Bercan Aktaş, Diyarbakır’daki Newroz izlenimlerini yazdı.
Diyarbakır’daki Newroz ve demokrasi şöleninden dönüyoruz. Aklımda Hasan Hüseyin’in şiiri, Ahmet Kaya’nın sesi…
“Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette”. Yanıtlarını birlikte aradıkları sorular var insanların.
“Sayın Öcalan ne dedi?”, “Mektubun verdiği mesaj aslında neydi?”, “Devlet nereye kadar geriletilebilir?”, “Seçimlerin ardından hükümet nasıl bir adım atabilir?”, “Başbakan’ın sınırları ne kadar esnek?” ve diğerleri.
Kafa açıcı sorular; ama bunları sormak yerine taksinin teybindeki bir şarkıya kilitleniyorum.
Çocuklar vokalde, “Newroz piroz be” diyerek ritim tutuyor. Belediye otobüslerinin güzergâhı yazmıyor, Newroz’u kutluyor otobüsün üst tarafındaki kırmızı ışıklar. Sapsarı güneş, öğlen vakti vurduğu Newroz alanının etrafındaki yeşil çimleri aydınlatıyor. Termosuyla, yer örtüsüyle gelenler üstüne seriliyor ve milyonlarca insanı sohbetleriyle çevreliyor.
Alanın hiçbir bölgesi yalnız değil. Milyonlarca insanın yalnız olması zaten beklenmez. Kardeşlik büyüyor. Bu sefer ezgilerin kardeşliği yaşatılıyor; Karadeniz’in ezgileri Karmate grubu ile Amed’e sesleniyor. Kürtçe “Helin”i okuyorlar milyonların düetiyle. Bizzat gerillanın yazdığı bir gerilla marşı söyleniyor. Milyonlar tekrarlıyor marşın ritmini. Devrim şarkısıymış. “Devrim çarkı dönüyor” diye başlıyor, Türkçe. Ardından Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder insanlara soruları sorduracak mektubu okuyor. O an çıt çıkmıyor. Milyonlarca insan pür dikkat kilometrelerce öteden gelen mesajı dinliyor. Tam 1 yıldır görüşmemiş sevdalıların kavuşmasındaki sessizlik ve sevinç çığlığı Newroz ateşinden çıkan dumanlar gibi yükseliyor ve yayılıyor. Müthiş bir koreografi dönüyor Amed’de.
Dönüş yolunda Ahmet Kaya’nın sesi çınlamaya devam ediyor beynimde.
“Direnmekle, kurtulmakla, barışla ben amenna”.
Direniş, acının gözyaşlarıyla değil, sevincin gözyaşlarıyla da sürebiliyor. Kurtuluş, geçmişin acısından, hazmedilmemiş kutlamalardaki acılardan özgürleştiriyor toplumu.
Mektuptaki harfler uçuşuyor havada:
“Barış, savaştan daha zordur; ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır”. “Ağlayanlar bir gün güler, bir gün güler elbette” diyor Ahmet Kaya, dönmeye devam ediyor şarkı kafamda.
Savaşta ağlayanlar, barışta gülüyor. Savaşta gülenler, barışta toz oluyor. Tam anlamıyla emin oluyoruz ki, Kürt halkı barışı istiyor. Savaş isteseydi dahi bizim gibi “turistlere” bir laf etmek düşmezdi. Derken, Ege sahilleri aklıma geliyor.
Yaz turizmi sezonuna özel İngilizcelerine milliyetçilik serpiştirmiş ergen-eril vampirler, “Kürt partisi bu!” diye racon kesiyor siyasi parti tabelalarına. Her şeye rağmen baharlar gelecek, biliyoruz. Güneş Batı’dan değil, Doğu’dan doğar, bunu da biliyoruz.
Mücadele yalnızca devam ediyor, bunu da biliyoruz.