daim yaşamın bir parçası olduğu gerçekliğini sunmaya çalıştı. İkici aşama olan “Kamuflajı gördün mü?” sergisindeyse Duman, kamuflajın asıl nesnesinden çok kavramı gizlediğine böylece savaş ve şiddet görüntülerinin nasıl görünmez olduğuna değindi.
“Baskı Altında Zarafette” ise iktidarın topluma uyguladığı baskının yarattığı gerilimden ortaya çıkan bir seri anıt özelliği taşıyan işlerden bahsedebiliriz. Sergide yer alan ve Duman’ın “116” olarak isimlendirdiği, 116 gözyaşı şişesinin boş bir levhaya sabitlediği işi, anıt mezarlardan alışkın olduğumuz ve ölen insanların beton bir duvarda, belirlenmiş bir sıra içinde bir kayıp ya da yaşanan bir acıdan çok sayısal bir veriye dönüştürülmesine eleştirel bir noktadan yaklaşıyor. Sanatçı, K7460gr ve K5740gr adlı işlerini, silah tanıtım terminolojisi kullanarak isimlendiriyor ve insan bedenine ait parçaları –ki artık yaşamdan çok ölümü simgeleyen ve ilkel savaş aracı olan kemiği– revizyondan geçirerek ölüm ve öldürülmeyi insan bedeninde çakıştırıyor. Duman, “göç yolları” başlığı altında ürettiği ve doğada ağaç dallarına takılan poşetler üzerinden görünen dünyanın kayıpları çağrıştırdığı işinde, bu acının her an yaşandığını tüm hüznüyle göstermeye çalışıyor.
Yazının ikinci bölümündeyse Erdal Duman’ın, sergisi üzerine görüşleri yer alıyor:
Tanrının Adem’i işaret ederek ve onun da bu işarete karşılık verdiği, Michelangelo’nun canlandırdığı bu sahnede tanrı, parmağıyla hayatı, gücü ve kendini temsil etme sıfatını Adem’e verir. Dokunuşun hafifliği ve zarafeti az sonra Adem’e kutsal ruhu-iktidarı teslim edecektir. Bu sahne günümüz siyasetinde ve iktidar ilişkilerinde de devam eder. İktidar, sahip olduğu gücü kendisine doğru uzanacak kişilere küçük bir işaretle sunar. Bu karşılıksız bir alışveriş değildir ve o da iktidarı işaret ederek kutsallığını kuvvetlendirir. İlk başta bu zor olsa da temas gerçekleştikten sonra işler bir hayli kolaylaşır. Bu formül iki tarafa da önlenemez bir güç kazandırır. Simyacının da aradığı budur; değersiz madenleri altına çevirdiği formül, gösterenle gösterilenin arasında bir yerde otraya çıkar. O zarif parmaklar artık altın kadar kıymetli araçlara dönüşmüştür.
Bundan sonra mesele sadece iktidarın değil, onun işaretçilerinin de sorunudur. Alanlar, onu temsil edenlerin mücadelesiyle sertleşir, katılaşır. Örtük bir şiddet vardır, gücün dışında kalanlarla ona sahip olanlar arasında sürekli bir baskı yaşanır. Uygulanan şiddetin biçimi farklıdır, onu ayırt etmek zordur. İktidar pürüzsüz ve parlaktır; onunla birleşmeyen vücutlar ise hastalıklı, zayıf ve güçsüzdür. O, bu biçimiyle alanlarda kendinden olmayanlara dönük şiddeti, ilkel bir tarzda gerçekleştirir. Baskı, ilk önce yıldırma amaçlı gelişir; ardından dönüştürme ve yoketmeye kadar gider. Burada suç yoktur, çünkü silah da yoktur ve kimse ne olduğunu anlamaz. Şiddet tüm zarafetiyle baskı altında yaşanır.